Bu bir virüs.

Yayılmak yapısında olan bir şey.

İstesek de istemesek de karşılaşabiliriz.

Bunun birçok sebepleri var.

Ancak, karşılaşma hızımızı azaltabiliriz.

Virüs’ün ortalama iki haftalık bulaştırıcılık evresi önemli.

Ülkeler, her ne kadar bilimsel gerçeklerden uzaklaşmamaya çalışıyorsa da, yaşam tarzlarına, sosyoekonomik yapılarına göre de önlemlerinde farklılıklar gösterebiliyorlar.

İngiltere’nin kısmi bir kontrolsüzlük sergilemesi, İtalya’nın kendini dünyaya kapatması, Almanya’nın orta karar bir tutum sergilemesi bunlara örnek aslında.

Değerli okurlar;

İşin gerçeğine bakarsak, Koronavirüs’ün en yıkıcı olduğu iki grup var. Biri 60 yaş üstü büyüklerimiz, diğeri de yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalığı olan yani ek hastalıkları olan grup. Çok şükür ki, 0-10 yaş arasındaki çocuklarımızı neredeyse hiç etkilemiyor. Ancak onlar da taşıyıcı olabiliyorlar bizler gibi.

Dolayısıyla, ülkelerin Koronavirüs ile mücadele stratejilerini belirleyen unsurlardan şunlar da ön plana çıkıyor:

  • Sağlık alanındaki teknik donanımları ve sağlık merkezlerinin laboratuvarlarının yeterliliği.
  • Ecza depolarının, medikalcilerin, eczanelerin ve sağlık birimlerinin lojistik destek kapasiteleri.
  • Doktorlar arasındaki işbirliği düzeyi.
  • Toplumun bu hastalığa yaklaşım tarzı (hastalıkla ilgili bilgi/bilinç düzeyi, kendini koruma bilinci, kurallara uyma alışkanlıkları)
  • İdarenin başındaki siyasilerin kriz yönetme ustalığı.
  • Muhalefetteki siyasilerin ise felaket çığırtkanlığı veya işbirliği niyeti.
  • İklim koşulları.
  • Nüfusun yaşa göre dağılımı.
  • Ekonomik yapı.

Tüm bunları kendi ülkemize uyarladığımızda, Koronavirüs ile ilgili atılması gereken en önemli adımlar da şunlar olabilir:

  • Sağlık sistemimizin yetersizliği bilinen bir gerçek olduğu için, tüm sağlık paydaşları ‘’hiç olmazsa bu sefer’’ eşgüdüm içerisinde çalışmalıdır.
  • Tıbbi ilaç, malzeme eksikliklerinin azaltılması için, dezenfektan, maske, eldiven vb. hijyen malzemeleri sıkı kontrol altına alınmalıdır.
  • Bilinçlenme düzeyimiz tamam desek de, kurallara uyma alışkanlıklarımızı toplum olarak yeniden gözden geçirmekte fayda var. Sosyal medya, bunun olumsuz örnekleri ile dolu malum.
  • İdarenin kriz yönetme ustalığı ciddi anlamda tartışılması gereken bir konu.
  • Muhalefetteki siyasilere tam bir şey diyemem ama, genel anlamda Cumhurbaşkanlığı seçimleri bahanesi ile siyasete Koronavirüs’ün SİNSİCE bulaştırılmaya çalışıldığı kanaatindeyim.
  • İklim koşulları bence bizler için avantaj olacak. Bunu bilimsel verilerden de yola çıkarak söylüyorum. Özellikle güneşim UV-A ışınları ve UV-C ışınlarının bu tür virüsler üzerinde yıkıcı etkisi var.
  • Nüfusumuz gereği 60 yaş üzeri büyüklerimizi korumayı daha ön plana çıkarmamız, küçüklerimizi ise taşıyıcı olmalarını engellemek adına hijyen ve temas izolasyonuna dikkat etmemiz gerekiyor.
  • Ekonomik yapımız çok kırılgan olduğu için, öyle ya da böyle, ekonomi çarkını döndürmek için ülkemizin ekonomi kapısına kilit vurmayı veya günlerce, haftalarca kepenk kapatması kimsenin aklına getirmemesi gerekiyor.

Değerli okurlar;

Özetle, görülüyor ki, Koronavirüs ile mücadele ederken hem bilimsel verileri hem de diğer etkenleri birlikte değerlendirmek gerekiyor.

Er ya da geç, toplumun büyük kesimi Koronavirüs ile karşılaşacak!

Önemli olan, bu karşılaşmayı kısa bir zaman diliminde yaşamadan, daha uzun bir zaman dilimine yayabilmektir.

Yani, ülkemizdeki mücadelede, YAŞAMI YAVAŞLATMAK esas olmalıdır.

Yaşamı yavaşlatma merkezinde alınacak diğer önlemler ve akıllı siyasi ve ekonomik yaklaşımlar ile, bu Virüs Krizi’nin üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.

Su içelim.

Egzersizlerimizi ihmal edip vücut direncimizi düşürmeyelim.

Sağlıklı beslenmeden ödün vermeyelim.

Stresimizi yönetip, ortalama günde yedi saat düzenli uyuyalım.

Temiz hava alalım.

Güneşi gördüğümüz an ışınlarının şifasına kendimizi teslim edelim.

Teslim edelim ki, bu virüse ne sağlık ne de siyaseten kendimizi esir etmeyelim…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899