Adayarısında sağ ve solun farkının sanıldığı gibi ideolojik değil çıkar eksenli olduğunu çok dile getirdim. Ama benim söylememe ne hacet! CTP’li vekil size anlatıyor. “Biz” diyor, “Resmiye Eroğlu” ile “çok iyi arkadaşız. Çocuk hakları konusunda uzlaşmalarımız, çalışmalarımız çok oldu”. Ben adayarısında akademideki intihalle çok mücadele ettim. Ama sadece intihal değil, sistemik olarak devlet eli ile engellenen göçmen çocukları okullaştırmaya çalışmaktan dolayı da çok cezalandırıldım. Hatta dönemin “ilk kadını” göçmen çocuklar üzerinden kurgulamayı planladığı projelerde tek ses olmak istediği için beni sorun gördüğünü yüzüme söylemişti. Benim proje derdim ve başvurum olmamıştı.Yine de çevrelerinde bir gölgeyarattığımı düşünmüş olacaklar ki, çocuklarla ilgili taleplerim sorun olmuş. Çareyi, beni adayarısından ekarte etmekte, işime ve aşıma engel olmakta görmüşler. Bugün CTP vekilinin açıklamalarından öğrendiğime göre çocuklar üzerinden “ortaklaşmaları” bile varmış. Şaşırmadım. Onların ortaklaşması sürecinde benim okula gönderilmesi devlet eli ile engellenmiş göçmen çocukları okula gönderebilmem mümkün olmadı. Adayarısında göçmen çocukların yaşadıkları ayrımcılığı akademik olarak yazmam bile sansürlendi. “İşgal! dendi, “çocukların mağduriyeti üzerinden sempati görememeli”. Sağ ve sol çocukların üzerinden politik çıkarlarını, çocukların okullaşması pahasına korudu. Dilara, yeşil gözleri ile “yazdırabildin mi abla beni okula?” diye sorduğunda meğerse bu “ortak çalışma” üzerinden okula yazılamamış. Övündükleri ortaklaşmanın adını iyi koyun. Onlar ortaklaştı, ben Dilara’yı okula yazdırmak için aldığım vesikalıkları yıllarca çantamda suçlulukla taşıdım. Çantamı her açtığımda okula gidememiş Dilara’nın gözleri ile karşılaştığımda ne başaramadığımı hatırlamanın ızdırabını çektim. Ama onlar “çocuk hakları” üzerinden yaptıkları ortaklaşmadan birliktevekil oldular. “Tikler” üzerindenvekillik ve meclis başkanlığına birbirlerini nasıl taşıyacaklarının hesabını yaptılar.

Ama biliyor musunuz? Mazlumun ahı yerde kalmaz. Mazlum ben değilim. Beni Lefke Avrup Üniversitesi’nde hak ederek yerleştiğim işten mütevelli heyeti zoruyla attıran Eroğlu ailesi idi elbette ama esas mazlumlar okulsuz bıraktırılan göçmen çocuklardı. İntihal ve intihalciler konuşulmayacaktı ama göçmen çocuklar da okula gönderilmeyecekti. Ben mazlum değilim. Dedim ya, ülkemden sürüldüm ama hayatıma devam ettim. Ama o çocuklar mazlumdu. Mazlumların ahı bitmez. Sizi gölgeleri ile takibe devam eder. Şimdi de ediyorlar, farkında olsanız da olmasanız da.

Kendi memleketindeki insanların kaderine tek elleri ile, sırf yapabiliyorlar diye karar verebilenlerin unuttukları nedir bilir misiniz? Mazlumların sesleri beklenmedik yerlerde gölgelerini aheste aheste üzerinize yönlendirir.

Bir pati var. Yıllarca tahakkümü tek elinde tutmuş. Tek aday çıkarıyor. 26 kişi birden reddediyor. Güven oyu red sayısı. Farkında mısınız? Salt çoğunluk güvenmiyor. Daha büyük cevap mı istersiniz? Azıcık haysiyet! Mağdurların tezahürü. Toplumun dışavurumu. Siyaset bir gün herkese toplumun gerçek hissiyatlarını dışa vurur. Kaçınılmaz. Yaptıklarınızın özeti bir sonuçtur.

Anlamamazlıktan gelseniz de, adına “siyaset” deseniz de, aslolan memlekete yaptıklarınızın, gerçekliğinizin basit bir dışa vurumudur.

Azıcık haysiyetle çekiliverin. Herkes, politik yolunun sonucunu bir gün siyaseten ödeyecektir adayarısı! Günahlarından sıyrıl, halk adına, halkla beraber, halk içinyönetime adım at. Yoksa bu sadece bir başlangıç. Azıcık haysiyetle çekilmelerini talep et adayarısı. Kaybedecek hiçbirşeyi kalmamışlar siyasetinize cevabını verecek! Mazlumların sesi karşınızdadır. Duymamak haddiniz değildir.