Oldum olalı sevemedim bu tür etkinlikleri…

Sağ olsunlar var olsunlar hemen her etkinliğe gelir davetiyeler ama…

Çok içten görmem böyle organizeleri!

Birçoğu sahte yüzle gider resepsiyonlara…

Kendini göstermek için!

Birilerinin sırtını sıvazlamak onun ile birlikte resim çektirmek için…

Sonra bunları sosyal medyada paylaşırlar gülen gözlerle!

Hep merak ederim, o gülücüklerin ardında neler var diye…

Kesin bildiğimiz ise, bir çoğunun gerçek olmadığıdır!

Bir makam sahibi ile insan resim çektirse ve bunu paylaşsa ne amacı olabilir ki…

Hoş, masumlar bir yana bir çoğu mutlak bir rantın peşindedir!

Kol kola omuz omuza bir samimiyet göstergesi sözde…

Bu tür etkinliklere gitmemekte hala kararlıyım!

Bir 15 Kasım’ı daha geride bıraktık…

Coşkulu kutlamalar, törenler, mesajlar yayınlandı yine!

En çok da hangi etkinlikler vardı bilir misiniz?

15 Kasım onuruna verilen resepsiyonlar!

Bu kez KKTC ile ısınırlı kalmadı, Türkiye’nin tüm kentlerindeki temsilciliklerle vardı pasta kesmeler, kadeh kaldırmalar…

Diğer ülkelerde de öyle!

Sanki de bir icraatmış gibi basına servis edildi tüm görüntüler…

Epey ciddi rakamlarda maaş alıyorlar ya!

Bunu hakkı verilmeliydi muhakkak…

Ne kadar çok maaş ve devlet kaymağı o kadar çok resepsiyon ve gülücükler!

Birçoğu da sahte…

Dün HK Ajans’ın servis ettiği haber…

2019 yılında 27 dış temsilciliğe toplam 67 Milyon TL ödenecekmiş!

Paranın büyüklüğüne bakar mısınız?

Haberde tüm temsilciliklerin yeri ve alacağı miktarda verilmiş…

Gidilmeyen, uğranmayan yerlere bile açmışız ofisleri!

Oralarda ne yaparlar vatana millete nasıl hizmet ederler, orada yapılan çalışmalar nasıl ülkeye menfaat olarak geri döner bunu bilen yok…

Bildiğimiz ise orada da verilen resepsiyonlar!

Hani şu toplamda 67 Milyon TL var ya, halkın cebinden çıkan para…

Onun acaba ne kadarı bu resepsiyonlara harcanıyor çok merak ederim!

Daha da merakım, oralara kimler hangi kıstaslara göre gönderilir…

Liyakata göre mi?

Yoksa parti rozetine göre mi!

Bu konuda hakkını veren birkaç makamı ayrı koyuyoruz…

Sahi siz hiç merak ettiniz mi madem ki buralara vatandaşın ensesinden o kadar para akıtılıyor!

Bunların KKTC’ye faydası ne oluyor?

KKTC’yi mi tanıtıyorlar?

Şoksa oradan bolca turist mi gönderiyorlar?

Ya da iş insanları ülkemize akıp yatırım mı yapıyor…

Duyan varsa söyleyin biz şimdi kendi adımıza konuşacak olursak duymadık, görmedik!

Ama resepsiyon dendi mi hepsi en ön sırada…

KKTC kurulalı tam 35 sene geçti üstünden…

Bu konuda çeşitli özel söyleşiler de yapıldı devletin resmi ajanı TAK tarafından!

En dikkat çekeni neydi bilir misiniz?

Eski Başbakanlardan Hakkı Atun’un açıklaması…

Rumların çalıştığının üçte biri bile kadar çalışmadık dedi!

Sıradan bir mesaj değildi bu bize göre…

Sayın Atun bu ülkede yıllardır Başbakanlık, Meclis Başkanlığı ve bakanlık yaptı hayatını siyasete adadı!

Ama bize göre bu süre zarfında en anlamlı sözü bu oldu…

Rumlar kadar çalışmamak!

Çünkü Rumlar davaları için çalıştılar, bunu yaparken birlik ve beraberliklerini korudular…

Biz ise hep el açan bir devlet konumunda kaldık!

Ama temsilcilik açıp bolca resepsiyon düzenlemekte de geri kalmadık…

Onun içindir kimse bize Resepsiyon Cumhuriyeti başlığı attık diye darılıp gücenmesin…

Zaten bunun aksini söyleyen gerçekleri çarpıtmış, işin kolayına kaçmış olur!

Eğer en sıkıntılı bir dönemde kamu maliyesinin yerlerde süründüğü bir süreçte hala hem ülkede hem de dış temsilciliklerinde resepsiyonlar için bu kadar paralar harcanıyorsa burada ciddi bir çelişki var demektir…

Peki beklentimiz nedir?

