Veysel Coşkun’un ölümde sır perdesi hala aralanmadı…

Peki çözülür mü?

Gördüğümüz kadarıyla çözülmez…

Çünkü öyle bir gayret yok!

18 yaşında bir genç bilinmeyen bir şekilde hayatını kaybetti…

İntihar edip etmediği bile belli değil!

Ama kamuoyunda şimdi öyle değerlendiriliyor…

Her kafadan bir ses çıkmaya devam ediyor!

Ama asıl konuşması gerekenler bu işin uzmanları olsa gerek aslında…

Hangi uzmansa artık bunlar, onu da pey bilemiyoruz!

Önceki gün acılı baba Hasan Coşkun aradı telefonda uzunca bir süre konuştuk…

Elbette ki oğlunu en iyi tanıyanlardan birisi odur!

İlk cümleleri şöyle oldu;

“Oğlumun intihar ettiğine inanmıyorum…”

Bu konuda duygusal olabilir mi?

Olabilir de ama bu düşünce muhakkak dikkate alınmalıdır!

Ailece perişan oldukları kesin…

Önce uzun bir bekleyiş!

Sonra kötü haber…

Bunun gerçek acısını ancak evlat acısı çeken analar, babalar, kardeşler bilir!

Elbette duygusal da olacaklar ama…

Hasan Coşkun’un mantıklı açıklamaları da oldu yaptığımız telefon görüşmesinde!

Bizim ülkede öncelikle teknoloji yok diyor acılı baba…

Mobil telefon şirketlerden bahsediyor!

Şu sinyal meselesi anlayacağınız…

Bu konuda biz de bazı gerçekleri Hasan Coşkundan öğrendik aslında!

Sanırdık ki, birisi kaybolduğunda yanında bulunan cep telefonundan bulunduğu ortam anında sinyaller nedeniyle tespit edilir…

Meğerse öyle değilmiş!

Sinyaller telefonun bulunduğu mekanı değil bağlı bulunduğu baz istasyonlarını tespit edebiliyormuş sadece…

Baz istasyonlarının arasındaki mesafe de 12 Km. civarında!

Yani buna göre sinyal alındı ama aranan kişi 12 Km. uzaklıkta da olabilir…

Hasan Coşkun haksız mı?

Teknoloji bunun neresinde!

Evlat acısıyla yüreği tutuşan babanın başka tespitleri var aslında…

Polisi hiç de kötülemeden diyor ki;

“Polisimiz yetersiz…”

Polisin yetersizliklerini, imkanlarının az olduğunu zaten hep yazar çizeriz!

Ama özverili çalışmalarını da…

Düşünsenize bir kere!

Veysel Coşkun’un bulunması için sadece 3 tane polis memuru görevlendiriliyor…

Onlar da 24 saat çalışanlardan!

24 saat çalışan ya da çalıştırılan bir polis memurunun ne kadar verimli olabileceğini tartışmaya açıyor aslında acılı baba…

Başka önemli bir tespit;

Görevli polis memurları Kaplıca’da bir işletmenin kameralarına bile bakmamışlar…

Ama Hasan Coşkun kayıtları bulmuş geçtiğimiz Pazartesi sabahı saat 09.03’de oğlum bu tesisin önünde görüldü diyor!

Polisin yapamadığını baba yapıyor…

Bunu anlamak mümkün müdür acaba?

Hasan Coşkun evladını çok genç yaşta kaybetmiş ama kendisi çok daha toplumsal düşünüyor…

Başka gençlerin yitirilmemesi için önlem alınması istiyor!

Başka analar babalar çekmesin bu derin acıyı diye…

Kullandığı çok önemli bir ifade oldu telefon görüşmemizde, diyor ki:

“Sanki bir mülteci denizde boğuldu…”

Hepsi o kadar!

Tamam mülteciler de insan ama, yapılan muamele kırmış geçirmiş kendini…

Hani Cumartesi günkü yazımızda siyasileri eleştirmiştik ya!

