Doktor sayımızı bile tam olarak bilmez iken,

Kamu hekimlerinin bazıları, pandemi döneminde sırra kadem basmış iken,

Doktorların sağ kolu hemşireler ezim ezim ezilirken,

Diğer sağlık personeli arasında torpilin biri bin para iken,

Kamu hekimleri günün büyük bölümünü özel hastanelerde cirit atarak geçirmeye devam eder iken,

Hekimlik mesleğini, siyasi kaygılarına manivela yapanlar her taşın altından çıkar iken,

Pandemi hastanesi yapılsa da asla verim alınamaz!

Böylesine küflü, hastaların iyiliğinden çok her türlü çıkara hizmet eden bir sağlık sistemi ortamında, sil baştan, yeni bir pandemi hastanesi yapmak tabuta bir çivi daha çakmakla eşdeğerdir!

Çünkü, bu ülkede sağlık aşırı derecede politizedir ve ne yazıktır ki, Sayın Cumhurbaşkanı’mızdan tutun da bazı genç hekimlere kadar herkes, bu politikanın içerisine çekilmiştir.

Peki ne yapmalı?

Birinci Yaklaşım:

Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği olan bir kişi, Avrupa Birliği vatandaşı değil midir?

Evet!

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendisine tanıdığı sağlık olanaklarından faydalanabilir mi?

Evet!

O zaman bu mekanizmanın işletilmesinin önündeki engel nedir?

Kıbrıs’ın Kuzey’ine ister KKTC diyelim, ister işgal altındaki topraklar; durumu ağırlaşan veya yoğun bakım gerektiren bir COVID-19 vakasının bu tarafta mevcut olması durumunda, kapının bu tarafı açılsa ne olur?

Açan ya da açmayan taraf Avrupa Birliği ülkesi olur!

Kendi vatandaşını kapının önünde neden bıraktığını da, ‘’işgal altındaki topraklarda’’ neden kaderine terk ettiğini de, konunun buradaki muhatapları Avrupa Birliği’ne sorar!

İkinci Yaklaşım:

Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul’da, dibinde havaalanı olan iki adet 1008 yataklı Acil Durum Hastanesi yaptı. COVID-19 hastalarını buralara nakletmeye başladılar bile.

Bizler burada, KKTC’de, olmayan sağlık sistemi zemininde, sıfırdan bir pandemi hastanesini kurarak dört dörtlük işletme rüyasını kurmak yerine, neden Türkiye Cumhuriyeti ile bir protokol yapmıyoruz?

Neden bu Acil Durum hastanelerinden birisinde,durumu ağırlaşan veya yoğun bakım gerektiren bir COVID-19 vakasının mevcut olması durumunda faydalanmak üzere, ilk etapta, örneğin, 50 hastalık bir KKTC kontenjanı verilmesi talebinde bulunmuyoruz?

Hastayı veya hastaları burada geçici bir birimde tutup, sonrasında ikişer üçer, uçak ile bu ‘’KKTC-COVID-19 kontenjan yataklarına’’ sevk etmiyoruz?

Uçakla hasta sevkinin maliyetinin yüksek olduğunu söyleyenler olabilir.

O zaman da, milyonlarca lirayı buradaki özel ve üniversite hastanelerine akıtmaktan çok daha karlı olup olmayacağını hesaplamalarını öneririm.

Değerli okurlar;

Ülkemize pandemi hastanesi gereklidir, doğrudur.

Ancak, hangi hükümet olursa olsun, böylesine temeli yıkılmış, ruhunu teslim etmek üzere olan bir sağlık sisteminde, bu hastaneyi hayata geçirmesi çok ama çok zordur.

Geçirilse bile, özellikle yoğun bakım gerektiren durumlarda, hastalara faydadan çok zarar verme olasılığı yüksektir!

Benim önerim bunlardır.

Ülkemizde bir an evvel, sağlık sistemi yapılanmasını tamamlayıp düzeni kurmalı, bu süreçte de farklı enstrümanları devreye sokmayı denemeliyiz.

Bu enstrümanlardan birisi, Güney’de saklı olan,Avrupa Birliği Vatandaşı olma temelli hakların işler hale getirilmesidir.

Bir diğeri de Türkiye ile yapılabilecek pandemi işbirliği temelinde, KKTC-COVID-19 kontenjan yatağı konusunun gündeme getirilmesidir.

Hiç biri ütopik, hiç biri hayal değildir!

Asıl ütopik olan, devletin tepesindekilerin COVID-19’u siyasete alet etmemeleridir,

Asıl hayal olan, hastaların haklarının gözetilmesidir…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899