Eski hükümetler beceremedi çünkü onların tek amacı bu dış atamalardan siyasi rant beklemekti…

Bilmem kimin nesi olan partiliyi atayarak!

Ama bu hükümetin dış temcilikler için işin başında düşüncelerini de biliyoruz çünkü kendileri de memnun değildiler ve el atacaklarını söylediler…

Şimdi bekleyip görmekten başka yapacağımız bir şey yoktur artık!

“Şaşırdınız iyice!”

“Biz bayrak namustur dedikçe siz iyice zıvanadan çıktınız.
Cumhuriyet Bayramında bayrağı kesmek de ne demek?
Boğazınızda kalmıştır inşallah !
(Resim İngiltere, Antalya başkonsolosluğu resepsiyonlarından)

(Aktaç ATAİ)

“Tanınma olmadan görüşmemeliydik…”

“Uzmanlar, uluslararası hukuku incelendiğinde, “KKTC’nin tanınmaması için hiçbir engel yoktur” diyor. BM nezdinde bir halk bağımsızlığını ilan ettiğinde, tanınmasına engel teşkil edecek bir şey yok. Demek ki bizim durumumuz, Rumların BM’deki üstünlüğünün ya da bitmez tükenmez azminin sonucudur. Bilemiyorum... Ama neticede öğreniyoruz ki politika, çıkar uygulamasıdır...
Bu nedenle bizim kapıyı kapatıp, “tanınma olmadan görüşmem” dememiz lazımdı. “Beni de tanıyacaksın. Eşitleneceğiz masa başında. İki lider biçiminde eşitlik benim işime yaramıyor. Sen bana her türlü ambargoyu uyguluyorsun. Önce eşitlenelim” dememiz lazımdı. Yani bizim amacımız buydu. Kuzeye toplandık. Devlet kurduk. Artık iki devlet esasına dayalı bir çözüm olacağını söyledik. Burada yapılacak olan şey karşı tarafa bunu kabul ettirmekti. Ama bu sulandırıldı ve sonu gelmez süreç başladı. Ve sonunda da bir yere varamadık. Varacağımıza dair bir belirti de yok yani…”

(Hakkı ATUN)

“Gerekirse geri durmam…”

“Şu anda cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda bir şey söylemek için erken. Ama günü geldiğinde koşullara bakılır, hizmet edilecek koşullar varsa ben siyasetten geri durmam. Yapılması gereken ne varsa topluma hizmet için yapmaya hazırım. Ben her zaman toplumun hizmetindeyim. Siyasete aktif katılmam gerekirse bundan da geri durmam” 

(Sibel SİBER)

“Niye vatandaşlık alıyorsunuz”

“Bugün KKTC'nin kuruluşunu kutlayan Kıbrıslıların neredeyse tümünün arka ceplerinde Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve/veya pasaportu var!.. Sorsanız "Hakkımız" derler... Peki, hangi Cumhuriyet sizler için yasal? Ve eğer bağımsız bir devlete sahipseniz neden "Kovulduğunuz" bir "Rum" devletinden vatandaşlık alıyorsunuz?

Jeton daha düşmedi mi?

Daha süzgeçten geçmedi mi?

(Ali KİŞMİR)

“İpin ucu…”

"İpler Türkiyenin elinde..
Türkiye isterse çözüm olur..
Törenlerde savaş çığırtkanlığı yaparak, jetler uçurarak barış olmaz.. 
Bunlara benzer ifadeleri Rumlardan duymaya alışığız.. Ancak üstteki bu 3 satır bizimkilere aittir..

Azınlık çoğunluğa hakim olamaz..
Kurulacak yeni yapıdaki karar mekanizmalarında eşitlik ve etkin katılımınız olamaz..
Dönüşümlü cumhurbaşkanlığı olmaz..
Güvenliği biz sağlarız, Türk askeri gitsin..
Doğalgaz benimdir..

Bunları söyleyen Türkiye mi?
Federasyon ve bilimum her çeşit çözüm formülüne karşı çıkmak suretiyle çözümün önünü arkasını kapatan Türkiye mi?

Törenlerde, tatbikatlarda milyar euroluk teçhizat ve askeri unsurları sergileyen, komşu ve komşu olmayan ülkelerle tatbikatlar, savunma işbirliği anlaşmaları yapan, önüne çıkana üs veren ve denizlerde egemenlik taslayıp atını oynatan nenem mi?

Saçmalamakta, çarpıtmakta, kör gözlerle bakmakta ve adını da barışçılik koymakta kaçırdınız esas ipin ucunu.

Hade be gidin işinize…”

(Dilek Yavuz YANIK)