Dikkat ettiniz mi? Bakanlar Kurulu bankaların mesaisini nasıl açıklıyor, bankalar nasıl çalışıyor?

Bakanlar Kurulu banka mesaisini açıkladıktan sonra henüz 24 saat geçmemişti ki bankalardan mesaj geldi: 8.00-13.00 çalışacağız!

Bu ne demek?

İtaatsizlik mi demek?

Bunu bilemeyiz… Lakin biliriz ki olumsuz etkilenecek alanlar oldukça çok:

Kamu dairelerinden veznesi olan ve para toplayanlar, tüm topladıklarını bankaya yatıramayacaklar.

Açılan işyerleri akşam yatırımlarını bankalara gönderemeyecekler.

Bu örnekler sanırım yeterli!

Yani kamuda toplanan para ancak bir dairenin güvenli olabileceği kadar bir ortamda saklanabilecek sonraki güne kadar!

Elektrik Kurumu’nu ve şubelerde toplanan parayı düşünün! Belediyelerdeki, Maliye’ye bağlı dairelerdeki…

Ne demek istediğimi anlayacaksınız…

“Bunca zaman marketler de topladı ve yatıramadı zaten. Ne oldu ki?” diyeceksiniz. O zaman madem oldu, sorun yok hepsi yapabilir diyorsak, bankaları haftada bir açalım fikrini de değerlendirebiliriz…

***

Yine bir şeyler yolunda gitmiyor besbelli.

Ve eğer bazı uzmanların uyardığı gibi ikinci bir salgın dalgası gelirse vay halimize…

Bu, normalleşmeyelim ve sonsuz kadar kapalı kalalım anlamına gelmiyor. Yine de eğer önlemler alabileceğimiz ve planlamalarımızı olası aksaklıklara göre yapacak olursak her şey daha farklı olabilir.

Bunu yapabilir miyiz?

Bu arada Bilim Kurullarının çalışmalarından hiç bahsedildiğini duyduk mu biz bu süreçte? Sadece kurullar ile siyasiler arasındaki anlaşmazlıklarla ilgili sıkıntıları dinledik biz yanlış hatırlamıyorsam. Onlar arasındaki çatışmalı durumları izledik bir süre. Sonrasında onların da sesi kesildi.Sonra Bilim Kurulu’nun sesi hiç çıkmamaya başladı.

Oysa bu süreçte uzmanları duymak siyasileri duymaktan çok daha yatıştırıcı olmaz mıydı?

Bunca söylenti ve kaygı uyandıran fikir ortalıkta dolaşmasa, planlamalar daha yerli yerinde güvenli duygusunu yaşatmaz mıydı?

Hükümetin, dolayısıyla da devletin eli daha güçlü olmaz mıydı?

Eğer planlamalar varsa tabi…

***

Şu pandemi endişesinin toplumda genel olarak kaygı durumunu tırmandıran bir gerekçe olarak ortada kalacağını biliyorsunuzdur. Bunu söylemeye gerek yok herhalde. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi bazı sektörlerin mesela kafe ve restoranların, mesela kuaförlerin ve güzellik salonlarının, mesela butiklerin doğrudan sağlığı etkileyecek tesirleri nedeniyle uzunca bir süre sıkıntı yaşama ihtimalleri olduğunu söyleyecek olursak, bu süreçte devlet politikalarının nasıl şekilleneceğini düşünmenin zamanı geldi de geçiyordur bile.

Okullar da benzer bir sıkıntı yaratacaktır: Bambaşka onlarca evden gelen çocuğu aynı sınıfa toplamak, sonra onları yeniden evlerine göndermek hususunda çalışılması gerektiği, tam gün eğitim süren okullarda,en basitinden, yemek ve tuvalet gibi ihtiyaçların giderilmesi için yapılacak uygulamalara dair nasıl önlemlerin alınabileceğinin tasarlanması gerekecektir.

Ve hijyen gerçek anlamda önemli bir gider haline gelecektir. Hijyeni sağlayabilmek adına kar paylarından fedakârlık etmek istemeyecek işyerleri fiyatları yukarı çekmek durumunda mı kalacaklar, yoksa hijyen sağlamak adına sunulacak malzemelerin yerli üretim şeklinde tasarlanması halinde de hijyen malzemelerinin sağlığı olumsuz etkileyecek kimyasal dengede olmamasının denetlenmesi sağlanacaktır.

Ne dersiniz?

Almanya şarap üretiminin olumsuz etkileneceği, bu nedenle şarap üretiminde kullanılan bağlardaki ürünün dalında kalmaması için çalışmalar başlatmasından ders çıkarmalıyız.

Elimizdeki imkanlarla bunların değerlendirilmesi, bazı sektörlerin zarar görmeden devletin de gücünü etkilemeden, halkın sağlığını ve güvenliğini de olumsuz etkilemeyecek şekilde çalışmaların yapılması için nasıl planlamalar yapıldığını duymaya ihtiyacımız olacak.

***

Korkuyorum:

Biz gene geriden başlayacağız.

Biz gene şanssız devam edeceğiz.

Sürecin iyi yönetilemeyişi ve önceliklerin çok kısa vadeli önlemler olarak tasarlanmış olmasından dolayı sıkıntılarımıza yenilerinin eklenmesinden korkuyoruz.

Ama bu yaşamamıza engel olmayacaktır.

Haydi Kıbrıslı kelle koltukta devam.

Sağlık da güvenlik de eksik yaşamaya alışığız biz.

Şimdilerde kabine, hatta koalisyon değişikliği yaşanmasına yönelik bir aktivite içinde bulursak kendimizi şaşırmayalım olur mu?

Ne de olsa birçok şey değişti bu süreçte: Kimilerine cumhurbaşkanlığı yolu kapandı, kimilerine ise o yol açıldı.

Değişen dinamikleri ilerleyen günlerde izleyerek belki çok kızacak, sonra da seçime kendimizi kaptırarak rutine döneceğiz.

Endişeli bekleyişe alışığız bizler ne de olsa…

Dr. Çiğdem DÜRÜST