Tıpkı diğer virüslerde olduğu gibi, Yeni Tip Koronavirüs de, insanlarla etkileştikçe mutasyona uğramaya, yani genetik yapısında değişik yaşamaya devam ediyor.

Bazı araştırmacılara göre 50 binin üzerinde mutasyonu söz konusu.

Bir üniversitenin çalışmasına göre de, sadece insanlardaki ACE-2 reseptörü dediğimiz reseptöre bağlanmayı sağlayan spike proteininde 4 binin üzerinde mutasyon gösterilmiş.

Geçtiğimiz ayın başında yapılan bir araştırmada ise, yine bu bağlanma ile ilgili spike proteinindeki mutasyonlar nedeniyle, enfekte etme riskinin 10 kat arttığı söyleniyor. Üstelik yaz aylarında olduğumuzu da hatırlayalım.

Sadece ülkemizde değil, dünya genelinde Koronavirüs’ün etkilerinin ne zaman sona ereceğini, Dünya Sağlık Örgütü bile kestiremiyor.

Aşının çıkması durumunda bile, koruyuculuğun haftalar mı, aylar mı, yıllar mı yoksa bir ömür mü süreceği konusu bile yaşanmadan öğrenilemeyecek sorunlar arasında.

Bir de virüsün mutasyonlarını da hesaba kattığımızda, aşıların yüzde yüz kurtarıcı olamayabileceğini kestirmek hiç de zor değil.

Dolayısıyla, Koronavirüs aramızda yaşamaya devam edecek.

Tabiri caizse, içimize girip çıkacak.

Bizimle karşılaştıkça bizim ve kendisinin genlerini değiştirmeye de devam edecek.

Ta ki, diğer virüsler gibi, birlikte yaşamayı öğrenene kadar.

Sadece bizler değil, tüm dünyada kaotik bir durum yaşanıyor.

Virüsten kaçıyor muyuz, yoksa virüse karşı kendimizi koruyor muyuz, bazen birbirine karışıyor.

Arabada tek başına seyahat ederken taktığımız maskenin virüsten kaçmak, markete gittiğimizde maske takmanın ise virüsten korunmak demek olduğunu bilmek lazım.

Markette eldiven takıp, sonra para cüzdanını aynı eldivenle çantadan çıkarmanın virüsten kaçmak, hasta biriyle temas ederken eldiven takmanın ise virüsten korunmak demek olduğunu bilmek lazım.

Virüsün yıkıcı etkisinin, en iyi ihtimalle 2021’in sonlarında azalabileceğini öngörecek olursak, önümüzdeki bir yıllık süre içerisinde, sadece virüsün neden olduğu Covid-19 ile ilgili değil, virüsün dolaylı neden olduğu birçok sorunlar nedeniyle insanlık tarihi, tahmin edilmemiş bir çöküşün eşiğine gelebilir.

Aile içerisinde sebepsiz yere gerginlikler artabilir.

Birey ve toplum psikolojisi daha da bozulabilir.

Başta çocuklarımız olmak üzere, sosyal iletişimde gerileme, sosyal kimlik sorunları, bireyselleşmede artış gibi sorunlar görülebilir.

Her türlü üretim sekteye uğrayabilir.

Pahalılık artarken, ekonomik çöküşler hızlanabilir.

Farklı ülkelerde, farklı zenginler türeyebilir, farklı sınıflar ortaya çıkabilir.

Devlet ve toplum arasında çatışmalar çıkabilir.

Tüm bunları engelleyebilmenin iki yolu var.

Biri bilimsel yol. Yani, virüse karşı koruyucu aşının başarılı olması ve virüsle enfekte olunduğunda, can kaybını önleyecek etkin tedavilerin geliştirilmesi.

Diğeri ise sosyal yol. Yani virüsle birlikte yaşamayı öğrenmek. Virüsten kaçmadan, virüsten korunmak.

Virüsle birlikte yaşarken, bir taraftan virüsün yayılımına neden olacak önlemleri alırken, diğer taraftan da insan olmanın getirdiği yaşam koşullarını devam ettirmek önemli.

Okullar kapanmadan, eğitim sisteminin virüse göre uyarlanması bir örnektir.

Sinemalar kapanmadan, oturma, havalandırma şekillerinin virüse göre uyarlanması bir örnektir.

Toplu taşımacılığın şeklinin ve yönteminin, yeni teknolojiler kullanılarak değiştirilmesi bir örnektir.

Sosyal aktivitelerin, turistik gezilerin ortadan kaldırılması yerine, yine teknolojiden faydalanılarak bireylere sosyalleşme olanaklarının tanınması bir örnektir.

Bill Gates’in Nisan 2020’deki bir makalesinin başlığı anlamlı idi:

Pandemic-I, The First Modern Pandemic.

Demek ki, insanlık tarihinin ilk modern pandemisini yaşıyoruz. Son da olmayacak.

O zaman, virüsten kaçma ile virüsten korunma arasındaki farkı içimize sindirmemiz ve bunu çocuklarımıza öğretebilmemiz her koşulda ön plana çıkacak.

İnsanlığın önünü, yeniden bilim, teknoloji ve sağ duyulu yaklaşım açacak…

Okuma önerisi: ‘’https://www.gatesnotes.com/Health/Pandemic-Innovation’’

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899