Sevdiğimiz saydığımız isimdir Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan…

Makama oturdu ama değişmedi!

Kendi vatandaştan soyutlamadı!

Aksine hep halkın içinde olmaya gayret gösterdi…

Sonuçta o bir iş adamı, kendi işi gücü de var ama onları müdürlerine devretti!

Madem beni bu halk seçti ben de onlara hizmet edeyim mantığını ön planda tuttu…

Bakanlığın giriş kapısının anahtarını kestirdi, bütün çalışanlardan önce gitti işine!

Yine mesai bitince herkes gitti ama o odasında çalışmaya devam etti…

Her şeyden de önemlisi dürüst insan!

Doğru ve makamına layık olmaya çalışan birisi olarak tanıdık kendisini…

Ama ha keşke şu son açıklaması olmasaydı!

Diyor ki Bakan Atakan;

Bu makama geldikten sonra kendisine rüşvet teklif edenler olmuş…

Bunların ağızlarının payını da anında vermiş!

Bir daha da rüşvet teklif edenlerle bir araya gelmemiş…

Demek ki fena takmışlar kendine!

Al rüşveti yap işimizi…

Bakan sağlam durunca da bu kez işleri olmamış belli ki!

Belli ki bu konularda kaşarlanmış insanlar bunlar…

O makamın isminin filan önemi yok!

Demek ki bu ülkede bir bakana rüşvet teklif etmek bu kadar basit ve kolay…

Haliyle insan merak ediyor…

Ya eski bakanlar!

Onların cevabı ne olmuş acaba…

Parayı cebe indirmişler midir diye doğal olarak insanın aklından geçiyor!

Buna bir de mesleki dürtü eklenince gel de merak etme şimdi….

Dedik ya…

Ha keşke Bakan Atakan böyle bir açıklama yapmamış olsaydı!

Bizim de kafamız karışmasaydı…

Ya da;

Okkalı ve sağlam bir açıklama yapsaydı!

Kimmiş bu yüzsüz kişiler…

Bakana hangi işlerini yapsınlar diye rüşvet teklifinde bulunmuşlar!

Koca bakan yalan söyleyecek değil ya…

Bugün var yarın yok, makamlar geçici!

Ama devleti sömürenler, hortumlayanlar ve bunu çeşitli rüşvet yollarıyla yapanlar hala aramızda…

Ha keşke Sevgili Atakan ya hiç konuşmasaydı…

Ya da tam konuşup bu yüzsüzleri deşifre edip polise teslim etseydi!

O makam odası var ya…

Geçtiğimiz yıllarda çok konuşuldu o odada olanlar ve bazı pazarlıklar!

Yazdık çizdik, sorduk, sorguladık ama sonuçlanmadı bir türlü…

Bakanlar o odada kendilerine rüşvet edildiklerini iddia ettiler!

İş insanları da bunun tam aksini;

Rüşveti bakan bizden istedi diye gazetelere açıklama yaptılar…

Sonuçta hiçbir halt olmadı!

Ha keşke şu anda Atakan’ın oturduğu o makam odasının dili olsa da bir konuşsa…

Kim kimden ne istedi, kim kime rüşvet teklif etti!

Tabi ki olay kapanıp gitti…

Bu bile haktan hukuktan, dürüstlük ve şeffaflıktan dem vuran bu hükümet için iyi bir fırsattır!

Tabi ki Bakan Atakan için de durum öyle…

Açıklayacaksın ki bu memleket senin de hükümetin de diğerlerinden bir farkınız olduğunu bilsin ve duysun…

Hatırlatma…

Bundan tam iki sene önce kaleme aldığımız bir yazı…

Rüşvet ile ilgili!

O zaman günlük gazetelere de manşet olmuştu günlerce…

Oldu ama sonuçta bir şey değişmedi!

Aynı tas aynı hamam devam etti…

İşte o iki sene önceki yazıdan bir alıntı;

“Daha önce birkaç kez yazmıştım…

İki sene kadar önce bir gece kulübü sahibi basına verdiği demeçte siyasette hep yanlış ata oynadığını açıklamıştı…

Yani bir takım siyasetçileri maddi olarak desteklemiş ama onlar hep hayal kırıklığı yaratmıştı!

