KOMPLEKSİN PARANOYAYA DÖNDÜĞÜ AN
2003 yılından itibaren özgürce konuşma hakkının ve demokrasisinin yıllardır baskıcı bir rejimden sonra bir anda toplum içerisinde yer bulması bir çok durumda kantarın topuzunun da kaçmasına vesile olmuştur.
Başkalarının demokratik ve hukuki haklarını çiğnemeden beşeri ilişkilerin gerçek anlamına uygun bir şekilde çağdaş tartışma ve konuşma adabının ne olduğundan haberi olmayan bazı sade vatandaş, gazeteci, iş adamı, avukat, memur, polis, öğretmen, asker ve her kim olursa olsun hukuki adı itale-i lisan yani küfür veya hakaret edemez.
Demokratik özgürlüğü küfürle denk görenler başkalarının düşünce ve fikirlerine saygı duyup insanca tartışma ortamında kendi fikirlerini de savunacağına ve tartışacağına kendi fikirlerini empoze edebilmek adına dışlayıcı ve aşağılayıcı ifadelere başvurması tam anlamı ile kendi acizliklerini ortaya koymaktadır. Kendini kelimelerle ifade edemeyenler ve bilgiden yoksun fikirlerini karşı tarafa aktarmakta zorlananlar ya küfüre ya sözlü ya da fiili saldırıya geçerler.
Paranoyanın, paranoid, kompleks ve daha bir dolu psikoloji literatürüne ait kavramların ne olduğunu bilenler herhalde çoğunluktadır… Muhatap kişi ve düşüncelerin eleştirildiği hemen hemen her yazıda, yazılara düşülen her yorumda, şahit olduğumuz her münazarada bu kavramlardan birinin veya bir kaçının dile getirildiği ve “öteki”nin üstüne kolayca yapıştırıldığı bir realitedir çünkü…(M.Atav)
Sanki de toplumda herkes tıbbiyeden mezun olmuş gibi bu yukarda ifade edilen kavramları da birbirine yakıştırmaktan geri kalmayıp kendilerini tenzih edermişcesine rol model gibi ortalarda gerdan kırarak dolaşıyorlar. İşte sorunun da esas kaynağı tam da burası.
Toplum içerisinde en yaygın olarak karşımıza çıkan ise komplekse bağlı olarak yapılan icraatlar ve söylemlerdir ki bu hareket tarzları muhatap alınmadık sonra katlanarak artıyor ve saldırganlık boyutunda FOBİ oluyor. Durum akut seviyede anlayacağınız.
Yok sayılma halüsinasyonu yaşayan ve boy aynası yerine dev aynası kullanan bazı siyasi çevreler de ne yazık ki bu hastalığın pençesinden kurtulamıyor. Esas hedeften şaşmış olduklarının bile farkında olmayan bu kesimin gözünde anlamsız bir sevgisizlik, kin ve nefretin olması kendi kendini antipatikleştirdiği gibi toplum içerisinde de zemin bulmuyor ne yazık !!
Ha bir de kendini “toplum jandarması” olarak görüp de kimseyi beğenmeyenler var ki Allah muhafaza. Onu bunu beğenmeyip, tartışıp konuşmaya da değer görmezsen ve karşılıklı “meram” anlayıp muhatap olmazsan ne saygı görürsün ne de kendine sempati yaratıp yandaş toplayabilirsin.
Yazıma son verirken yıllarca hayatını Çobanlık yaparak geçirmiş rahmetlik dedemin bana hep nasihatla söylediği Mevlana’nın bir öğüdünü hatırlatmak isterim : “Uyanık insan, herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışan kimsedir. Mevlana, Çobanı bile dinle, en azından senden daha iyi koyun gütmeyi biliyordur” derdi. Anlayana….
Sizce abartıyor muyum? Yada ben de mi hastayım?