Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.

Banana Cumhuriyeti, korsan ülke, işgal altındaki topraklar, yavru vatan, kardeş ülke gibi ifadelerle de anılıyor.

Bana göre de dünyanın en büyük açık hava tiyatrosunun sergilendiği coğrafya

Akdeniz’in ortasında, Ortadoğu’ya komşuluğu ölçüsünde, astımıyla mücadele eden bir akciğer gibi

KKTC konusunu tarihçilere, hukukçulara bırakmakta fayda var.

Konu Kıbrıs sorunu ise, bunlara bir de siyaset üstü aktörleri eklemek gerekir.

Belli ki bilmediğimiz, hakim olamadığımız çok şey var.

Hele hele Ortadoğu’nun şu civcivli günlerinde…

KKTC kurulurken ve idame ettirilirken, birçok kanunun, birçok uygulamanın Türkiye’nin kanun, yönetmelik ve uygulamalarından, İngiliz’in kurduğu sistemin üzerine kopyalanıp yapıştırıldığı da bir gerçektir.

Dolayısıyla, iç ve dış işleyiş dinamikleri ve yönetilme şekli ile, anomalili bir hale gelmiş her konu.

Hukukta, yeri geliyor İngiliz’den kalan bir sistemle avantajlı hale geldiğiniz bir anda, bir de bakmışsınız, Türkiye’den esinlenerek hukuk sistemine girmiş uygulama devreye giriyor ve neredeyse haksız konuma düşüveriyorsunuz.

Eğitimde de öyle değil mi?

Devlet, Özel ve bir de İngiliz sistemini uygulayan okullar var. Para odaklı, insan yetiştirme çiftlikleri adeta.

Sonuç ne peki? ,Çoğu bilimden, üretmekten bihaber, okuma yazma bilmenin üzerine bir de üniversite mezunluğunu eklemiş işsizler ve umutsuzlar ordusu…

Sağlıkta da hiçbir farkı yok. Ne eski sağlık sistemi kaldı ne de Türkiye’den esinlenilip de uyarlanan bir durum ortada. Sağlıkla ilgili hukuki konular ise adeta arap saçına döndü. Kedinin fareyle oynadığına benzer bir durum var son tahlilde.

Ve Cumhurbaşkanı’nın Anayasal Görev, Yetki ve Sorumlulukları Madde 100, ‘’Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Cumhuriyet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde and içer.’’ diyor:

"Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa ve yasalara bağlılıktan ayrılmayacağıma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim."

Her şeyde olduğu gibi, burada da bir kopyala-yapıştır bir yemin izlenimi ediniyorum yine. Zira, Atatürk ilkeleri dikkatimi çekiyor. Örneğin Cumhuriyetçilik. Cumhurbaşkanı andında hangi Cumhuriyetçilik kastediliyor? Cevabını ben bilmiyorum. Kastediş şekline göre de yorumların farklı yerlere çekilmesi müsait bir durum.

Sonra Milliyetçilik. Büyük Atatürk, milleti 1922’de “İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu. Üç buçuk senedir tamamen mîllet olarak yaşıyoruz” diyerek bu olguyu açık bir şekilde dile getirmişti. Yine Büyük Atatürk, Türk Milleti’ni: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”, “Türkiye halkı, ırken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey’ettir” diye tarif ediyordu.

Şimdi Büyük Atarürk’ün başta Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik anlayışları olmak üzere, tüm ilkelerini, KKTC’ye nasıl uyarlayacağız?

Her türlü bireysel yorumlara saygı duyulması gerekirse de, devletin en başındaki temsilcinin, yani Cumhurbaşkanı’nın, bireysel yorumdan uzak, ettiği yemin doğrultusunda bir pratik sergilemesi gerekmez mi?

Yoksa, farklı bir devlete ait olan Cumhurbaşkanı Andı da copy-paste kazasına mı kurban gitti? Nisan 2020’de oy Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacak bir vatandaş olarak, tartışmaya açılmaya muhtaç bir konu olarak görüyorum.

Yeniden, farklı bir şekilde anlatmaya çalışmakta fayda var. Konu Atatürk’e ya da O’nun ilke ve inkılaplarına sahip çıkma konusu değil. Konu, terimlerde ve tanımlarda, baş idarecinin nerede durduğu konusudur.

Ülke olmaktan, devlet olmaya, kanunlara ve nizamlara baktığımızda, copy-paste tarzında hayatlar yaşadığımız bir coğrafyada olduğumuz inkar edilemez.

Copy-paste tarzında değil mi sorunlarımız?

Copy-paste tarzında idare etmiyor muyuz her şeyi.

Sorun belki de copy-paste’i birilerinin çok seviyor olması…

Ta ki bundan sıkılıp ‘’delete’’ tuşuna basana kadar…

H. İlker İpekdal

0542 852 98 99