1 Temmuz’dan bu yana görev değişiklikleri yapılan ve genel müdürün de değiştiği poliste değişen ne?

Yeni gelen polis müdürü “Artık ben geldim. Kesin, biçin, dağıtın, yok edin, nefes aldırmayın, göz açtırmayın!” demiş olamaz.

Otorite boşluğundan dolayı şiddet ve saldırgan eğilimleri olan polisler rahatlayıp sağa sola psikolojik sorunlarının tesirini yansıtıyor da olamaz. Sonuçta bu bir teşkilat ve teşkilatın kuralları açıktır değil mi?

Süreklilik varsa, idareci değişse de belli başlı kurallar geçerlidir sonuçta.

Meclisimizde, insan haklarından mülteci haklarına kadar her türlü uluslararası temel antlaşmalar yıllardan bu yana anayasa hükmünde kabul edildiğine göre, polisler de bunu bildiğine göre...!

Eee?O zaman ne oluyor?

3 günde polisin 2 şiddet vakası medyada konuşulacak kadar ayyuka çıkınca, açıkçası, medyada yer almayanları düşündüm de ürktüm doğrusu.

Birincisi, iki mültecinin, polis tabancasından çıkan kurşunlarla yaralanmasını konuştuk. Hatırlıyor musunuz? Amerika’da polis şiddetinden eyalet dağılıyordu.

Bizde böyle devam edersek, kim bilir neler olur.

Oysa İnsan Hakları Vakfı en az 15yıldır mültecilerle ilgili dünyada yaşanan sorunları uzun uzun anlatır.Bu hususta çağdaş bir ülke olarak nasıl davranılması gerektiğine dair ders içerikli bildirimler yapar. Eğitimler düzenler.Medyaya demeçler verir. Bu hususta eminim poliste de defalarca aydınlatıcı çalışmalar yapılmıştır.

E polisimiz de ilkel, kalın kafalı ve vahşi olmadığına göre ne oldu da vuruldu bu zavallılar.

Anlarım!

Memleketimize izinsiz ve kaçak girmeye çalıştı. İyi de denizde nereye kaçabilecekti ki vurmayı tercih ettik. Saldırganlığın büyük oranda yetersizlik duygusu ile beraber ilerlediğini biliyorsunuz değil mi?

Hayvanlar bile tehdit algılamadıkça saldırmazlar. Demek ki polis yetersiz hissetmiş. Bu da demek oluyor ki operasyonlara dair planlamalar yetersiz, polisin donanımı yetersiz…

Olan zavallı mültecilere oldu.

Bu kişiler sefil bir şekilde, canlarını tehdit altında bırakarak denize güvenliksiz ve bilinçsiz bir şekilde boşuna açılmıyorlar. Geldikleri yerlerde zaten can güvenlikleri ve birçok sağlıklı ve çağdaş insana verilen imkân yok. Oralardan daha iyi koşullarda yaşayabilmek hayaliyle kaçıp geliyorlar. Daha iyi koşullar aramak uğruna hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Ülkelerinde zaten ölümle burun buruna olan bu insanları bu ülkeye kabul etmeyeceksek bile gerekli önlemleri alarak gerekli muamele insani koşullarda yapılmalı.

Zaten bu kişiler kendi ülkelerinde kaçış öncesinde fiziksel ve cinsel saldırıya maruz kalıyorlar. Terkedilmişlik hisleri ayyukta. Burada da bunu onlara yaşatmak bizi vahşi kılıyor!

Bu insanlar ailelerini terketmek zorunda kalıyorlar. Daha iyi koşullar bulurlarsa belki onlar da sağ salim gelebilir diye bir umutla. Zorla asker yapılmış, savaşın içinde silahla burun buruna kalmaya zorlanmış bu kişilere yaptığımıza bakın!

Ger gönderilecekler!

Orada, burada çektikleri yetmezmiş gibi daha kötü muameleye maruz kalarak cezalandırılacaklar!

Oysa sığınmak istiyorlar. İnsan olduklarını hatırlamak istiyorlar. Yardım ve temel ihtiyaçlara dair insan olmaları nedeniyle kaynak bekliyorlar. Kedi ağaçtan inemedi diye yardıma koşan Güvenlik Kuvvetlerinin bu yaptığına inanmak güç!

Bunu hazmedememiştik ki, bu defa da iki siyahi kızkardeş, polisin görevini yapmasına engel oluyormuş diye polis şiddetine maruz kaldıklarını öğrendik!

Bu da diğer rezalet. Bu açıklamayı da medyadan anladığımız kadarıyla polis yapmış.

Polisin eli alışıyor demek, bugün onlar yarın biz demek!

Beyler!

Polis olmanız size başka insanların üzerinde tahakküm kurabilme şansı tanıyor da biz mi bilmiyoruz!

Yasaların üzerinde hiçbir şey yoktur. Anayasa da bunların en üstündedir

Ve siz insan haklarına aykırı davranarak anayasal suç işliyorsunuz. Buna göz yumanlar da öyle!

Hatırlatmak işe yaramaz ama susmak da benlik değil!

Dr. Çiğdem DÜRÜST