KKTC yargısı (6)


İcra Yargının devamıdır. İcra’sız Yargının bir anlamı yoktur. İcrası doğru çalışmayan bir
ülkenin Yargısının tamam olduğu söylenemez.
Çağdaş icrada benimsenen ilke borçlunun borcundan şahsı ile değil mal varlığı ile sorumlu
olmasıdır. Bu ilkenin bir anlam ifade edebilmesi için borçlunun malına karşı icranın işlerlik
kazanması gerekir. Bunu için dünyamızda yeni yöntemler geliştirilmiştir. Bu gelişmeler
izlendiği zaman alacaklılar Mahkeme hükümlerini süratle uygulayabilecekler ve borçluyu
hapse attırma çareleri aramayacaklardır. Borçluyu hapse attırmanın alacaklının da işine
yaramadığı ve insan haklarını ihlal eden çağdışı bir uygulama olduğu açıkça anlaşılmıştır.
2003 ve izleyen yıllarda tüm çabalarımıza rağmen modern bir icra sistemine
kavuşamadığımız için ülkede büyük acılar yaşanmış hem borçlular hem de alacaklılar mağdur
olmuştur. Bunun yanı sıra avukatlar da çalışmalarını hatalı bir icra uygulaması üzerine
kurdukları için hakları olan geliri sağlayamaz hale gelmişlerdir.
Bu sorunun çağdaş ilkeler doğrultusunda nasıl çözülebileceğini incelemeliyiz. Karmaşa
yaratmamak için Anglosakson sistemi uygulayan ülkelerdeki gelişmeleri izlemeyi tercih
etmeliyiz.
İngilterede icraya ilişkin gelişmeleri incelediğimiz zaman son 50 yılda büyük değişiklikler
olduğunu görürüz. Bu değişikliklere bir göz atalım:
a)Tebliğ ve icrada özelleştirme yöntemlerinden yararlanılmaya başlanmıştır.
b)Borçluların mal varlıklarını kaçıramaması için etkin kurallar benimsenmiştir. Borcunu
ödeyemeyene değil, mal varlığını kaçırmaya teşebbüs edenlere hapis cezası verilmeye
başlanmıştır. Borçluya ait olup kaçırılmak istenen malın eski mal sahibine dönmesi ve icraya
tabi olması sağlanmıştır.
c)Borçlular mal varlıkları ile sorumlu oldukları için alacaklıların karşılığı olmayan bir kişiye
borç vermesi önlenmeye çalışılmıştır. Bunun için borç isteyenlerin mali durumunu öğrenme
olanağı sağlayan yeni yöntemler geliştirilmiştir.
d)Kişisel iflas kurumu oluşturulmuştur. Böylece borcunu ödeyemeyen kişinin hapse girmesi
değil, normal sade bir yaşam sürmesi, ekonomik yaşamdan kopmaması ve kazandığı zaman
borcunu ödemesi sağlanmıştır.
e)İpotekli mallara başka kişilerin haklarının karışması önlenerek ipotek edilen malın gününde
ve süratle satışı sağlanmıştır. Halbuki bizde maalesef ipotekli alacaklı, kendi kabul beyanı ile
başka kişilerin haklarının ipotekli mal üzerinde oluşmasına izin vermekte ve daha sonra bu
2
kişilerin haklarını da gasp etmeye çalışmaktadır. Bu nedenle ipotekli malın kapsamı tartışmalı
hale gelmiştir. Böylece en önemli icra yolu olan ipotek sistemi çalışamaz hale gelmiştir.
Çağdaş icra sisteminde borçlunun gelirinin normal sade bir vatandaş olarak yaşayabilmesi
için ihtiyaç duyduğu kısım icra dışında kalmakta ve bunun üstünde olan kısım mal varlığına
dahil kabul edilip taksit emri verilmektedir. Yani borçlunun gelirinin iki bölümünün titiz bir
şekilde bir birinden ayrılması gerekir. Halbuki bizde gelirin iki bölümü birbirine
karıştırılmıştır. Bunun sonunda borçluya gereksiz yere hapis cezası verilmeye başlandığından
yasa koyucu müdahale ederek borçluları korumak zorunda kalmıştır. Bu yapılırken icradaki
diğer gelişmeler izlenmediğinden sorun devam etmektedir.
Yaşanan büyük sıkıntılara rağmen KKTC de icra sorunu hala çözülebilmiş değildir.
Kanımca bugün2003 yılında sorunu çözmek için harekete geçtiğimiz ilk noktadayız. Yasa
koyucunu gerekli titizliği göstererek ülkemizi layık olduğu bir icra sistemine kavuşturmasını
temenni edelim.
