Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ABD’ de BM Genel Sekreteri ile birkez daha görüştü.

Belli ki bazıları Kıbrısta Türk tarafının attığı adımlardan rahatsız ve BM ‘yide ha bire aracılık yapmaya zorluyor.

Ne için.ABD ,AB ‘nin Doğu Akdeniz Ve Ortadoğudaki menfaatlerine helal gelmemesi için.

Ersin Tatar her görüşmede olduğu gibi bu görüşmesinde de Kıbrıslı Türklere egemen eşitlik ve uluslararası eşit statünün tanınmasının tekrar bir müzakerenin başlaması için şart olduğunu vurguladı.

Neticede halkından aldığı onayda bu yönde.Onu seslendiriyor.

Yoksa kendini sizinle eşit görmeyen biri arasında nasıl ve neyi müzakere yapabilirsiniz ki.

Bunu BM’ye üye devletlerinde anlaması önemliydi ki bu konudada gereken cevabı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM ‘deki konuşmasında vurguladı.

Kıbrısta 2 halktan biri olan Rum liderinin BM ‘ye hitap edebilirken Kıbrıs Türklerinin liderinin edememesi yanlış bir harekettir” dedi.

Oda Eşitliği vurguladı.BM ‘nin adaletsizliğine vurgu yaptı.

Ama Dünya öyle bir Dünya ki eşitlikten insan haklarından adalettn bahsedenlerin işlerine geldiğinde bunu görmediklerininde farkındayız.

Belli ki Rum tarafıda bu eşitlik konusuna hazır değil.Zaten Kıbrısla ilgili yürüttükleri politika gereği ilede buna hiçbir zaman hazır olmayacaklar.

Konu eşitlikten açılmışken Rum akademisyen Niyila Kamaneu’nun , PromItheas Araştırma Enstitüsü tarafından yayınlanan Kıbrıs’ta Nefret Söylemi adlı raporundan bahsedelim.

Bahsedelim ki eksik veya yetersiz bilgi sahibi olanlarada anlasın.

Ne demiş Konfuçyüs.Karanlığa söveceğine kalk bir mum yak.

Belki bizim yaktığımız mumda bazı karanlık zihinlere bir aydınlık olur.

Raporun 74. sayfasından itibaren “Niyila’’şöyle diyor.

“Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların büyük bir bölümü tarafından istenmemektedir (Yildizian & Ehteshani, 2008).

Müslümanlara karşı olan bu fobinin, 11 Eylül 2001 olaylarından sonrasında ortaya çıkan uluslararası (batılı) histerisi sonucu olarak son 15 yılda daha da kötüleştiği veya/ve belirleyici bir biçimde şekillendiği görünmektedir.

Yani, İslamofobinin dıştan içe taşındığı görünmektedir. Buna hemen eş zamanlı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’nin siyasi sahnesine girmesi fobileri artırdı.

Kıbrıs Türk toplumu, sayısal olarak Kıbrıs Rum toplumuna göre dezavandajlıdır.

Bu da sterotipler, önyargılar ve nefret davranışlarının ortaya çıkmasına ve muhafaza edilmesine katkıda bulunan bir başka faktördür.

Sayısal ilişki, bağımsız Kıbrıs devleti içindeki yapılar ve iktidar ilişkileri ile ve bundan dolayı gelecekteki bir arada yaşama perspektifi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.

1974 yılı öncesinde zor bir arada yaşamanın tecrübesi ve aynı yılda yapılan istila, Kıbrıslı Rumlar arasında güvensizlik duyguları yaratmaktadır.

Kıbrıs nüfusunun sayısal oluşumuyla ilgili bir gözlem de, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlardan çok daha az olmalarına rağmen, nüfusun hak talep eden büyük bir bölümü oldukları olgusudur ve böylece iki toplum arasındaki çatışma da ortaya çıkmaktadır (Mavratsas, 2014).

Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin taleplerinin sayılarına göre orantısız olduğuna inanmakta ve siyaseten eşit iki toplum değil, doğrudan bir çoğunluk-azınlık ilişkisi tescil etmeye çaba harcamaktadır...

Şu gözlem ilgi uyandırmaktadır: Avrupa Birliği düzeyinde nüfusun küçük bir oranını teşkil eden Kıbrıslı Rumların birçok önemli kararda önemli söz hakkı olduklarına rağmen, Kıbrıs’a gelince sayısal olarak dezavantajlı olan toplumun, yani Kıbrıs Türk toplumunun, federal bir ortaklık çerçevesinde ciddi söz hakkına sahip olabildiğini anlayamamaktadırlar.

Tam tersine, daha genel bir çerçevede, her şeyin çoğunluk meselesi olduğuna inanmaktadırlar (Papadakis, 2014).

Ayrıca, 1974 yılı sonrasında Kıbrıslı Rumlar gibi, Kıbrıslı Türkler de kendi başlarına idare ettikleri ayrı yönetim yapılarına “alıştıkları” da gözümüzden kaçmamalıdır.

Yeniden birleşme ve bir arada yaşama perspektifi, sadece duygusal korku yaklaşımlarına değil, mevcut ik-tidar yapılarının ve iktidarın yürütüldüğü tarzı ile ilgili pratik kuşku fobilerine de yol açmaktadır.

Ne var ki, Kıbrıslı Türklere karşı olan önyargılar, yalnız Kıbrıslı Türklere ve kökenine ilişkin etkenlerden kaynaklanmamaktadır.

“Sterotip ve önyargıların yaratılmasında belirleyici rol oynayan etkenler arasında tarihin inşa edilmesi ve onyıllarca okullarda öğretildiği tarzı ve aynı zamanda toplum olarak böyle konulara değinmemizle ilgili tabular bulunmaktadır” (Papadakis, 2014).

Papadakis’e göre, Kıbrıslı Rum toplumunda bu fenomenlerin yok olmasına yönelik siyasi irade görünmemektedir. Bir uzlaşma komisyonunun kurulması ve tarihin eleştirel değerlendirilmesi, bu yönde katkıda bulunabilen etkenler olurdu, ancak böyle bir çaba harcanmamaktadır (Papadakis, 2014).

Doğal ayrılık ve 2003 yılına kadar olan iletişim eksikliği, sorunu büyütmekteydi. Kıbrıslı Rum toplumunda Kıbrıslı Türklere karşı var olan sterotip ve önyargıların, bazı tutumlar ve inançlar yoluyla kasıtsız olarak ifade edildiği görünmektedir (Ma-vratsas, 2014).

Bu, kamuya yönelik söylemde kolay ifade edilmez, ancak kişilerin ve toplulukların yaklaşımları içinde mevcuttur.

Toplumumuzda bazı insanların dinleri ve kökenleri nedeniyle ast olan insan olarak değerlendirilmeleri son derece doğal ve kesin sayılmaktadır. Kıbrıslı Türkleri ast insan olarak gördüğümüz görüşü, tartışma konusu bile sayılmamaktadır. Bu, kamuya yönelik söylemde kolay ifade edilmez, ancak kişilerin ve toplulukların yaklaşımları içinde mevcuttur. “

Rapor bu şekilde sona eriyor.

Son söz olarak Mustafa Kemal Atatürkün şu sözleri ile bitirelim;

Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kat’î mânasiyle millî egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir.