Siyasette birbirine iki uç kadar farklı gibi görünenler, genellikle aynı noktada birleşir.İki uçtakiler nefretle ayrışıyorsa birleşmeleri kördüğümdür. Nefret nefreti beslemeden büyüyemez. Birbirlerine varlıklarını borçludurlar. Adayarısı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk kesimlerini “Kıbrıslılar” ve “Türkiyeliler” olarak iki ayrı eksenden politika yapmaya sürükleyenler bir elmanın iki yarısı. Bu ikisinin arasındaki çekişmenin öne çıkmasından kazanan da sadece bu söyleme sarılanlar. Etki-tepki ekseninde politikaya cevap vermek halkların tarihsel olarak yaptıkları en büyük hatalardır. İki farklı grubun arasında gerilim çıkarmak isteyenler, hep iki tarafın birbirine en çok benzeyen, nefret diline sarılanlarını kullanırlar.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiyeci Türkiye karşıtı noktasına çekilmesi bunun bir örneği. Bu örnek, YDP’nin başkan ve vekilinin virüse yakalanması ile daha da hız kazandı, şimdi artık mesele Kıbrıslılar Türkiyeliler eksenine taşınmaya çalışılıyor. Arıklı’nın ülke sağlık koşulları içerisinde hata vekiline milletvekili adına aramadık merci bırakmadığını açıklaması ve bütün bir sağlık çalışan kadrosuna ırkçı deyip Nazi benzetmesi yapması, “biz ve onlar” mantığını körükleyen bir yaklaşımdı. Dahası, ülkenin devlet hastanesinin koşullarına gözlerin kapanması, seferberlik ilan edip, parti mobilize etmek ve müşkül koşulların farkına varma vesilesine döndürülmesi yerine bunun kapışmak için bir “fırsat” olarak görülmesi önceden oluşturulmuş gerilimi daha da artırdı. Hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların içinde Türkiye kökenlilerin olduğunun atlanması yapay bir ikiliktir ve birlikte olan yaşam alanlarının ve dayanışmaların da göz ardı edilmesidir.

YDP elbette bu yaklaşımda yalnız değildir. YDP’li vekilin iyileşmesini “temenni etmediğini” böbürlene böbürlene yazan ve “faşist ve ırkçılara” şifa dilemeyeceğini haykıranların durumu da en az o kadar bölücü, en az o kadar insanlığından çıkarıcı ve en az o kadar ülkenin sahip olması gereken birliğe balta vuran bir tutumdur. Ve en az YDP’nin oyda safları sıklaştırmasını istemesi kadar da siyasidir ve oya dönüktür. YDP’ye tepki gösterenler, vekilin iyileşmemesini temenni etmemeyi “dürüst” bir yaklaşım olarak göstermeye çalışıyor. Peki kendilerine ait gördükleri grupta hastanede ayrıcalık isteyen üst düzey yetkili, vekil hiç tanımadılar mı bugüne dek? En konforlu şekilde Türkiye’ye ya da Güney’e nakledilenleri görmediler mi yaşamlarında? Veya özel hastane kullanarak parasını devlete ödetenlere rastlamadılar mı? Peki bütün sağlıkçıları bir kefede “ırkçı” diye görenleri eleştirirken aynı cümlenin içinde “ikinci turda oylarını almayı umduğunuz faşistler” diyerek desteklemediğiniz sol parti adayına saldırmaya çalışırken yaptığınız tekilcilik? YDP’ye oy verenlerin her birisini faşist ilan edebilme rahatlığınız? Siz de aynı tekleştirmenin içinde değil misiniz? “Bu insanları seçen tabandır, hepsi aynıdır” dediğinizi duyar gibiyim. Sizin oy vererek seçtiklerinizin içinden hiç ırkçı çıkmadı mı bugüne dek? Ya da cinsiyetçi? Ya da yabancı düşmanı? Kendi desteklediğiniz partilere geçmişten bugüne bakın. Hayatında bir gün çalışmadan, üretmeden, lafazanlığı siyaset diye sunan kaç tane vekile onlarca yıl oy verdiniz mesela? Bu meclis herşeyi gördü. Kadın döveni de gördü, kaçakçıyı da gördü, bir gün meslek icra etmeden zengin bir hayat yaşayan vekiller de gördü. Son zamanlarda artan hızla, verdiği hiçbir sözü yerine getirmediği halde çıkıp halkı sosyal medyadan azarlayabileceğini düşünenler bile çıktı. Bu vekillerin her birisine baktığınızda “bizler hepimiz kaçakçı, hepimiz yolsuz, hepimiz cinsiyetçi, hepimiz ırkçı, hepiniz bedavacı ve tembeliz çünkü bu insanları seçtik” diyerek tekil bir şekilde kendinizden gördüğünüz seçmeni yargıladınız mı? Elbette hayır. Parti ve siyaset bizimki gibi tepeden inmeci, lider sultası altındaki ülkelerde halkın kararı ile olmuyor pek. Siz belki çok farklı insanları siyasette görmek istiyorsunuz ama parti/lider seçebilecekleriniz listesini önünüze getirdiğinde zaten kararlar verilmiş oluyor. Maalesef en uç politikaları yapanların ya da lidere çok fazla ses çıkaramayacak insanların seçilmesini besleyen bir parti anlayışı olduğu için de karşımıza halkın dayanışmasını değil kutuplaşmasına sebep olan vekiller çıkıyor.

Toplumda kutuplaşmayı pompalayanlar, bundan oy devşirmeyi umut ederken toplumsal uzlaşı büyük bir erozyona uğruyor. Örneğin pandemi gibi ancak toplumun her kesiminin dayanışması ile aşılabilecek bir konu dahi, en kötü hali ile siyasileştirilip bölünme ve ayrıştırmaya sebep oluyor. Seçim, makam tutma, makam kapma endeksli bu yaklaşımla, aday ve partililer siyaseten kendilerini kazanımda görürken, onları da içine alan toplum geneli kaybediyor.

Son cumhurbaşkanlığı seçimi bu kutuplaşmaların iyice kızıştığı bir arenaya dönüştü.Bu kutuplaşmaların karşımıza nasıl çıktığını daha detaylı şekilde bir sonraki yazıda ele alacağım.