Başlık kimseyi yanıltmasın…

Arsızlık, hırsızlık ve art niyet filan yok!

Dün konuyu Yüksek Mahkeme Başkanı’na bir mesaj ile iletmiş ve G.Mağusa Mahkemesi’nde dosyaların kaybolduğunu belirtmiştik…

Konu masasına gitmiş!

Bizzat bizi arayarak konuya açıklık getirdi…

Durum göründüğünden çok daha vahim çıktı!

Dosya kayıpları sadece G. Mağusa Mahkemesi’nde değil Lefkoşa’da da görülüyormuş…

Bunun tek nedeni var;

Personel eksikliği!

Mahkemelerde her iş için iki kişi istihdam edilmesi gerek ama…

Bizde öyle değil!

Bir çalışan izne gittiği zaman onun işini yapacak ikinci bir kişi yok…

Dolayısıyla da dosyaların günlük tasnifi işi bilmeyenlere kalıyor!

Onlar da koyacakları yeri bilmediğinden dosyalar kayboluyor…

Anlayacağınız durum bundan ibarettir!

Diyeceğimiz şudur;

Adaletin tescil ettiği mahkemeler gibi çok ama çok özel bir kurumdan bahsediyoruz burada…

Gelen de giden de yıllardan beridir şikayetçi oluyor!

Sonuçta onlar bu çok hassas kurumların başında olanlar ve büyük sorumlulukları var…

Ama kendilerini bir türlü anlatamıyorlar işte!

Ya da bu ülkeyi yönettiklerini zannedenler onları anlamamak için büyük bir gayret içindeler…

Konu mahkemeler, dolasıyla adalet değil de başka bir şey olsa bir nebze anlarız ama bunu anlamak ve onaylamak mümkün değildir!

Ülkenin hemen tüm kurumları tel tel dökülürken, bunun yansımasını mahkemelerde görmeyi zaten kim kabul edebilir ki!

Bu olumsuzluktan en fazla kim olumsuz etkileniyor biliyor musunuz?

Yurt dışında olanlar!

Avukatları kendilerine mahkeme günlerini ibraz ediyor ve onlar da mahkeme günü ve saati buraya geliyorlar…

Aldıkları cevap şu;

“Dosyanız kayıp kusura bakmayınız davanız görülmeyecek…”

Ciddiyetsizliğe bakar mısınız lütfen!

1983 tarihinden beridir devlet olduk, biz kurduk biz yaşatacağız diye hele de milli günlerde şaha kalkıyoruz…

Ama mahkemelerdeki dosyalarımıza bile sahip çıkamıyoruz!

Gerekçe de özrü kabahatinden büyük;

Çalışan sayısı yetersiz!

İşi bilmeyen personel de dosyaların kaybolmasına neden oluyor…

Bizimkiler hala nutuk sallamaya devam etsinler!

Sevgili okurlar…

Bu ülkede son yıllarda hiçbir şey iyi gitmemektedir…

Seçim öncesi verilen sözlerin hiçbirisi de yerine getirilmemektedir!

Önce vekil seçilip sonra bakan olanlar sergi açılışlarında kurdela kesme yarışına girerken ülkenin kangren haline gelmiş gerçek sorunlarıyla ilgilenmedikleri gibi gelecek için de umut vadetmemektedirler…

Buna bir de Türkiye ile imzalanan protokollerde verilen sözlerin yerine getirilmemesi nedeniyle ciddi bir kaynak akışı sorunu yaşanmaya başlamış ve ülkeyi yönetenlerin umursuzluğu nedeniyle çok ciddi bir girdabın içine doğru gidiyoruz…

Eğer ülkenin yargısı bile artık sözünü geçiremiyor ve mahkemelerde dosyalar kaybolmaya başlamışsa, durum tahmin ettiğimizden daha da vahim bir durumdadır.

Bu da devletin ayıbından öte bir şey değildir!

MERAKLI KÖŞE?

Niye etik değil!

Bakan Ali Pilli’nin Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğüne atanması…

Genelde tepkiyle karşılandı!

Etik olmadığı iddia edildi…

Bize göre Özersay doğru bir atama yapmıştır!

Pek ala partili birini o makama atayabilir devletin ensesine yeni bir yük bindirebilirdi…

Bu konuda eleştiriler biraz fazla amacından kaçtı çünkü bizde güdülen hep siyaset olur!

Burada önemli olan Emine Pilli’nin o makama layık olup olamayacağıdır…

Çünkü hassas bir makam ve eski dönem için çok sayıda usulsüzlük yapıldığı iddiaları var!

Burada Özersay tek bir hata yaptı o da açıklamasına 25 Kasım kadına şiddetle mücadele gününü eklemesi oldu…

Niye gerek duydu ki!

Ercan’daki arıza neydi?

El-Sen’in önceki günkü grevi tartışıladursun nedense ülke genelinde elektrik arızaları tavan yaptı…

Buna Ercan da dahildi!

Orada da gün boyu jeneratörler çalıştı…

Eğer bir jeneratör arızası olsaydı hiçbir uçak ne inecek ne de gidecek, havada kalacaktı!

Sendika ve kurum şimdi şunu açıklamak zorundadır;

Ercan’da ne oldu da arıza yaşandı!

Hangi kutuya kedi girdi?