Hani cenaze ve düğün oldu mu akın eden siyasileri…

Cenazeye sadece bölge milletvekili Nazım Çavuşoğlu ve Mehmetçik Belediye Başkanı Cemil Sarıçizmeli katılmış!

Diğerleri ise kayıp…

Şimdi önemli bir soru;

Bu acı olaydan sonra acaba kapılarını çalan oldu mu?

Ve acı bir cevap;

Tek bir Allahın kulu bile kapılarını çalmamış…

Peki kimler çalmalıydı;

Bize göre devlet erkanının en azından konuyla ilgili olanları!

Başsağlığı mesajlarını filan hadi boş verelim…

18 yaşında bir gencin sır ölümünü hiç kimse mi merak etmez!

Hadi işleri güçleri başlarından aşkın ki bundan daha büyük bir sorumluluk mu olur?

Niye kendilerine bağlı birimleri bu konunun çözümü için görevlendirmezler ki?

Hadi polis olayın çözümü için uğraşıyor…

Peki ya olayın sosyal ve psikolojik yansımalarını kim masaya yatıracak?

Bilimsel boyuttan kim bakacak?

Acılı babanın da dediği gibi;

Başka gençler, yitmesin, gitmesin diye!

Ocaklara ateş düşmesin diye…

Sadece Merak İşte?

Mobeseler ne zaman gelecek?

Artık yılan hikayesine döndü bu iş…

Tam 3 senedir konuşuluyor!

Asayiş olaylarının daha kolay çözümlenmesi için…

Örneğin Veysel Coşkun’un sır ölümü!

Eğer bu ülkede mobese sistemi olsaydı genç insanın muhakkak ki çok daha önceden bulunduğu bölgeler çok erken tespit edilecek ve belki de ölüm olayı yaşanmayacaktı!

İntihar edecek olan elbiselerini çıkarır mı?

Veysel Şahin’in elbiseleri ve cep telefonu çok önceden bulundu…

Sonra da deniz kenarında cesedi!

Bu bile Veysel’in aslında babasının da dediği gibi intihar ettiği yönündeki yorumları çürütüyor…

Bir insan eğer gerçekten intihar edecekse, ayakkabılarını ve giysilerini niye deniz kenarında bıraksın ki?

Sadece ihbar olur mu?

Girne Polis Müdürlüğü’nden yetkili bir kişi Hasan Coşkun’a demiş ki;

Olayların çözümü için vatandaşın ihbarı gerekli…

Muhakkak ki doğru bir tespit ama!

Sadece ihbar beklemek de ne kadar doğru ki…

Bütün gün içeride ihbar gelecek diye bekle!

Peki gelmese dosyalar kapanıp gidecek mi?

Devletin gençlik politikası var mı?

18 yaşında bir genç hayatını baharında sırlarla dolu bir şekilde kaybedecek…

Ama devletin bir yetkilisi bile acılı ailenin kapısını çalmayacak!

Olayın derinliğine inmeyecek…

Oysa kamuoyunun önüne çıktıkları zaman gençlere ne kadar değer verdiklerini anlatır dururlar!

Belli ki hepsi de birer palavradan ibaret bunlar…

Gençlik sorunlarını basının karşısında sırıtarak pozlar vererek çözeceklerini sanıyorlar muhakkak!

MESAJ KUTUSU

Sayın Zeki ÇELER, Veysel Coşkun gibi gençlerimiz hiç yoktan dünyadan göçüp gidiyor. Devletin ve tabi ki bakanlığınızın onların sosyal problemleri için bir projeniz var mı? Bu konuda ailenin kapısını çalacak bir uzman arkadaş muhakkak vardır değil mi?

