İngiliz sanat eleştirmeni John Ruskin (1919-1900)’e göre de, ‘kendini bil’ uyarısı çerçevesinde, her insan şu üç soruya cevap vermeye çaba göstermelidir: Nereden geldim? Ben kimim? Nereye gideceğim ?

Bizde bu sorular; ne idim, ne oldum, ne olacağım, biçiminde atasözü haline gelmiştir.


Lefkenin esir düşüşü ile ilgili yazımıza bu 3. makalemizle devam ediyoruz.

Bu konudaki bir başka anı ve görüş;


O zaman altı yaşındaydım, annemin elinde tahre ile kapının arkasında nasıl nöbet beklediğini, gelecekleri varsa görecekleri de var dediğini hatırlarım.

Lefke teslim olduğunda önce daha bir yaşında olan kız kardeşimi boğazlamaya kalktı, sonra hepimizi sırayla öldürecekti...ölümüzü alsınlar, dirimizi değil dedi.Babam döverek durdurabildi, babamın paçalarına asıldım vurmasın diye….


11 sene sıkıntı çekildi de sivil halkın ateş altında nasıl korumaya alınacağının hesabı yapılmadı.
Abilerim diyor ki, 40 yıl sonra mı aklınıza geldi...
Ben de sorayım bari, 40 yıldır bu rezilliği niye sakladınız?
Tarih 40 yıl sonra bile ortaya çıksa, kötü mü olur!
Hem bazılarına "tarih" diye yazacak malzeme de çıkar, Lefke'nin yasemin kokularından "çıt" edip de patlamayan iplik barutlu mermilerin metalik kokusuna geçer tarihcimiz, satır aralarında...

Bir diğer anlatım;

Lefke'nin esir düşmesi ile ilgili rahmetli Babamın birçok kez anlattığı savaş anıları var. Babam Çamlıköy'de Domuz Burnu denen yerde savaştığını ben çocukken çok kez anlatmıştı. Lefke'nin esir olduğu günün önceki gecesi Rumların Fugasa tarafından çok büyük bir askeri güçle saldırıya geçeceğini Rumca konuşmalarından duyduğunu (Babam çok iyi derecede Rumca konuşur ve yazardı) ve bu durumu karargaha bildirdiğini söylemişti. İlk aldıkları emir ise kesinlikle bulundukları bölgeyi terk etmemeleri ve gerekirse orda ölmeleri şeklindeydi. Rum saldırısı büyük bir güçle başladığında Domuz burnunda bulunan askerlerin birçoğunun geri çekildiğini ve son kalan birkaç kişinin de Rum askerleri çok yaklaştığı için zor bela domuz burnundan ayrılıp tepeye daha emniyetli bir yere çıkabildiklerini bana anlatmıştı. Domuz burnundan ayrıldıktan sonra tekrar toparlanıp Rumlarla çatıştıklarını ve bir süre ilerlemelerini durduklarını da aktarmıştı.

Babam daha sonra durumu öğrenmek için karargaha giderken karargah komutanlarını uzaktan gördüğünü (hatta bu arada Rum tarafına doğru ateş eden mücahitlerin) dereye doğru kaçtıklarını (veya çekildiklerini) gördüğünü ve komutana durumu işaret ettiğinde eli ile geri çekilmelerini işaret ettiğini söyledi. Meğer Rumlar çok yaklaşmış durumda idi ve Babam ve arkadaşları zor zor nerede ise kıl payı Acendu çeşmesinin bulınduğu efkalitoların içine geldiklerini ve bu esnada Rumların onları fark edip ateş etmeye başladığını fakat ağaçların onları koruduğunu söyledi.

Babamın anlattıklarından Lefke'nin daha fazla direnmeye gücünün pek kalmadığı analaşılıyordu. Ama Domuz burnunda gerekirse öleceksiniz dendikten sonra komutanın çekilme işareti vermesi nereden veya herhangi bir emirden mi kaynaklanıyordu bilmiyorum.

1974'de 9 yaşında idim ve hiç unutmadığım ve her an aklımda olan bir olayı aktarmak istiyorum. Lefke esir düştüğü gün tüm Karadağ halkını Bakkal Kemal'ın ve Polilinin kahvesinin olduğu yere topladılar. Bizim askerler kaçmaya başardığı için hepsi tıraş olmuş ve silahlarını da saklamıştı. Rum ve Yunan askerleri bağırarak birşeyler söylüyordu. Bir ara saçı sakalı birbirine karışmış bir Yunan askeri yanılmıyorsam Bakkal Kemal'ın dükkanının karşısındaki yüksek sekiye çıktı silahını halka doğrultu şarjöre mermi sürdü ve bağırarak (tabii ki ben anlamıyordum) birşeyler söyledi. Yine yanılmıyorsam ne söylediğini rahmetli Enver Şener (noter) abimiz halka tercüme etti. Demiş ki eğer 5 dakika içinde bir asker çıkıp da bize silahların yerini göstermezse 10 kişiyi vuracakmış.

Kısa bir sessizlikten sonra hiç unutmam çok genç bir askerimiz (sanırım liseli) 10 kişinin hayatını kurtarmak için o askerin yanına gitti.

O an ve manzara benim belleğime işledi. Savaşın ne demek olduğunu ve ölüm korkusunu o an yaşadım ve hiç unutmadım.

Sonradan o askerimize ne oldu bilmiyorum. Ama o Yunanlı kimseyi öldürmedi.

Yaşananları kalıcı belge haline getirme ve gelecek kuşaklara aktarma çok önemli.