Aslında biz cevabı gayet iyi biliyoruz da ilk ağızlardan duymak isteriz…

Devletin suçu ne?

Son haftada yaşanan iki traktör kazasından birinde minicik bir yavru hayatını kaybedince değişik eleştiriler yapılmaya başlandı…

En ilginci de bu konuda devletin hatasının olmasıydı!

Ne alaka bunu anlayamadık…

Bir dedenin akıl almaz hatası nedeniyle küçük bir çocuğun ölümünde devleti hatalı bulmak ne kadar doğru olur bilemeyiz ama aslında olay toplumsal tepki ve devlet olan kızgınlığın dışa yansımasıydı!

Bu gibi konularda devletten daha ziyade aynanın karşısına geçip kendimize bakmak gibi bir sorumluluğumuz var…

Emir kulu musunuz?

Ülkede yaşanan sorunlar değil diz boyu gırtlağımıza kadar çıkmışken bizim bazı bakanların sergi açılışında kurdela kesme merakı epey manidar geliyor bize!

Patron telefona sarılıyor sergi için davet yapıyor bizimkiler de koşa koşa hem de devletle alacak verecek meselesi olan patronun sergilerine iştirak edip poz veriyorlar…

Siz emir kulu musunuz kardeşim!

Kalk Arap otur Arap’dan hiç mi eziklik duymuyorsunuz?

KTHY soruşturması ne oldu?

Milli Havayolumuz KTHY’nin batmasına neden olup Atlasglobal’ın batmasına engel olanlar…

Onları tarih hiçbir zaman affetmeyecektir!

Ama bir de açılan soruşturmalar kurulan komiteler meselesi var ortada…

Her hükümet geldiğinde komite bozup komite kurdu ama bir türlü sonuca ulaşamadı!

Bu de demektir ki artık umudunuzu keselim ve üzerine buz gibi su içerek çizgiyi çizelim…

Her zaman olduğu gibi bu kez de suçlular pişmiş kelle gibi gülerek aramızda dolaşsınlar!

MESAJ KUTUSU

Sayın Ali PİLLİ, bölgeli insanınız 10 yaşındaki Atlas Rüstemoğlu’nun ölümünün soruşturulması ve sonlandırılması sizin için de tarihi bir sınav olacak gibi geliyor bize. Zira bu olayı sağlıklı bir şekilde sonuçlandırıp suçluları cezalandırırsanız kahraman bile olabilirsiniz…

Sayın Kubilay ÖZKIRAÇ, Kıbrıs Türkü’nün geneli özelleştirmeye karşı dururken sizin iyi niyetli olmayan grevden sonra özelleştirme istediklerini belirten söylemlerde bulunuyorlar. Kaş yaparken göz mü çıkarttınız acaba sevgili yoldaşım!

Sayın Sibel SİBER, çok yakınlarınız Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kararlı olduğunuzu hatta ekip bile kurmaya başladığınızı konuşmaya başladılar. Diğerleri çeşitli hesaplar yaparken niye siz ilk açıklayan olmayasınız ki!

Sayın Okyay SADIKOĞLU, yarın yapılacak olan DP kurultayında parti meclisi adaylığınızdan vazgeçtiğinizi ve artık bundan böyle siyaseten daha öte kendi özel ve dernek işlerinizle ilgileneceğinizi duyduk. Doğru yolu nihayet buldunuz desenize…

Sayın Fikri ATAOĞLU, büyük kurultaya sayısı saatler kala heyecanın dorukta olduğu ve salonu doldurmak için yoğun çaba sarf ettiğiniz gözleniyormuş. Sizin çok büyük imtihan olacak değil mi? Hayırlara vesile olsun artık…

Sayın Gülşah Sanver MANAVOĞLU, sosyal medyada iktidar değil de muhalefet milletvekili gibi açıklamalar yapınca vatandaş bunu biraz yadırgıyormuş. Kamuoyu klasik siyasetçi tipine alıştı galiba değil mi?

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, Çamlıbel’deki öğrencilerin artık okul servislerinin olmadığı ve ailelerin büyük sıkıntı yaşadıklarını biliyor muydunuz? Kurmaylara bir iletin bakalım sorun neredeymiş!

Sayın Metin ŞADİ, kurumda yaşanan akaryakıt savaşını şimdilik siz kaybettiğiniz gibi görülüyor. Bakalım jeneratörler konusunda hangi taktiği izleyip ipi göğüslemek isteyeceksiniz? Vardır bil tilkilik değil mi ama?

Sayın Ersin TATAR, artık Londra söylentilerine de bir son verdiğiniz için buraya gelince bir kurban kesip kan akıtırsınız değil mi? Şimdi tüm gözler sizde olacak çünkü artık adaylığı açıklamanız bekleniyor.

Saylın İlker İPEKDAL, Memorial Hastanesi’ni fena halde mercek altına alıp hastanenin buradaki ilişkilerinde bazı ip uçlarına ulaştığınızı duyduk. Hekimlik kadar kaleminiz de epey kuvvetli, gazanız mübarek olsun artık…

Sayın Ayşegül Baybars KADRİ, diğer bakan arkadaşlarla karşılaştırdığımızda hayli güçlü ve birikim sahibi kurmaylarla çalıştığınız söyleniyor. Siyaset için de bu zaten olmazsa olmaz değil mi?