KKTC’nin meşruiyet sorunu Kıbrıslı Türker’in iradesi ile aynı şey midir? Tabi ki
hayır. KKTC dünyada hiçbir ülke tarafından tanınmamaktadır ancak bu Kıbrıslı
Türkler’in iradesinin inkar edilmesi sonucuna bizi götüremez. Ama bu ikisi
arasındaki fark sıklıkla karıştırılmakta, KKTC’nin tanınmaması, meşru olmayan
statüsü, içindeki halkın iradesinin inkarı olarak da lanse edilmektedir. Hatta
iliklerimize kadar işlemiş olan bu akıl karışıklığı bizi meşru ve demokratik bir
siyasi hayat için mücadeleden bile alıkoymaktadır çoğu zaman. “Demokrasi
mi? Ne demokrasisi, burada bir senaryo var, oyuncular belli, sonu belli,
yönetmenlerin kim olduğu da belli. En çok yapacağın darıyı eline alıp koltuğuna
geçip seyretmektir” diye yazmış geçenlerde birisi sosyal medyada. Çok yaygın bir
görüşün özetidir.
Mesela adayarısı boykotçuları, ellerine darıyı alıp seyre geçmeyi savunmasalar
da, “irade” konusunda Kıbrıslı Türkleri sürekli sıfırla çarpmakta, her yanlışlığın
bedelini “dışarının yönetimi ve kararlarına” bağlamaktadırlar. Yani, memlekette
ekonomiden, su sorununa, elektrik kesintilerine, başkent hastanesinin pas
tutmuş yataklarına ve onkoloğu olmayan en yüksek kanser hastalı nüfuslardan
biri olmasına kadar her şeyin sorumlusu bu “dışarısıdır”. Boykotçular, KKTC
meşru değildir, içindeki seçimler de meşru değildir demek dışında da herhangi
bir yeniden yapılanma kendileri önermemektedir. Şu “yapılmalı”, bu “yapılmalı”
gibi edilgen, bunu yapacak öznenin kim olduğu, bunu nasıl yapacağı pek belli
olmadan, olması gerekenler söylenmektedir çoğu zaman, o kadar.
Ancak tabi bu irade meselesi ile meşru devlet meselesi birbirine karışmaktadır.
Mesela, boykotçular seçime çıkmazken Kıbrıs görüşmelerinde boykotçu bir
tavırları yoktur. Görüşmeler durursa bu sorundur, yani orada boykotun tersi için
mücadele vardır.
Sağ iktidarlar geldiğinde KKTC’nin meşru olmayan halinin tezahürü olarak
Kıbrıslı Türkler’in iradesi yansımamaktadır sandığa.
Bir zamanların, işsiz aşsız bırakılan, iktidarı hayalinde görebilecek CTP’sine
Türkiye artık engel olamadığında Kıbrıslı Türkler’in iradeleri (irademiz nerede
diye bağıran en azından bir grup için) sandıktan çıkmış kabul edilir.
Halk gücünü arkasına aldıktan sonra halk iradesine yönelik davranmamayı,
koltuğu, maaşı, proje ihalelerini tercih eden CTP ortaya çıktığında, bu sefer yine
Kıbrıslı Türk’ün iradesi değildir bu işi yapan, meşru olmayan bir yapının meşru
olmayan kuklasıdır.
Talat propagandasında “beni Türkiye’ye bağlarken” kukladır ama o dönemki
Türkiye hükümetince Talat’ın desteklendiği Eroğlu’nun istenmediği bilinirken
ve Eroğlu sandıktan çıkarken nedense yine irade yoktur ortada. Talatçılara göre,
Talat seçilseydi irademiz masadaydı ama CTP’nin şimdiki adayı dış komploların
adayıdır, yani irademizi yanıstmayacaktır.
Kıbrıslı Türkler’in iradesi yoktur ama ANNAN planına evet için mobilizasyon da
diz boyuydu, evetimiz de hala yıldönümlerinde kutlanmaktadır, yani o da evet
olduğu için irademizi yansıtmaktadır.
YKP Kıbrıslı Türkler’in iradesinin politik arenaya hiç yansımadığını
düşünmektedir. O yüzden boykotçudur. Ama bir “adamlarını” (onlarınki de
kadın değildir) belediye meclisine sokabildiklerinde o halk iradesinin sandığa
yansımasıdır. Orda irade vardır ve meşrudur. Hatta sosyal medyaya göre bu bir
“devrimdir”.
