Ülkelerin pandemi yönetiminde stratejileri farklı olabilir.

Bir de tüm ülkeler için geçerli temel stratejiler, pandeminin altın anahtarları vardır.

Bu altın anahtarlardan bir tanesi testlerdir.

Ülkemizdeki pandemi krizinin başını hatırladığımızda, PCR testlerinin nasıl da belli kişiler tarafından kontrol altında tutulmaya çalışıldığına şahit olmuştuk. Güç de olsa Sağlık Bakanlığı’nın tek merkezli PCR testi yapılması inadı da kamuoyunun baskısı ile kırılabilmişti.

Geldiğimiz noktada, yapılan PCR testlerinin sayılarının artması sayesinde kaçırılması muhtemel Covid-19 vakalarını yakalayabiliyoruz.

Testlere belki de yıllarca ihtiyaç duyacağımızı da göz önünde bulunduracak olursak, testlerin kimler tarafından ve nasıl yapıldığından tutun da, günde kaç adet yapılacağına, kimlere yapılacağına çok dikkat etmek gerekiyor.

(Test kitleri alımlarının fırsata dönüştürülüp dönüştürülmemesi ise zaten devletin vicdanlı idarecilerini ilgilekdiren bir konudur.)

Altın anahtarlardan bir diğeri kapanma-açılma kriterleridir.

Kapanma kriterleri Ro değeri, bulaş yüzdeki gibi teknik hesaplara göre yapılsa da, ülkelerin sağlık altyapısı belirleyici oluyor.

Sağlık altyapısı ile hazırlıksız yakalanan bir ülke olarak, doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının kısa sürede tükenme noktasına geldiklerine şahit oluyoruz.

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin, Sürveyans Komitesi verileri olmaksızın aldığı kapanma kararlarının ise, vakaların arttığının gözlenmesine indirgenmiş kriterlere dayandığına şahit oluyoruz.

Bilimsel temeli olmayan, gerçek anlamda istatistiki çalışmalar yapılmadan sürdürülmeye çalışılan pendemi yönetiminde, kapanmalarda gecikmeler ya da kapanmada aşırılıklar yaşanabiliyor.

Kapanıp da vakaları sıfırladıktan sonra gereğinden fazla kapanmaya devam etmek, sonrasında ise kabak çiçeği gibi açılıvermek de yine diğer ülkelerin izlediği bilimsel yaklaşımları pek de benimseyemediğimizi ispatlıyor.

Kapanma kararı verilirken, kapanma süresi tespit edilirken ve açılma planları yapılırken Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’na göre diğer dört komitenin de işler halde olması gerekiyor.

Vakaların azalmasını sağlayaack kapanma sürecini sağ salim tamamladıktan sonra, açılma üzerinde şimdiden fikir alışverişlerinin yapılması gerekiyor.

Altın anahtarlardan bir diğeri de aşılardır.

Pandemiyi bitirmede tek umut ışığı gibi görünse de tek başına henüz yeterli olmuyor.

Tutunacak en sağlam dalımız olan aşılardan hangisine ulaşabilirsek onu hemen yaptırmamız öneriliyor.

Bir taraftan AB’den gelecek aşıların Kıbrıs Türk Halkı’nın hakkı kadar alınması için uğraşırken, diğer taraftan Türkiye tarafından bizlere altın tepsi ile sunulan aşıları hızlıca sahaya sürmemiz, insanlarımızla buluşturmamız gerekiyor.

Ülkede nefes alıp veren tüm sağlık çalışanlarını, adeta bir aşılama seferberliği içerisinde değerlendirmemiz ve mümkün olan en kısa sürede, toplumun en az üçte ikisini aşılanmasını tamamlamamız gerekiyor.

Altın anahtarlardan belki de en zorlusu, sağlık-ekonomi dengesidir.

Dünya ülkelerine baktığımızda, pandemi süreci uzadıkça, halkın kendi devleti ile karşı karşıya geldiğini izliyoruz. Bu karşı gelişlerin çoğu ülkelerde başkaldırı ve şiddete dönüştüğüne şahit oluyoruz.

Ülkemizin sıcak ikliminde, böylesine üzücü bir tablonun yaşanması akıllara gelmez, getirilmemelidir.

Ancak, zaman zaman alevlenen kamu-özel çatışmalarına bir son vermek adına, sadece hükümetin değil, Meclis’teki partilerin tümünden ortak bir eylem planı çok geç kalmadan ortaya konulmalıdır.

Sağlık-ekonomi dengesinin hangi tarafa bozulduğunun hesabını, ne ekonomi için canlar kaybederek, ne de şişirilmiş sağlık paniği uğruna ekonomiyi katlederek vermemek gerekir.

Sağlık-ekonomi dengesinin an be an takip edilmesi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın da bizzat içerisinde olacağı bir organizasyon ile sağlanmalıdır.

Bu altın anahtarlardan birisini bile kaybedersek, yaşamımızdan ve geleceğimizden de çok şeyleri kaybedebileceğimiz, hepsine dört elle sarılmamız ve sahip çıkmamız durumunda ise, aşılması zor görünen kapıları hep birlikte açabileceğimiz ise unutulmamalıdır.

İletişim: 0542-8529899