Yasa yapımında yozlaşma
Yasaların yorumunda sözsel veya şekilci yoruma doğru bir kayma olurken yasa yapımında da
bir bozulma yaşanmıştır. Şöyle ki bir yasa yapılırken amacının çok açık ve net bir şekilde
belirlenmesi ve okuyanların hiç tereddüde düşmeden bu amacı anlaması gerekir. Amaç belli
olmalı ki Yargıçlar zorlanmadan öze önem veren yorumlarını yapabilsinler. Maalesef
Yasama Meclisinin yaptığı yasaların bu standartta olduğu söylenemez. Karmaşık ifade edilen,
hatta dilbilgisi hataları içeren yasalar karşımıza çıkıyor. Bazı kişilerin veya kesimlerin
sorunlarını çözmek için özel olarak yapılıyormuş izlenimi veren bu yasaların da sistemi
bozduğu açıktır. Bu nedenle titiz ve kaliteli yasaların yapılması için Hükümeti elimizden
geldiği ölçüde uyarmamız gerekmektedir.
İyi bir yasa yapılması için önce o konu ile ilgili sorunlar eksiksiz masaya yatırılmalıdır. Daha
sonra benzer sorunları çözmüş ülkelerin yasalarının gözden geçirilmesinde yarar vardır. Bu
yapılırken dünyada başarılı olmuş ve uygulandığı ülkede en fazla adalet sağlamış bir yasa
taslak olarak ele alınabilir. Bu taslak üzerinde çalışırken sistemimizin temel ilkeleri ile
çelişmeyecek ve karmaşaya neden olmayacak bir düzenleme yapmaya özen göstermelidir.
Sanıkların Tutuklu Yargılanması
Kontinental sistem uygulayan Türkiyede bir sanığın mahkum olmadan önce aylarca veya
yıllarca tutuklu kaldığını işitiyoruz. Halbuki Türkiye Anayasasına göre yetkili bir Mahkeme
tarafından mahkum edilinceye herkes suçsuz kabul edilrir. “Masumiyet ilkesi” denilen bu
ilke ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir ve tüm dünya Anayasalarında yer almaktadır.
O zaman sormak zorunda kalırız. Yasaların suçsuz kabul ettiği bir kişinin bu kadar uzun süre
hapiste kalması doğru mu?
Bu konuyu derinliğine inceleyen bir yazı dizisini “Gazetecilerin Tutuklu Yargılanması”
başlığı altında www.tanererginel.com adresindeki web sayfama koyduğum için burada
tekrarlama gereği duymuyorum. Sadece şunu belirteyim. Bu durum Türkiyeye özgü değildir.
Suçsuz insanların uzun süre cezalandırılması Kontinental sistemin sonucudur.
3
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1968 yılında dinlediği ve Mehmet Zeka Bey in yargıç
olarak bulunduğu Wemhoff V. West Germany davasında bir Alman vatandaşı mahkum
olmadan önce 3 yıl 5 ay tutuklu kalmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu
tutukluluğun insan haklarına aykırı olduğunu iddia etti. Hakim Zeka Bey dışındaki diğer 6
yargıç 3yıl 5 ay tutukluluğun makul olduğu ve insan haklarını ihlal etmediği kanısına vardı.
Hakim Zeka Bey ise kararında bu kadar uzun tutukluluğun adaletsiz olduğunu açıkladı ve
insan haklarına aykırı olduğu sonucuna vardı.
Yapılan araştırmalarda Anglosakson sistem uygulayan ülkelerin hiç birinde mahkumiyetten
önce bu kadar uzun süre tutukluluk olmadığı ortaya çıktı. Anglosakson sistemin çalışma şekli
bir sanığın mahkumiyetten önce uzun süre tutuklu kalmasını önlemektedir. Kontinental
sistemin çalışma şekli maalesef uzun tutukluluklara fırsat vermektedir.
Anglosakson sistemin temel ilkelerine sadık kalan bir Yargıç dava sonunda iki eşit tarafın
görüş ve delillerini özetleyecek ve niçin bu görüşlerden birini tercih ettiğini veya niçin başka
bir görüş benimsediğini açıklayacaktır. Yargının gerekçeli olması budur. Kontinental
sistemde ise Yargıç kendi yaptığı araştırmaları özetleyerek bir sonuca varmaktadır. Böyle bir
prosedürde gerekçenin tamamen adil olması mümkün değildir.
Bu gerçekler ışığında mevcut sistemi korumamız ve bozulmasını önlememiz önemlidir.