KOYUN CAN, KASAP ET DERDİNDE

Tarih Kıbrıslıya çok şey öğretti.

Kıbrıslı çekilmeyi öğrendi.

Kıbrıslı susmayı öğrendi.

Kıbrıslı Türk düzen ve sistem olmadan, kendi yaşamını kendi kendisine (toplum olarak) kurgulayamayacağını öğrendi.

Ve gelinen nokta, geçici süreçlerde kısa süreli memnuniyetler uğruna heba edilmiş gelecek nesiller oldu.

***

1974 ile ganimeti öğrenmiştik. Aradan geçen yıllar boyu ganimetin torpil ve partizanlığa dönüşmesini seyreyleyip hızla yok sayılışımızın pratiklerine kâh kızıp, kâh bireysel olarak kendimizi de ganimet yiyebilen bir zümrenin içine aldırmaya çalıştık…

Sonra 2003’lerle birlikte Annan Planı diye bir plan koydular önümüze. Bu planı Kıbrıs’taki pek çok sorunun çözümü olarak görenler oldu, görmeyenler oldu.

Kıbrıslı Türk çoğunluk, o günlerde çözüm olarak anlaşılanı, bir nevi ortaklığı, birleşmeyi kabul etti. Rumlar ise kabul etmedi. Sonuçta bu plan işletilemedi. Kıbrıs sorunu çözülemedi belki ama, Güney ve Kuzey arasında 30 yılı aşkın kapalı kalan kapılar açıldı. Sorun daha çetrefilli hale gelip, kapı varsa, ayrılık nettir mesajı verilmiş oldu.

Uzun zamandır susan Kıbrıslı Türkler bu dönemde konuşmayı öğrendiler. Gerek siyasi iktidara karşı, gerek Türkiye Cumhuriyeti’yle ilişkilerin sorgulanmasına dair, gerek devletin tanınmamışlığına dair konuşulmayanlar artık konuşulmaya başlandı. Korkusuzca televizyonlardan ve radyolardan, gazetelerden ve sosyal medyadan aklımızın çalışıyor olduğunu ifade edebilir olduk.

Sandıkta herhangi bir değişim yaratılamamış olsa da Kıbrıslı Türkler konuşmaya başladılar.

Sonra zaman geçti.

Annan unutturuldu.

Etkisini yitirdi.

Yitirmeye çok alışık olduğumuz için yeniden kabuğumuza çekildik. Ancak bilirsiniz: Kabuğumuza her çekilişimizde, tehditlere karşı hep daha savunmasızlaştık.

Konuşanların evlatlarının ve hatta torunlarının bile devletin fırsat eşitliklerinden faydalanamadığı süreçlerin ardından gelen konuşma özgürlüğü siyaseti yönetenleri ve iktidar olanları korkutsa ve etkilese de konuşma özgürlüğüne kavuşanları da temkinli halde gerilemeye mahkum etti.

Süreç giderek gerek yasaların net olmaması gerek bazı uygulamaların ucunun açık bırakılması, gerekse de bazı hak ve menfaatlerin dağıtılmasında esneklikler gösterilmesi nedeniyle, insanların suskun kalmasına ve günü geldiğinde rengini belli etmeyen birisi olursa daha çok fırsatlara sahip olma ihtimalinden dolayı bizleri belirsizleştirdi.

Günün sonunda bir vurgun daha yaşıyoruz şimdi. Bu da Covid-19!

Covid-19’da milatlarımızdan oldu.

Burada da haksızlıkların, dengesizliklerin bol keseden yaşandığı günler geçirirken, aklımıza yatmayan çoğunluğun benimseyemeyeceği birçok kararı izlemek durumunda kaldık. Dahası sessizliğin ve düzensizliğin ortalığı allak bullak ettiği bu dönemde kirli işler de ortaya çıkınca insanlar bu defa konuşmak yerine susmayı tercih ettiler. Bir süre korkup savaş yerine çok daha iyi durumdayız diyen, sonrasında savaşın içine sokulup her şeyimizden edildik noktasına gelmişlerdi.

Artık gidilecek yer, yürünecek yol kalmamıştır. Bu nedenle gemisini kurtaran kaptandır anlayışı pekişti. Siyasetçiler neyin peşinde sorusu arttı. Turizm Bakanı’nın görevden alınmasına neden olan jet olayı, kirlenmenin sağlıktan ve devlet işleyişinden çok daha önde açık ara sürdüğünü ispat etti.

Koyun can, kasap et derdinde dedik ya..

İşte tam o aşamaya gelindiğini bir kez daha ve çok da acı şekilde yaşadık.

Sistemsizliğin bazılarının işine gelişine an ve an şahit olduk!

Şimdiden sonra kırılma noktalarımızdan birini daha yaşadığımız şu son dönemde topluma, ülkeye ve devlete verilen zararın haddi hesabı yok artık.

Görüyorsunuz ya!

Geriye dönmek her hatada daha da güçleşiyor.

Yazık!

Dr. Çiğdem DÜRÜST