Ama ne zaman işler herhangi bir konuda ters gitse rejim kukladır ve yönetenler
bellidir.
Bu ikilemlerin sebebi aslında KKTC’nin meşruluğunun sorunsalı üzerinden
Kıbrıslı Türkler’in iradelerinin olmadığı çıkarımına gidilmesidir.
İrademiz vardır. Biz iradeyi olumlu, direngen, redçi olursa var sanıyoruz. Ama
irade, bağımlı kalmayı kabullenmek yönünde de gösterilebilir. İrade bir şeyi
yapıp yapmamaya karar verme gücüdür.
CTP’nin bağımsız ve kendi kendini yüzdürebilen bir toplum kurmak yerine
Denktaş mirasını takip ederek Türkiye’ye yaslanması ve Türkiye’nin etkinliğini
kabul etmesi bir tercihtir. Bu toplumun topu UBP’den CTP’ye, CTP’den
UBP’ye, zaman zaman DP’ye hatta TKP’ye atması, her gelenin bir öncekinin
yolsuzluklarını örtbas etmesine değişim isteyecek kadar ses çıkarmaması bir
iradedir.
Öğretmenlerin 4 ay tatil yaparak maaş ve tatil odaklı toplumsal varoluşçuluk
yapan sendikaların devamına olur vermesi bir iradenin sonucudur.
Özel sektörle devlet çalışanları arasına yıllarca açılan uçuruma sessiz kalınması
bir iradenin sonucuydu.
İntihalci ve sahtecilerin kol gezdiği üniversiteleri sorun etmemek, diplomayı
bilgiye, meslekte uzmanlığa giden yolda bir araç yerine, göstermelik olarak satın
alınacak bir mal olarak görmek bir iradenin sonucudur.
Bilimsel yayın düzeyi yerlerde sürünen bir “üniversiteler adasında” intihal
ve sahtecilik yapanları beslemeyi dert edinmeyen, diploma gösteremeyenleri
“uzman” diye toplum karşısına her gün televizyonlara çıkaranlar bir irade
göstermektedirler.
Çocukların okulsuz kalmasını “bizim çocuklarımız değil” diye meşrulaştırmak bir
iradenin uzantısıdır.
Kendi özel hastanesi daha çok çalışsın diye devlet hastanesinin ilerlemesini
engelleyen doktorları hastane yönetimlerine oturtmak bir iradenin sonucudur.
Demorkasi zor kazanılan bir politik sistemdir. Sandalyesine oturup “çatlamış
darı” yiyerek iradesi olmadığını, dışarıdan yönetildiğini çoktan kabullenmek
de bir tercihtir. Bu zihniyette insanların çokça olduğu bir yerde demokrasi
mücadelesi olması mümkün değildir.
Bu düzende atanmış birisine “seçilmiş cumhurbaşkanı ya da hükümetle kavgalı
biri nereden atandı?” diye sorduğunuzda aldığınız cevabın “aman canım zaten
demokrasi mi var, herkes dışarıdan atama” olması şaşırtıcı değildir. Çünkü
zaten irade çoktan iradenin bırakılması yönündedir. Atanmış çoktan, kendisini
seçilmiş, sandıktan çıkmış başbakan ve meclis başkanı ile mukayese edecek
rehavete kapılabilecek kıvamda bir topluma seslenmektedir. “Ne seçilmişi
canım? Herkes dışarıdan okeyli!” denildiği için atanmış meclis başkanı ile
kendini eş konumda görmektedir.
Demokrasi bir mücadeledir. Bir gün o sandıktan, bu halk dışarıya sürpriz
yapıp halkını dinleyecek, olumlu yönde irade gösterecek birilerini çıkaracak. O
mücadelenin sonunda bir gün direngen bir irade gelecek. O yüzden ben, atanmış
nereden atandığını açıklayıncaya dek “irademin zaten olmadığı” masalını
reddetmeye devam edeceğim. İradem bana, demokrasiye ulaşmak için sandıktan
çıkanlara atanmışlardan daha çok kıymet vermeyi inatla haykırmaktadır