Her konuda ileri görüşlü olmaya çalışırız ki tedbirlerimizi önceden alıp planlarımızı ona göre şekillendirelim.

Ama bazen öyle durumlar yaşarız ki, endişe ve kaygılarımız, gözümüzün önündekileri görmemizi engeller.

Tüm insanlık olarak, şimdilerde farklı bir süreçten geçiyoruz.

Peki, bu süreci ne kadar sağlıklı yaşıyoruz?

Endişe ve kaygılarımız pandemi odaklı; gözümüzün önünde olup da göremediklerimiz ise çocuklarımız ve gençlerimiz…

Örneklerle anlatmaya çalışayım:

On yedi yaşında bir çocuğumuz. Ailesi okullar açıldığında okula göndermekten yana. Kendisi ise ‘’gitmem’’ diyor. Virüs bulaşmasından korkuyor(!). Aile ses çıkarmıyor. Ancak, akşam olduğunda arkadaşları ile buluşmaya çıkıyor. Gecenin geç vakitlerine kadar ‘’sosyal hayatını’’ devam ettiriyor.

İdelist başka bir gencimiz. Yurt dışında üniversite okuyor. Pandemi nedeniyle devam edemeyeceğini söylüyor. Ve ekliyor. ‘’Bizim nesil için kötü oldu. Ekonomi, işsizlik…’’ Bunun karşılığında söylenecek söz bulunamıyor.

Sekiz yaşlarında bir çocuğumuz. Ailesi, Koronavirüs ile ilgili risk tamamen ortadan kalkana kadar okula göndermemeye kararlı. Çocuk ağırlıklı olarak evde, evin bahçesinde. Kimsecikler yokken plaja gidiliyor, dağlarda geziliyor. Arkadaş çevresi daraldıkça daralmış. Dijital dünya ile izole hayat, henüz sekiz yaşında iken yaşam tarzı olmuş bile!

Altı yaşında bir çocuğumuz. ‘’Koronavirüs ne zaman gidecek?’’ diye soruyor. Dışarı çıkarken ağzına maskesini takıyor, bir yere girerken, elini dezenfekte ediyor. Ailesinin de yönlendirmesi ile kurallara uymayı, kendisini korumayı öğrenmiş. Ama aklında hep o soru: ‘’Koronavirüs ne zaman gidecek?’’ Belli ki bu yaşam tarzını, o küçücük beyni bile benimseyemiyor. Nenesini, dedesini eskisi gibi ziyaret edememenin, onlarla kucaklaşamamanın burukluğunu yaşayan bir torun olduğunu minicik kalbinde hissediyor.

Örnekler çoğaltılabilir.

Bizler, erişkinler, siyasi, sosyal ve aile yaşantımız içerisinde, pandemiyi bizlerle birlikte yaşayan çocuk ve genç neslimizi sanki biraz ihmal ediyoruz.

Onlara sadece pandemi felaketini yaşatıyor gibiyiz.

Pandemi süresince yaptığımız yorumlarla, yaşam tarzımızla, onlara yeni, ancak çoğu anomalilerle dolu bir pandemi yaşam tarzını da hiç farkında olmadan onlara benimsetiyor gibiyiz.

Temizlik, hijyen öğretirken, takıntılı bir nesil yetiştirme riskimiz var.

Sosyal mesafeyi aramızda tartışırken, asosyal bir nesil yetiştirme riskimiz var.

Neneleriyle, dedeleriyle iletişimlerini zoraki kısıtlarken, büyüklerinin şefkat ve tecrübelerinden, kadim bilgilerden uzaklaşmış bir nesil yetiştirme riskimiz var.

Okulda bulaşmasın derken, eğitim ve öğretim çatılarının dağılarak, bireyselleşmenin had safhada olacağı bir nesil yetiştirme riskimiz var.

Her gün büyüklerinden duydukları hasta ve ölüm vakaları ile yıkanan, yıkandıkça da kendisini koruma refleksi ile bencilleşen bir nesil yetiştirme riskimiz var.

Bizlerpandemi girdabında çaresizce dibe çekilen erişkinler olarak, biraz olsun başımızı göğe çevirip ufukları da görmek zorundayız.

Pandemi ile ilgili paylaşımlarımızı ve yaşam tarzımızı sürekli kontrol etmeli, çocuk ve gençlerimizin endişe ve kaygılarını artırıcı hatalardan uzak durmalıyız.

Bunu her konuda yapmalıyız.

Temizlik, hastalıklardan korunma, sağlıklı yaşama, insana, doğaya ve çevreye sevgi ve saygı kavramlarını geçmiş zamana göre belki de daha çok işlemeliyiz önlerinde.

Onları dijital dünyaya hapsetmeden, teknolojiyi gelecekleri için nasıl kullanabileceğimizin yollarını bulmalıyız.

Geleceğe miras olarak, anomalili bir pandemi nesli bırakmak istemiyorsak, bizler, büyükler olarak, yeniden şekillenmekte olan dünya düzeninde, kendimizi düşündüğümüz kadar, çocuklarımızı ve gençlerimizi de düşünmeliyiz…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899