Ruhsal destek sunarken öfkenin kendisi için problem olduğu şikâyetiyle başvuran kişilere olan yaklaşımımız şu olabilir: Asıl öfkenin altında yatan ana neden başka olabilir!

Mesela yüksek ego veya narsizm…Bu, kişilerde, haksızlığın sadece kendisine yönlendirildiği hissini yaratabilir.

Böyle olduğunda, kişiler empati yoksunluğu yaşadıklarından yükselen duygularını kontrol etme yeteneklerini göz ardı edebilirler.

Bazen, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı’nı veya Kıbrıs’la ilgilenen Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini dinlerken böyle bir hisse kapılıyorum!

Bundan etkilenen bizimkiler de bu öfkeye maruz kalmamak uğruna kendi asıl sorumlu oldukları toplumu göz ardı ederek, kendi sınırlarını belirleyerek istenmeyen toplumsal gerginliklerin büyümesini farkında olarak veya olmayarak tırmandırıyorlar.

Şu Kuran kursları meselesi de tam olarak böyle bir tırmanışta.

Çok değil birkaç sene önce yaşanan “besleme” krizini de unutmamışınızdır. Yine benzer bir olaylar dizisi yaşanmış, gene benzer şekilde tetiklenerek ilerlemişti.

Ne acıdır ki bu durum pek çok siyasi meseleyi canlandırır ve toplum içi gerginlikle toplumlar arası düşmanlığı tavandan tabana doğru yayarak bireyler arası çatışma varmış hissi yaratır.

Oysa liderlerin kucaklayıcı olmaları, bu kucaklayıcılığı kendi toplumlarına yöneltmeleri, diplomaside de ülkeler arası ilişkileri aynı saygı çerçevesinde ilerletmeleri gerekir. Toplumları ve toplumlararası huzur, barış ve sevgiyi bu şekilde korumak ve geliştirmek mümkün olur. Aksi takdirde,her defasında,konu kendi ekseninden çıkarak yaşanan tüm benzer/örnek olaylarla birlikte anılır. Bu durum barışa ve huzura ket vurarak olumsuz sonuçların ilerlemesine neden olur!

***

Kuran kurslarıyla ilgili meselede Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu karar doğru ve yargının bağımsızlığı gereği olması gereken bir durumdu.

Çocuklarımızın herhangi bir konuda eğitim alırken fiziksel veya ruhsal olarak zarar görmemeleri, yurduna ve kendisine faydalı bireyler olarak yetişmeleri için işin ehli donanımlı eğitmenlerden eğitim almalarını bekleriz. Değil mi?

Bu kişilerin sahip oldukları donanımın, ölçülebilir ve belgelenmiş olması, eğitimin verileceği alanın da çocuklarımızın niteliklerine uygun olmasını beklemek hem yasal hem de insani bir gerekliliktir.

Kuran kursları da dini bir mesele olduğundan, somut işlem dönemindeki çocuklara bu eğitimin verilmesinin ruhsal tesirlerini de düşünmek şarttır. O halde mesele çağdaş anlamda bir Milli Eğitim sistemi meselesi olup bu kapsamda başlar, sürdürülür ya da sonlandırılır…

***

Bu aşamada aklımızdaki soru bambaşkadır aynı zamanda: Cenevre öncesinde gerek Kıbrıs Cumhuriyeti’ne gerekse de tüm garantörler ve ilgili taraflara hatta dünyaya verilmek istenen mesaj KKTC-TC arasındaki ana yavru ilişkisi ve uyumuysa neden böyle bir gerginliğe sahne yaratıldığını sorgulamak şarttır.

TC’de yaşanan, süregelen ne varsa, KKTC’de de artık benzer hatta paraleldir denerek, “bir biriz” mesajı verilmeye çalışılmışsa büyük bir hata yapılmıştır. Çünkü mesajdan çok toplumdan yükselen sesler dikkat çekecek ve masaya etkisini bırakacaktır. Bu sebeple de anlaşılırdır denilemez…

Eğer “Orası da Türkiye’dir ve siz Türkiye ile muhatap oluyor, Türkiye toprağına yönelik hayaller kuruyorsunuz” mesajı ise bunun yarası daha da büyük olabilir. Çünkü öncesinde BM’nin bu hususta “savaş suçu” tanımlamasına varacak kadar net kararları mevcuttur!

Aklım, bu ve buna benzer pek çok sebeple Tayyip Erdoğan’ın açıklamasını almıyor!

Dahası bizim Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve bunlara paralel açıklamalar yapanların açıklamalarının bahanelerini düşünmeyi hiç istemiyorum! Göründüğü gibi kişisel bir kaygıyla yapılan açıklamalar varsa da bu ciddi bir umutsuzluğa sürüklenmemize neden olmaz mı?

***

Besleme krizi sonrası konu bir yerde sönmüştü. Bu mesele de sönecek.

Anayasa Mahkemesi’nin sessizliği gücün simgesi olup, yargıya olan güvenimizin koşulsuzluğuna katkı sağlarken, TC Cumhurbaşkanı’nın öfkeli hatta psikolojik şiddet içeren açıklamasının sanıldığından başka bir anlam içerdiğini düşünüyorum.

Bizim makamlarımızın açıklamalarının elle tutulur bir tarafı olmadığına olan inancımı bastıramıyorum.

Sadece çok yazık diyebilecek gücüm var!

Dr. Çiğdem DÜRÜST