Sayın Hüseyin ANGOLEMLİ, Cumhuriyet Meclisi bugün yeni yasama yılına başlayacak ve öncelikli konuların başında sizin Meclis Başkanlığı için ivedilik kararı gelecek. Umarız artık sonuçlanır çünkü sabrınızın da çok kalmadığı yönünde konuşmalar yapılıyor…

Sayın Erdil NAMİ, Kıb-Tek’in bazı ihalelerinde isminizin anıldığını biliyor muydunuz? Söylentiler daha fazla yoğunluk kazanmadan kamuoyunu bilgilendirmekte yarar görüyoruz, zira bakan babası olduğunuz için zemin bir hayli yumuşak!

Sayın Erol ŞEHERLİOĞLU, önümüzdeki a yapılacak olan Tabipler Birliği genel kurulunda sizin de aday olacağınızı duyan bazı muhalif gruplar biraz da panik haliyle bazı önlemler almaya başladılar. Yakında ortalık fena karışacak desenize!

Sayın Hasan TAÇOY, kurultay tarihin için artık geri sayım başladı ve hala renginizi belli etmemeniz merak konusu oldu. Bu arada genel başkanlık kavgası biraz kanlı geçecek gibi geldi bize acaba hiç bulaşmasanız mı?

Sayın Fevzi TANPINAR, pek muhterem babanızın vefatını üzüntü ile öğrendik. Merhuma Tanrı’dan rahmet size ve tüm aileye sabırlar dileriz. Allah geride kalanlara sağlıklı ve uzun ömürler nasip etsin…

Sayın Sunat ATUN, kurultay yarışında bazıları ardınızda Berat Albayrak’ın desteğinin olduğunu söylemeye başladığına göre muhakkak bir hikmeti vardır değil mi? Bu arada anket konusundaki açıklamalarınıza siz kendiniz inandınız mı?

Sayın Nazım TOPCAN, muhterem validenizi kaybetmenizi üzülerek öğrendik. Merhumeye Tanrı’dan rahmet size ve tüm aileye sabırlar dileriz. Allah geride kalanlara sağlıklı uzun ömürler nasip etsin…

Sayın Mustafa AKTUĞ, başına geçtiğiniz Lapta Belediyesi’nde ali konuları beklediğinizden daha vahim bir durumda bulunca artık elinizin tamamen bağlandığından şikayetçi olmaya başlamışsınız. Gülü seven dikenine de katlanacak artık…

Sayın Erman ÇİTİM, UBP kurultayı genel başkanlık yarışında bir adayın yanında aktif olarak çalıştığınız konuşuluyor. Siyaset insanın kanına girince bir türlü vazgeçilmiyor değil mi? Hadi bakalım hayırlara vesile olsun artık…

Sayın Ercan İBRAHİMOĞLU, Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne merhum oğlunuzun adına tam donanımlı bir hasta odası kazandırmanızdan ötürü tebrik eder bunun tüm vatandaşlara örnek teşkil etmesini dileriz…

Sayın Yüksel ÇELEBİ, bizsizi gayet mülayim ve hoşgörülü bir yapıya sahip bilirdik ama meğerse damarınıza basıldığı zaman sinir katsayınız tavan yapabiliyormuş değil mi? Yakın korunma sporlarına başlamakta yarar görüyoruz…

Sayın Doğa GÜRKANLAR, ülkemizin başarılı beyin cerrahlarından birisi olarak artık hizmet sektörüne de el atığınız ve bir at çiftliğinde aileniz ile birlikte ziyaretçilere müthiş lezzetler sunmaya başladığınızı duyduk, hem de iyi bir terapi oluyor değil mi? Hayırlı işler…

Sayın Abdullah AKTOLGALI, Tatlısu sahillerinde kaplumbağaların üreme merkezindeki kaçak yapıyı mühürlemeniz bölge halkı tarafından memnuniyetle karşılandı. Ama bazı iddialar göre bu işletmenin arkası epey kalınmış ve dört gözünüzü de açın deriz…

Sayın Fatma Coşar KINIŞ, hükümetler müşavir sorununa köklü çözüm üretmedikçe sizin gibi başarılı bürokratlar da balkonda biber de üretir domates de… Mademki böyle gelmiş böyle gidecek hiç maraz etmeyin deriz…