Ağır bir başlık olduğunun farkındayım. Ama ne yazık ki bu ülkede, ‘’bedel ödetirler’’ korkusu ile, ‘’kral çıplak’’ diyenlerin sayısı azalıyor. Bu yazımı, hastalarımın sesi olmam gerektiğine inanan bir doktor olarak kaleme alıyorum.

MS, yani Multipl Skleroz, beyin ve omurilikte ‘’plak’’ adı verilen sinir kılıfı hasarları oluşumu ile karakterize, temelde bağışıklık sisteminin yanlış çalışması nedeniyle ortaya çıkan, kronik bir nörolojik hastalık.

Peki KKTC’de MS hastalığı sömürülüyor mu?

Evet!

Madde madde açıklamaya çalışayım:

1.KKTC’de, 2013 yılında Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde takip edilen MS tanılı hasta sayısını, Nöroloji Uzmanı Dr. Sıla Usar İncirli, 200 olarak açıklamıştı. Bundan 14 ay sonra ise, dönemin Kıbrıs Türk MS Derneği Başkanı Ercan Saymen ise sayıyı yine 200 olarak verdi. Bundan iki yıl sonra ise, yani 2016 yılında, Dr. Sıla Usar İncirli, MS tanılı hasta sayısını 300 olarak açıkladı. Bugün ise güncel sayı bilinmiyor. Bu bile başlı başına MS hastalarının sahipsizliğinin ilk göstergesi değil mi?

2.MS tanılı hastaların aylık tedavi maliyetleri kabaca 2-10 bin TL arasında. İlaçlar, sadece İlaç Kurulu Kararı ile, İlaç ve Eczacılık Dairesi tarafından temin edilebiliyor. Sigortası olan hastalara ilaç yazma yetkisi sadece nöroloji uzmanı olan kamu hekimlerinde! Ülkemizdeki MS tanılı hasta sayısını 300, hasta başı aylık tedavi maliyetini 5 bin TL olarak hesaplarsak, yıla vurduğumuzda, 18 milyon TL gibi bir rakamı buluruz!

3.KKTC sınırlarında nöroloji uzmanı sayısı yaklaşık 20 iken, MS hastalarının tamamı kamu hastanelerindeki 7-8 nöroloji uzmanı tarafından takip ediliyor. Sağlığın kalesinin Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi olduğunu bilmeyen yoktur. O zaman böylesine büyük bir tedavi maliyetinin belirlenmesinde, ilaç alımlarında kimlerin ağırlığı olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmaz. Tahminde zorlanan varsa, meclise gidip, MS denilince KKTC’de ilk akla gelen isme danışabilirler!

4.MS, tanısından itibaren, bu rahatsızlığı yaşayan kişi için zorlu bir süreçtir. Hastalarımız, ilk tanı anından itibaren verilmesi gereken psikolojik destekte ciddi sıkıntılar yaşıyorlar.

5.KKTC’de yapılan MS toplantılarının bir kısmına Türkiye’den öğretim üyeleri davet edilirken, bir kısmı da sayıları sınırlı tutulan uzmanlar tarafından, ‘’kim kime dum duma misali’’ yapılıyor. Hal böyle olunca da, hastalarımız, birbirine benzeyen toplantı kısırdöngülerinden kurtulamıyorlar.

6.Dünyanın her yerinde, Türkiye’de ve güneyde, MS hastalarının durumları, ‘’hasta konseyi’’ adı verilen genişletilmiş toplantılarda tartışılarak, en doğru tedavi seçenekleri tartışılırken, KKTC’de böylesine yararlı bir uygulamanın yapılması nedense kimsenin aklından geçmiyor(!).

7.Belki de sömürünün, ‘’MS’te ilaç tekeli’’nden sonraki en somut kanıtlarından birisi de, MS hastalarımızın çoğunun MR ve diğer tetkik sonuçlarının, kendilerini takip eden doktorlardan bazıları tarafından ısrarla adeta alıkonulmasıdır! Üstelik, hastanın, ikinci görüş için bu tetkik sonuçlarını, başka doktora göstermek amacıyla doktorundan talep etmesine rağmen, bu talebin geri çevrilmesidir! İlaçla başlayan tekelcilik sürecinin, tetkik sonuçlarının hastaya verilmemesi ile devam eden bir sömürü değil de nedir bu?

8.MS tedavisinde yeni çıkan tedaviler, gelir gelmez bazı hastalarımıza uygulanıyor. Hatta bu tedavilere bazen, Türkiye’deki öğretim üyeleri de dahil ediliyor, ülkemize davet ediliyor. Biliniyor mu ki bu öğretim üyeleri babalarının hayrına geliyor? Bütün bunların temelinde, bazı bilimsel çalışmalar yatıyor. Peki hastalara ‘’bilgilendirilmiş onam formu’’ adı verilen ve tedavinin etkileri, yan etkileri, ne amaçla yapıldığına dair bilgileri içeren bir form doldurulup imzalatılıyor mu? Hayır! Bu MS tanılı hastalarımız, hiç haberleri olmaksızın, KKTC’den bilimsel veri kaynağı olarak kullanılıyor!

9.Peki ya atak sırasında? Herhangi bir şikayet, atak olarak değerlendirilebileceği için, hastaya dokunmanın unutulduğu, telefonla bile kortizon tedavisinin kolaylıkla verilebildiği bir konuma getirilmiş ülkemizde MS!

10.MS tanılı hastalarımıza devletin bazı saygıdeğer doktorları, tedavi maliyetlerinin yüksekliği ölçüsünde sahip çıktıkları kadar, onların fiziksel rehabilitasyon sürecine de ilgi gösteriyorlar mı? Sizce? Tabii ki hayır! Kocaman HAYIR! Rehabilitasyon, hastadan başka kime ne kazandırır ki? Geçelim bunu!

11.Peki ya MS hastalarımızın, modern tıp tedavi yaklaşımları haricinde alternatif/tamamlayıcı tedavi yöntemleri arayışları? Tamamen kendi başlarına bir şeyler yapma, doğruyu-yanlışı ayırma çabasındalar. Nerede bir umut var, oraya koşuyorlar. Üstelik doktorlarına bunları söylemekten çekiniyorlar ve çoğunu gizli gizli yapıyorlar veya yaptıktan sonra söylüyorlar. Yani, MS hastalarımız, kendi doktorları ile farklı yöntemleri değil deneme, tartışma, değerlendirme ortamını bile yakalayamıyorlar!

MS zor bir hastalık.

Derdini, tasasını hasta çeker.

Maliyetini devlet üstlenir.

‘’Empatik’’ yaklaşımını ‘’vicdanlı’’ doktorlar, ‘’firmasal’’ yaklaşımını ise ‘’tüccar’’ doktorlar yapar!

Ülkemize gelince…

İlaç yazma ve uygulama yetkilerini tekelde tutmakla, KKTC’nin MS hastalarının sahiplenilmiş sayılmadığını birileri kafalarına kazımalıdır!

Hastalar dilediği doktoru gerçek anlamda seçebilmeli, istediği tedaviyi istediği yerde, elbette ki kayıt ve kontrol altında alabilmelidir!

Sadece ilaçla değil, psikolojik destekle, rehabilitasyon süreci ile birlikte, bir bütün olarak yaklaşılmalıdır ülkemizdeki MS hastalarına!

Üzerlerindekii sebebi belli olan ‘’gizli baskı eli’’ çekilmelidir artık!

Belki de her şeyden önce, resmi sayıları belirlenmelidir!

Kendimizin olduğu kadar, onların varlığına da saygımız olmalıdır!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899