Sevgili okur, bu, toplumsal sorunlarımızın örgütlü mücadele eden yapılarımıza rağmen neden 40 yılda artarak büyüdüğünün yazısıdır. Zamanının geleceğini biliyordum ama inanın bunca erken olacağını öngörmemiştim.  Bugün bir haber gördüm. KTÖS Yakın Doğu Üniversitesi’nin sınıf öğretmenliği bölümü açılmasına izin veren YDÜ kaynaklı YÖDAK başkanı Gökçekuş’un Atatürk Öğretmen Akademisi’ni kapatmaya kadar gidecek adımına isyan ediyor, Cumhurbaşkanı Akıncı’yı bu yanlı başkanı görevden almaya davet ediyordu.
 
Yüreğim acıyor Akademi’nin, Kıbırs’ta öğretmen kadrolarının ve örgütlülüğünün ortadan kaldırılacak bir hamleyle yüzleşmesini görmekten. Ama KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil ve 2010-2012’de KTÖS yönetiminde olan herkes de bu yolu açmakta sorumludur. “Susma sustukça sıra sana gelecek” diye meydanlarda bağırmayı çok seven sol örgütlerimizden birisi olmasına rağmen “bizim meselemiz değil, bize ne?” dedikleri için bugün yok olmanın eşiğindedirler. Susarlarsa sustukça sıranın da onlara geleceğini söyleyen slogan çok haklı olduğu için yaşıyor Akademi ve onunla kendini var edebilen sendika bu sıkıntıyı.
 
KTÖS’le tanışıklığım adaya döndüğüm 2009 yılından sonrasındadır. Onun öncesinde haklarındaki imajım solun en örgütlü, en barış yanlısı, en değişim yanlısı grubu olmalarıydı. Bu sebepten Amerika’dan gelen öğrenci gruplarının onlarla da görüşmesi, onların da sesini duyması gerektiğini düşündüğüm için birkaç yıl bu görüşmelerin ayarlanmasında aracı oldum. O süre içerisinde KTÖS’ün Radyo Mayıs’ında feminist bir radyo programı yapmaya başladık. Süreç içerisinde radyoda eğitim sistemini, öğretmenlerin kendilerini mesleğe geçtikten sonra ilerletecek eğitimlerle devam etmek yerine yılın 4 ayında çalışmadan maaş almalarını eleştirdik, ırkçı, cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımlara sahip olanlara farkındalık kazandırılması gerektiğinden bahsettik, bu konuda sendika ile çalışmaya hazır olduğumuzu belirttik. Fakat radyodan “kadınların cinselliğinden” bahsetmemiz gerekçesiyle gönderildik. Aslında meselenin en önemli kısmı kadın cinselliği miydi yoksa öğretmenlerin eleştirilmesine olan tahammülsüzlük mü ağır basıyordu çok emin değilim. Bakmayın HDP ile dayanışma ifadelerine, Amerika’dan gelenöğrencilere “Türkiye’nin en ‘barbar’ olan kısmı Doğu’dan nüfus aktarılıyor buraya ve kültürel uyumsuzluk yaşıyoruz” dediğini duyduktan sonra KTÖS ile farklı sol yollarda olduğumuz gün ışığına çıktı. Sonraki ilişkimiz bizim KTÖS’ü eleştirdiğimiz, gündeme eğitimle ilgili meseleleri, çocukların eğitim kurumlarında ötekileştirilmemesi için sendikanın da yapması gerekenleri talep ettiğimiz, onların da bize genellikle “öğretmene saldıran” klasik gruplardan biri olarak muamele etmesi şeklinde gelişti.
 
Sonrasında biz YÖDAK’ın sessiz kaldığı ve üniversitelerde var olan derin diploma sahteciliği ve intihalcilik konusunda YÖDAK’a karşı durulması için destek istedik. Eğitim sendikalarının buna sessiz kalmaması gerektiğini, intihal ve üniversitelerdeki sahte diplomalı, akademisyen (!) sorunlarının örgütlü gruplar tarafından sahiplenilmesi gerektiğini ifade ettik. KTÖS’ten hiç ses gelmedi. O dönem KTÖS’teyönetimde olan birisi doktorası olmadan kendiniDAÜ’de doktor diye tanıştıran birisinin diplomasını istedik diye bizi “örgütlü insanların kodunu anlamamak ve kırmaktan” dolayı kınadı. Arkadaşları kamusal alanda ‘satmamak’ konusunda bize akıl verdi, yoldaşlığın diplomasız yanılgılı statü tutmaktan önemli olduğunu bize “öğretti”. Üniversite sendikasında o zaman başkan olan birisi “bu davadan siz çekilinceye dek bizden destek yok, siz konuşmayı bırakın biz sahiplenelim” diyerek meseleyi bizim kişiliklerimize indirgedi (sahtecilik ve intihalcilik konusunda endişesizliğin kaynaklarına bakılmaması için kişiselleştirmek en basit taktiktir ne de olsa).
 
