Adayarısında feministler “rızam yok” dediler şimdi de yeni bir sloganla karşımıza çıktılar. “İtirazım var”. Hepsi değil elbette ama son 10-15 yıl zarfında örgütlü hareketler içinde olup bağlı oldukları eril politika ve politikacıların ekseninde olanlar var. Bunlar eril politikaya göre feminist harekete hız verip yavaşlatma stratejilerini tekellerinde görenler. Seçimlerde istedikleri sonuç çıkmadığı anda unuttukları feminizmi yeniden hatırlayıp “tek adamcılığa”, “militarizme”, “kendilerinin masada olmamasına” rızaları olmadığını bir anda hatırladılar. Geçen yazıda neye rızaları olduğuna baktık. Bu sefer de neye itirazları olmadığına bakalım.

Rumların sınıra beton mevzi döken militarizmine itirazları yok.

Maraş’ta evini geri almayı isteyen Rumlara “hain” yaftası yapıştıran Rum politikacıların yarattığı tahakküme itirazları yok.

Propagandasını yaptıkları adamların seçimlerden sonra sadece erkeklerden kurulu masalarda toplantı yapma resimleri yayınlamasına itirazları yok.

Memleketin başının kadınları çevresine alıp, elleri önünde bağlı, ya da çevresinde oturup “dinleyen” kadın imajlı fotoğrafları servis etmesine itirazları yok.

Ateşe erecekler ama cumhurbaşkanı kendilerinden olup “bizim kültürümüzde kadına şiddet yoktur, bize dışarıdan geldi” derse itirazları yok, o mesele ateşlik değil. “Kadına şiddeti mazur gören” anlayışa karşılar ama eğer “solda” o da kendi destekledikleri politikacı değil ise var böyle bir itirazları. Yoksa gördüğünüz gibi “seçim döneminde, sırası değil” havasında “bizde kadına şiddet yok” söylemindeki adaya itirazları yok.

Kadınların ezilmesi meselesinin “başka daha büyük meselelerin eşantiyonu” olmasına itirazları yok.

“Kıbrıslı Türk Kadınlar, Kıbrıslı Türk Kadınların savaş tecavüzlerini yazmayacak, bir Rum’un yazmasını beklemeniz gerekiyor” diyerek kendimizi konuşmamızı engelleyip sessizleştirmek isteyenlere itirazları yok. Destekleri var. Emirle konferans yapıp kimlerin susturulacağının pratiğini hayata geçirmeye itirazları yok. Kadınların uğradıkları tecavüzleri erotikleştirerek anlatan erkeklerin eril yazı biçimlerine itirazları yok. Kadınların sesini erkeklerin konuşmasına itirazları yok. Bu sistemik engelleme ve eril dili öne çıkaranlarla, kendi özünü unutarak işbirliğine gitmeye itirazları yok. O kadar yok ki, bu insanları seçtirmek için propagandalara dört elle sarılmaya hiç itirazları yok. Gururla yaptılar bu propagandaları, üzerinden de kutlamasını.

Kıbrıslı Türklerin alternatif tarihini, Kıbrıslı Türklerin konuşmasının önüne geçen sistemik art niyete itirazları yok. Birilerinin “ne konuşulabilir, hangi tonda konuşulabilir, kim konuşabilir” telkin ve emirlerine uyumlu davranmaya itirazları yok.

Birilerinin seslerini kestiğini görseler de onlarla kol kola yola devam etmeye itirazları yok.

Erkek politikacıların çevresinde uçuşarak seçilmeleri için kadınlar olarak mobilize olmaya itirazları yok.

Avrupa parlamentosuna bir kadın adayın gösterilmemesine itirazları yok. Bir adamı seçtirme politikası o kadar öne çıkmış ki kadın aday olmadığından söz bile etmemeleri gereğinin, “şimdi sırası değil” telkinin karşısında tek bir itirazları yok.

Liberal “hak” mücadelesinde sınıfsal, etnik, vatandaşlık, din olarak kendilerinden daha dezavantajlı pozisyondan gelen kadınları, projelerdeki araçlara döndürmeye itirazları yok. Bu kadınların araçsallaştığı projelerde onlardan daha çok pay aldıkları euro ve dolar kazanımlara da, o kadınlardan daha çok üleşimde pay almaya da itirazları yok.

Eril dille siyaset yapmaya itirazları yok. Çünkü kadın dayanışmasını eril siyasi hesaplaşmalar uğruna heba etmeye bir itirazları yok.

25 Kasım, dünya kadınlara şiddetle mücadele günü. Adayarısında feministler “ateşe vereceklermiş”. Neyi ateşe verecekler? Orası açık değil. Biz bir öneri yapalım. Feminizm en başta bir öze dönme, özü anlama ve özü değiştirme mücadelesidir ne de olsa. Bu itirazı olmayan ve rızası olan feministler de özsel bir yaklaşımla geçirmeli bu 25 Kasım’ı.

Bir kazan getirin, bir büyük ateş yakın. Geçmişinize bakın, neye itirazınız olmadığına ve neye rıza gösterdiğinize. Neye rıza göstermemiş olmanız gerektiğine ve neye itiraz etmiş olmanız gerektiğine bakın. Onların hepsi ile yüzleşin. Bu rıza gösterdiğiniz ama göstermemeniz gerekenleri, bu itiraz etmeniz gereken ama etmediklerinizi bu ateşin içinde yakın.

Yeniden, sıfırdan başlayın. Ama bu sefer eril politika ve politikacıların güdümünden hareket etmemeye gerçek anlamda söz vererek.

Geçmişinde rıza gösterenler ve itirazı olmayanlar bunu yapmayacaksa da yanlarında yeni yeni toplaşanlar iyi irdelesin. Kimlerin, hangi dinamiklerle kadın haklarını, feminist politikayı heba ettiğini iyi görsün. Araçsallaşmasın, alet olmasın kimse bu tip feminizme. Feminizm fon kazanma aracı, hele hele de eril politikanın sönmüş ateşini alevlendirecek benzin değildir.

Feminizmi araçsallaştıranları sorgulayın. Daha talepkâr olun, feminizmin araçsallaştırılmasına, hele de feminist adı altında hele de kadınlar tarafından araçsallaştırılmasına sessiz durmayın. Feminizmi içselleştirmek demek, her şeyden önce sol da dahil içinde olduğu her sisteme eleştirel yaklaşması gerektiğini bilmektir. Feminizm eril politikanın benzini değil benimsenmesi gereken, çok çetin bir yaşayış biçimidir.

Feminizm eril politikanın ateşini yeniden yakacak, birilerini meclise seçtirecek, birilerini Avrupa Parlamentosuna taşıyacak, birilerini cumhurbaşkanlığına geri döndürecek, birilerine atama ile döviz endeksli işler sağlayacak bir benzin değildir.

Feminizm eril sesten bağımsız özgün ses demektir, kendi politik duruşuna başkalarının icazeti ve yönlendirmesi olmadan sahip olmak ve eril politikanın dışında bir gelecek tahayyül edebilme cesaretidir.

Memleket zaten yangın yerine dönmüş, bir odun da siz atacağınıza, bu çıkan yangındaki yerinize eleştirel gözle bakın.