İki senedir yazıldı çizildi ama sonunda bir halt olmadı…

Oysa böyle bir açıklama başka bir ülkede yapılsa ülkenin bağımsız organları anında devreye girer bu gece kulübü sahibini de üstüne oynadığı ve para harcadığı siyasetçileri de ortaya çıkarır ve hepsini birden kodese gönderirdi!

Hepsi de kafasını deve kuşu gibi kumun altına soktu ve görmemezlikten, duymamazlıktan geldi…

Sonuçta ülkede yaşanan çirkinlikler ve şaibeler bitmedi, tükenmedi!

Pazartesi günü Meclis’te Ercan’ın ihalesiz denetleme konusu tartışıldı…

Dönemin Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu kendini savunduğu konuşmada aslında çok önemli şeyler söyledi ama herkesin de dikkatinden kaçtı bu sözler…

İşte o konuşmadan kısa bir alıntı;

“T&T’nin kendini denetleyecek firmayı belirleme hakkının olmadığını, KKTC’de de kontrolör firma bulunmadığını hatırlatan Ertuğruloğlu, Emrullah Turanlı’nın ‘KKTC siyaseti benim cebimdedir’ dediği günlerde göreve başladığını anlattı…”

Tahsin bey Bayındırlık ve Ulaştırma Görevi’ne başladığı günlerde ne demiş Emrullah Turanlı;

“KKTC siyaseti benim cebimdedir!”

Ne büyük iddia değil mi?

Sevgili okurlar…

KKTC ne yazık ki böyle bir ülke konumunda şu anda…

Ercan’ın patronu “KKTC siyaseti benim cebimdedir” diyor ama bu ifşaat kimsenin umurunda bile değil!

Normal ülkelerde suç duyurusu olabilecek ve soruşturulması gereken açıklamalar biz de neredeyse sıradan haberler arasına girdi…

Adam açık açık bazı siyasetçileri cebinde tuttuğunu ve onları yeri geldiği zaman beslediğini ifade ediyor ve bunu söyleyen bu ülkenin bir bakanı ama kimsenin kılı bile kıpırdamıyor!

Ben daha fazlasını söyleyeyim…

Bu adam sadece siyasetçilerin cebinde olduğunu söylemiyor, bazı dost sohbetlerinde hangi siyasetçinin ne kadar para ettiğini bile söylemekten kaçınmıyor!..”

“Anayasal ödevdir…”

“Vicdani ret gündemdeki yerini koruyor.Eline silah almak istemeyen bu hakkı kullanmak istiyor.Elinde av tüfeği ile ava gidip keklik tavşan avlayan bunları yiyen eline silah almak istemiyor.Evine çitlerle çeviren kapısına iki kilit takıp evinin emniyetini alan ama ülkenin emniyetini düşünmeyip arkadaşı Andonise kurşun sıkmak istemeyen yeğeni kardeşi Aliye Mehmet’e yardım etmek istemiyor.

Andonise silah sıkmam ama Ali’ye, Mehmet’e yardım edeyim araba süreyim bahçeye bakayım bir katkım olsun demiyor.

GKK sadece silah tutup mermi sıkıp öldürmek için değil barışı korumak,emniyeti korumak içinde asker alır.

Asker sadece savaşta değil barışta da önemlidir ve gereklidir.

Yurt ödevi Anayasamızın 74 maddesinde belirtilmiştir .Bu ödev Anayasal bir ödevdir.Bu ödevin şekli konuşulabilir ama bu ödev yerine getirilmelidir…”

(Mustafa YEŞİL)

“40 Dervişiz vesselam..”

Hani şimdi sosyal medyada “vatan millet” edebiyatı yapıp vicdani ret ile ilgili ileri geri konuşan anlı şanlı milliyetçilerle birlikte askere gittim.
İlginç bir celpti bizimkisi…
O dönemin bakan çocukları, geçmiş UBP döneminin “özel kalem” kahramanları askerde torpil patlatıp “mesleki çavuş” olma derdindeydiler…
Ne mi oldu?
“Milliyetçiler” GKK Karargah’ta mesleki çavuş “seçildi”, bizi de “kura” ile sınır birliğine gönderdiler, günde 10 saat nöbet tuttuk, bir sene…   
O yüzde samimiyet ey milliyetçi! Samimiyet!
40 dervişiz vesselam.
Gülseren’deki titiri hallerin hala aklımda, unutmadım seni.
O yüzden atma, tutma, sallama şimdi…”

(Mert ÖZDAĞ)