1. Maraş Türk toprağıdır. Türk ulusunun amaç ve çıkarları doğrultusunda kullanılmalıdır.
  2. Maraş Türk Kıbrıslılara aittir. Türk Kıbrıslıların bu toprakları benimsemesi ve bunun kendilerinin olması için gerekli sorumluluğu göstermesi kaçınılmazdır.
  3. Maraş Kıbrıs toprağıdır. Kıbrıslılık bilinci ile Maraş’a bakılmalı ve buna göre kullanım ve yaşamının değerlendirilmesi gerekir!

***

Yukarıdaki 3 temel noktadan Maraş’a bakıldığında ideolojik duruş ve Kıbrıs hususundaki bilinç doğrultusunda birçok bakış açısı vardır.

Maraş, dünyanın herhangi bir yerinde örgütlenmiş bir devlet yapısı içinde olsaydı yerel ve merkezi yönetimler gereği, siyasi harita açısından değerlendirilebilecekti. Bu kapsamda, Kıbrıs’ta iki ayrı devlet varsa, siyasi açıdan hangi tarafta olduğuna bakılarak yönetilmesi anlamına gelir.

Federal bir çözüm ya da Birleşik Kıbrıs için de yönetimin merkezi genel yönetimde olması veya nasıl olacağının antlaşmalara dayandırılmasını gerektirir.

Yok eğer Türk ulusunun sahip olduğu bir toprak parçası olarak değerlendiriliyorsa, Türk dünyası adına liderliği üstlenen kişi(ler) devlet(ler) bu hususta karar merciolur. Yani siyasi olarak bu toprak parçası hakkındaki sorumlulukları üstlenirler.

Şimdi, bu doğrultuda Maraş’a hangi bağlamda ve nasıl sahip çıkmalıyız?

Esas sorun da zaten bu!

Türkiye Cumhuriyeti Başkanı bu hususta dünyaya yönelik açıklamalar yapıyor. Bizlere de bu toprağa sahip çıkmamız gerektiği nasihatini ediyor bir anlamda. Buraya kadar bir sorun olmamakla birlikte bizler bu toprağa hangi bağlamda sahip çıkacağımızı bilemiyoruz. Çünkü yukarıda özetle 3 maddeye sığdırılmaya çalışılan karmaşayı bizzat yaşıyoruz.

Kısacası Maraş konusunda Kıbrıslıtürkler olarak aciz durumdayız…

Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimiyle, belki Kıbrıslı seçmeler Maraş’a nasıl sahip çıkmak istendiğini ortaya çıkaracak.

***

Bütün mesele kendimizi nereye ve nasıl dahil edeceğimizi ya da bizi biz nasıl yapacağımızı bilememekten kaynaklanıyor.

Bunalımlı da sayılabilecek karmaşayla onyıllar hatta belki de yüz yıllar geçirmiş bir toplumuz. Belki de bir toplumun parçası…

Bugün içine düşülmüş çıkmaz ne acıdır ki dibe vuruşun da açık göstergesine dönüşmüştür.

Acıdır, bundan kurtulmak için inanç, istek, enerji ya da bilinç yoktur. Belki yeterince yoktur…

Toplumlar da bireyler gibidir. Kendi fiziksel sağlıkları, ruhsal bütünlükleri, mizaç ve kişilikleri vardır. Ki buna bütünlüklü olarak verdiğimi isim “kültür”dür.

Nasıl ki bir birey beslenme, sağlık, güvenlik, ilerleme, gelişme, büyüme gibi ihtiyaçlarının peşinden koşar; herhangi birinin tehdit altında olduğunu hissettiğinde de fiziksel ve/veya ruhsal sağlığını kaybederse; toplum da aynı şekilde ilerler.

İşte toplum olarak içinde bulunduğumuz buhran senelerdir tam olarak budur. Başlangıçta ruhsal olarak hissederken artık bedensel olarak da bunu yaşamaya ve ilerleme, gelişme konusunda sorun yaşamaya başladık. Maraş bunun sadece bir tek göstergesidir.

Bu husustaki “zayıflığımızı” ya da eksikliğimizi fark edenler, ki bu hususta çabalayıp çabalamadıklarının algısını size bırakıyoruz, üzerimize gelirken bunu nasıl ve ne kadar kullanıyorlar? Dilerseniz biz gözlemleyin…

***

Ve artık karar vermeliyiz.

Kimbilir belki de KKTC bile risk altındadır artık…

Üstelik sanıldığının tam tersi yönünde. Yani milli duygular paralelinin aksine…

Dr. Çiğdem DÜRÜST