‘Tarihçi ne bir savcı ne de geçmişin paparazzisidir’ diyor, Fransız tarihçi Vidal- Naquet.

Savcılık ve paparazzilik yapmadan her bilgi ve belgenin gözden geçirilmesi ve böylelikle tarihin yorumlanması geçmişin sıkıntılarını bugüne taşımamanın tek yolu.

Bir önceki makalemizde özellikle tarih bilincinin birey ve toplumlar üzerindeki etkisinden bahsetmiştik.

Bu konu ile ilgili ilk makalemizi okumayanların okuduktan sonra bu makelemize devam etmelerinin önemli olduğu düşüncesi ile bu hatırlatmayı yapmakta yarar görüyorum.

İster kahvede yada bugünün sosyal paylaşım yeri internet ortamında olsun .İster bir gazetenin sayfalarında yada bir konferansta olsun her görüş ve düşüncenin tarih bilinci dediğimiz olgunun gelişmesinde yeri var ve önemlidir.

Bu fikir ve düşünce ile bu devam makalemizde Lefkenin esir düşmesi ile ilgili çeşitli zamanlarda farklı platforumlarda yer alan bu konu ile ilgili görüş ve düşünceleri paylaşacağım.

(Bu ve bundan sonraki devam makalelerimizde isimleri verilen görüş sahipleri bu açıklamaları daha önce bir kitap ve bunun gibi resmi belgelerde yayınlandığındandır. İsimleri verilmeyenler bu açıklamaları herhangi bir resmi bir kaynakta yer almadığındandır.)

20 Temmuz Barış harekatının gerçekleştiği günlerde Lefkenin 22 Temmuzda teslim olması ile ilgili bir arkadaşımız bir platforumdaki tartışmada Lefkenin esir düşmesi ile ilgili düşüncelerini şu sözlerle aktarıyor.

‘’Lefke'yi teslim olmak zorunda bırakacak cephane eksiği ya da dağılmış bir cephesi yoktu.Yaygın inanış ikinci harekata zemin hazırlamak için Lefke'nin bilerek teslim edildiği idi.Oysa gerçekte Lefke'nin teslim olması için herhangi bir emir gelmedi.Platforumdaki arkadaşlar da bundan emin olabilirler.

Tarihin bir önemli yanında tarihimizin gizli kalan çok fazla bölümü var ve bunların olabildiğince açığa kavuşması özlediğimiz bir durum.

1974 de Özel Harp Dairesi başkanı olan Orgeneral Kemal Yamak 'Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler' isimli kitabında Lefke'nin teslim oluşuna iki sayfa ayırdı.Teslim emrinin olmadığını, hatta Generalin öfke ve şaşkınlığını orada da göreceksiniz.

Ergün Atila Deniz de 20/7/09 tarihli Kıbrıs Gazetesi'nde teslim emrini Sancaktarın verdiğini söylüyor, esas sorun ona emri ( 'aklı', 'tavsiyeyi' ya da her neyse..)kimin / kimlerin verdiği, Türkiye Genel Kurmayı vermediğine göre !

Bu konudaki bir diğer görüş ise şöyle;

400 civarında Mücahidin savunduğu ve yıllarca bir tek Rum'un bile sınırlarından içeri adım atamadığı Lefke, 600 civarında bir Rum birliği tarafından teslim alınıyor.

Muharebe şartlarında Lefke gibi araziye sahip olan bir yeri 400 silahlı adam eğer karadan ve havadan çok ağır silahlarla şiddetli bir saldırıya uğramazsa, 600 kişiye karşı tuttuğu mevzilerini hayda hayda savunur ve hiçbiri doğru dürüst askeri eğitim almamış, milis gücü olan bu 600 kişilik birliği de----eğer saldırmaya devam ederlerse, son ferdine kadar temizler...

Yeşilırmak bile şiddetli saldırılara maruz kaldı ve düşmedi, savunmaya devam etti...

Birileri Uluslararası kamuoyuna göstermek için kurban mı istedi? Açıkcası bütün gidişat bunu gösteriyordu. ..
Babam Lefke düştüğünde ve erkeklerin teslim olması çağrısı yapıldığında cebindeki cüzdanını ve çakısını çıkarıp masanın üzerine koydu, ölürsem bunlar oğluma hatıra kalsın, dedi...Bir tek kimliğini alıp, külotunun içine koydu, "sattılar bizi gavura, gideyim bakayım, bizi yüzümüzden vururlarsa tanınmayabilirik, kimlik buradadır ha" dedi anneme, gözleri de kan çanağı gibiydi.

Sonra benim çekiştirmelerim arasından sıyrılıp gitti, çok sürmedi, geri geldi, yine gözleri kan çanağı gibiydi, "bizi bıraktılar, Allah belasını versin bize bunu yapanların" dedi...Eve bu kadar erken döneceğini tahmin etmedik, kapıya geldiğinde sinirleri tamamen boşalmış olan ve babamın sesini artık tanımayacak kadar gergin olan annem tarafından vuruluyordu az kalsın da son anda ben engelledim annemi, var gücümle eteklerine asılarak ve vurarak...Bunlar o dönemde beynimize çakılıp kalan sahnelerden bazıları, ayrıntılar ve konuşmalar o kadar net ki...
Bugün sağ olan pekçok insan bunları bilir ama kimse ağzını açıp da birkaç basiretsizin tarihte ne gibi trajedilere mal olduğunu anlatmaz, tabudur bunları anlatmak...Ama herkes bilir.
Bu gibi durumlar sosyolojik etki bırakmaz, ama psikolojik etki bırakır...

O dönemde Rumlar fırsatı değerlendirip de Lefkelileri katletseydi, yeni katliam çukurları yaratsaydı bunun birinci sorumlusu Rumlar olmayacaktı.

O zamanın şartları altında aynı sözü Atlılar, Muratağa, Sandallar taraflarında da verdilerdi.

Sonuç ne oldu? Bir avuç çapulcu köylere gelip de ne yaptı?
En sonunda fikir değiştirdiler ve insanları katlettiler.