Döngü başlıyor!

Meclis Başkanlığı makamı doldurulunca Ulusal Birlik Partisi’nin kurultayı yeniden gündeme çıktı.

Geçtiğimiz olaylı kurultayda adaylıktan çektirildiği iddia edilen 2 adaydan bir tanesi olan Faiz Sucuoğlu olası bir kurultayda yeniden aday olacağını sevenlerine müjdeledi.

19 vekilin de kurultayın erken bir zamanda olması gerektiğine inandığı belirtilirken, Ekim ayından önce yapılacak bir seçimde kurultayın seçimden sonraya kalabileceği uyarısında bulundu.

Yani demek istedi ki erken seçim biraz daha ertelensin ki, kurultayımızı da yapalım.

Muhalefet buna ne diyecek, kendisinin muhalefet le temasları nasıl, koalisyon ortakları ne düşünüyor, UBP içindeki iktidar yanlıları konuya nasıl bakıyor bunu zaman içinde anlayacağız elbet.

***

Resmiye Eroğlu Canaltay ise, meclis başkanlığı makamının kendisi için olmazsa olmaz olmadığını, parti içinden bazı makamların kendisine bu teklifi getirdiğini, kendisinin de kabul ettiğini ifade ederek gönlünün rahat olduğunu ifade etmesi sizce de enteresan değil imi?

O kadar garip ki…

Madem kendisi için vazgeçilmez değildi, ret edilmişliği bağıran sonuçlara karşın çekilmeyerek ısrarla devam etmesi, bir hafta boyunca bunda direnmiş olması şaşırtıcıydı.

Önder Sennaroğlu’na ise oy verenlerin CTP olmadığı kesin!

Kendilerini yolda bırakmış bir eski bakan ve vekil karşısında bu denli affedici olabileceklerini düşünmek mümkün değil. Hal böyle olunca belki de Resmiye Eroğlu Canaltay da Sennaroğlu’na oy mu vermiş oluyor bu durumda? Ne kadar şaşırtıcı bir durum. Öyle değil mi?

***

UBP’li kadın vekiller ve diğer partili kadın vekillere ne demeli? Hani Meclis Başkanı kadın olacaktı.

Yok, yanlış anlaşılmasın!

Olan biten ayrımcılıkları örteceğini düşündüğümden değil elbette. Lakin dalga geçer gibi bu makamda bir kadın olmalı deyip, belirledikleri kadının seçilmemesine ses çıkarmayıp, o makama yeniden bir kadın aday belirlenmesi yerine yine bir “adam” tercih etmiş olmaları başta UBPli kadın siyasetçilerin kanına dokunmalıydı. Oysa çok ama çok rahatlıkla kabul ettiler bu durumu. Ve ne acıdır ki gidip oylarını da gönül rahatlığı ile verdiler. Çünkü sistemin içinde kalabilmek, onlar gibi olma kuralına bağlıdır. Öyle değil mi?

Sonraki seferlerde aday olabilmek için “bu yüce adamların” iki dudağına mahkûm kalınacağından uysal olunmalı…

***

Bu acı ama gerçek doğrular memleketin hiçbir anlamda doğru işleyişleri barındırmadığının açıkça örneği olduğu gibi bir yandan da sorgulanacak pek çok mesele olduğu gerçeği ile bizleri karşı karşıya bırakıyor.

Sorgulamak denince de imkansızlıklar karşımıza çıkıyor ki…

Son durum nedir derseniz? Okyanus ortasında pusulasız ilerleyen bir gemi gibiyiz.

Dr. Çiğdem DÜRÜST