Kıbrıs Türklerinin 20 Temmuzla başlayan Kurtuluş günlerini kutluyoruz.

20 Temmuz 1974 de Türk Ordusu tarafından yapılan 1. çıkarma hareketinin yıldönümünün kutlanmasından  sonra 2. Harekat ile başlayan 14 Ağustosta  Gazi Mağusanın , 16 Ağustosta ise  Lefkenin kurtuluş günleride törenlerle  kutlanacak.

Dolayısı ile bu bir iki haftalık köşe yazılarımı bir yazı dizisi halinde bu konulara ayırmaya karar verdim.

.....

Savaşlarda birçok bilinmezler yaşanır.

Acılar ,kederler,ihanetler ,katliamlar ve tabii  kahramanlıklar.

Savaştan sonra bunların bir kısmı anlatılır bir kısmı hakkında ise hiçkimsecikler tek kelam söz etmez.Tabuymuş gibi saklanır.

Bilinmezlerin kimisi yıllar içinde aydınlanır kimisi ise tarihin derinliklerinde kabolmaya yüz tutsada geride kafalarda hep soru işaretleri ve belirsizlikler bırakır.

Anlatılanlar genelde hep kahramanlık hikayeleridir.

Katliamlar,hayatını kaybedenler ön plana çıkarılır kurtuluş ve galibiyet günleri kutlanır. Fakat  mağlubiyetler,teslimiyetler yanlış kararlar ,emirler  konusunda kimse konuşmaz.Tek kelam laf etmez.

Üzerinden 45 yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen 1974 Barış harekatının gerçekleştiği günlerde esir düşen Lefkenin Rum -Yunan ikilisine   neden ve niçin teslim olduğu ile ilgili  birçok insanın aklındaki bir soru henüz cevap bulmuş değil .

Lefke esirmi düştü düşürüldümü?

İkisi arasında büyük farklar olsada sebepler ve şartlar tam olarak ortaya konulmadan sağlıklı bir sonuca ulaşılamayacağı ortada.Bunun içinde çeşitli kaynaklardan derleyip toparladığım bu yazı dizisinin bir nebze olsun buna ışık tutacağı kanaatindeyim.

Bu konuda zaman zaman çeşitli platforumlarda bugüne kadar açılan tartışmalarda birçok görüş ortaya konmuş fakat net ve kesin bir sonuca ulaşılamamış olması yıllar geçtikçe  akıllardaki soru işaretlerinin çoğalmasına neden olmaktadır.

Bırakın soru işaretleri çoğalsın diyenler olabilir fakat ben yinede tarihin eksik yada fazla değil tam olarak anlatılmasından yanayım.Çünkü milletlerin tarih bilincinin çok önemli olduğuna inananlardanım.

Bu konuyla ilgili bugüne kadar çeşitli platforumlarda zaman zaman benimde dahil olduğum yapılan tartışmalardan derlediğim anektodları, hikayeleri çeşitli kaynaklardan edindiğim o günlerle ilgili anıları birebir anlatıldığı  gibi sizlerle paylaşacağım fakat ondan önce çok hassas bir o kadarda hepimizin gerçeklerle yüzleşmek adına önemli olduğuna inandığım bu konu ile ilgili önce biraz tarih bilincinden bahsetmenin gerekli olduğunu düşüncesindeyim.

Bir milleti millet yapan hasletler vardır.Bunlardan en önemililerinden biride tarih bilincidir.

Ulu önder Atatürkün millet tanımından bunu daha iyi anlayabiliyoruz.

Büyük önder milleti şöyle tanımlıyor.

Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan birlikte yaşamak konusunda ortak arzu ve kabulde samimi olan ,sahip olunan mirasın muhafazasında birlikte devam hususunda ortak iradeleri bulunan insanların birleşmesinden meydana gelen topluluktur millet.

İşte biz o tarihi ne kadar kapsamlı ne kadar yakından bilirsek işte o biliş tarih bilincidir ve bu mirasta yine Atatürkün deyişiyle ortak sevinçler olduğu gibi ortak kederlerde vardır.

Bir millette var olması gereken tarih bilincinin faydaları çoktur.Birey için söz konusu olduğu gibi :

Bir fert düşünün ki atalarının kimler olduğunu bilmiyor.Kafa yormuyor öğrenmiyor.Geçmişte yaptığı hataları yaşadığı felekatleri unutuyor.İyi yada kötü ,başına gelenler üzerinde kafa yormuyor,onlardan ders çıkarmıyor.

Böyle bir tutumun sonuçları o bireyin gelecek yaşamında olumsuz olacağı her haliyle aşikardır.Sakıncalıdır ve zararı şuradadır.

O bireyin hafızasında yaşadıkları ile ilgili  ve ruhunda bir bilgi, duygu ve deneyim birikimi oluşmayacaktır.Dolayısı ile yaşamı boyunca aldığı karalar yaptığı girişimler çoklukla isabetsiz olacaktır.Sık sık başarısızlığa uğrayacak büyük bir olaslıklada hep ayni hataları işlemeye devam edecektir.Çünkü tutum ve davranışlarında sağlam bilgiye, denenmiş doğruluğu daha önce kanıtlanmış bilgiye dayanmamaktadır.

Yukarıda fert ölçeğinde tesbit edilenleri bir millet içinde doğru saymak yanlış olmaz.Yani fert için nasıl bir geçmiş bilinci varsa ,bir millet içinde tarih bilinci vardır.

Bir millet için tarih bilinci bence kendi köklerini bilmek ,geçmişte yaşadığı iyi kötü hiçbir önemli olayı unutmamak ,onlardan ders çıkarmak ve ayni bilinci işlemiş bir şekilde ,gelecek kuşaklara aktarmaktır.

 Atatürkün ''Tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdu'' sözü tamda buna en iyi örnektir.

Eğer bizim yöneticilerimiz ağızlarına pelesenk ettikleri  insan hakları ,demokrasi ,özgürlük ,vatan, millet sözcüklerini   tarihte şu oldu şöyle planlar uygulandı şu hataları yaptık aman ders alalım deselerdi bugün belkide birbirimizi daha çok seven ,birbirimize daha çok içten yardım eden,bireysel değil toplumsal menfaatler peşinde koşan , haslet ve hıyanet içinde bir millet olmazdık.

Özellikle genç kuşaklara tarih bilinci oluşturulmasını ve güçlendirilmesini bir hedef olarak ortaya koymalı ve tarihimizle de yüzleşmeyi bilmeliyiz.

Tarihle barışık olmak, tarih bilinci yaratmak bugün daha çok şeffaflaşan Dünyada önemi dahada büyük.Çünkü çağdaşlaş olmanın  uygarlıkta ileri  olmanın  bir yönü teknolojiye hakim olmaksa , diğer bir yönüde da tarihi korkmadan  yorumlayacak özgüvene sahip olmaktır.