İşin aslı, kimse para çarkı olan bu sahteci mekanizmaya dokunmak istemiyordu. Kimisi kapitalle kavga etmek istemediği için, kimisi bu intihal ve sahtecilikle kendine “statü ve derece” atfedip sistemden nemalandığı için. Uzatmayalım, bu sürecin ardından birimiz uzunca bir süre işsiz kaldı birimiz memleketten ayrıldı.
 
Ben adayarısında yaşamıyorum. Herkes intihal ve sahteciliğin boyutlarını bildiği, kimse sesini çıkarmak istemediği, çark olduğu gibi dönmeye devam ettiği, kimse bu mücadeleye destek çıkmadığı için ben kuradan sürgünü çektim. Solun örgütlü yapılarına eleştiri getirdiğim, değişmeleri ve ilerlemeleri gerektiğini söylediğim için “örgütsüz nereye kadar yaparsın gör bakalım” denilerek “haddim bildirildi”. Bu “had bildirilme” sürecinde okurun affına sığınarak hala akademisyen olduğumu, hala sınıfa girip öğrencilerimle buluştuğumu,  çok güzel bir ofiste, çok iyi bir manzaraya bakarak bilim ürettiğimi söylemeliyim. Sahtecilere ve intihalcilere yer olan ve bana yer olmayan memleketimden ayrıldığım son 2 yıl içinde çalıştığım kuruma üniversitelerin akademik başarısının üzerinden ölçüldüğü üç uluslararası (SSCI) makale kazandırdım. Çocuğumun geleceği adayarısına endeksli değil. Atatürk Öğretmen Akademisinin kapanması ya da açılması, KTÖS’ün üyelerini yitirip yitirmemesi benim çocuğumun geleceği üzerinde Brezilya’taki okulların durumu kadar ancak etkili.
 
Halbuki intihal ve sahteciliklerde sessiz olan YÖDAK’ın konumu, görev sınırları, başına geçecek insanların kalitesi o günlerde eğitim sendikaları tarafından masaya yatırılsaydı, baskı unsuru olarak vazifesini yapsaydı, bugün öğretmen akademisinin geleceğine endeksli çocuklar ve ordan var olan sendika çok şey kazanabilirdi. Belki intihal “o kadar da önemli bir sorun değil” denmeseydi, YÖDAK’ın başında kimin olacağı mercek altına alınabilirdi. Hatta Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifine bile gerek kalmayabilirdi.
 
Ama tabandan gelen bir mücadele yerine yukarıdan bir imdat çağrısına ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı Akıncı KTÖS için bu imdat çağrısı ile adım atacaksa ben de bir çağrıda bulunayım kendisinden demokratik hakkımı kullanarak.
 
Sayın Cumhurbaşkanı, memleketin üniversitelerinde sahteciler ve intihalciler kol gezmekte. O kadar ki “temiz akademi” isteyenlerden kurtulunmasında YÖDAK intihalcileri aklayarak ya da araştırmayarak iştirakçi olmakta. Kim bilir belki YÖDAK başkanlığında bile intihalciler kol gezmekte. KTÖS ve Öğretmen Akademisi geçici önlemlerle kurtulamayacak. Öncelikle üniversitelere standart gelmesi gerekmekte. Üniversitelere o standartın gelmesine denetçi olacak YÖDAK’ın öncelikle standartlara kavuşması gerekmekte. Siz Cumhurbaşkanı olarak intihal ve sahte diplomalı akademisyenler konusunda adım atmadıkça  sivil toplum ve eğitim sendikaları eğitimin geleceğini kurtarmak için adım atmayacaklar, mücadele vermeyecekler. Çünkü kendilerini eleştirenlerden intihal mücadelesi vesilesi ile kurtulmak kendi gelecekleri için YÖDAK’ı masaya yatırmaktan bile önde gidiyor. Siz yapmazsanız memleketin eğitim geleceği elden gidiyor. Şener Elcil’in çağrısını dikkate alıp YÖDAK konusunda birşeyler yapın, yaparken de intihal ve sahtecilikleri de unutmayın. Neden unutmadığınızı da “susarsak, sustukça sıra kaçınılmaz olarak bize de gelecek” diye açıklayın.