Adayarısının mahkemeye yolu düşecek olan vatandaşlarına naçizane bir iki tavsiyede bulunacağım. Bu tavsiyelerin hepsi tamamen tecrübeyle öğrenilmiş sonuçların eseri.

Geçmiş zamanlardan yazılarımı okuyanlar benim Kıbrıs’ın Kuzeyinde ayakları üzerinde duran bir sistemi ve sosyal yapıyı kurmadan hiçbir komşumuzla saygın ve eşit bir ilişki kuramayacağımıza olan derin inancımı bilirler. Bu sebeple ben “KKTC Batsın!” “Sahte devlet” politikaları yerine kendi kendine yetecek bir yapıyı nasıl kurgulayacağını, kendi iradesine nasıl sahip çıkacağını irdeleyen bir yaklaşımı benimsemişimdir her zaman. Yürüttüğüm mücadelelerde de hep kendi sorunlarını çözecek, içeride kendi çözümlerini bulacak yetkin bir insan topluluğuna dönüşecek adımları hem kendi aktivizmimde atmaya çalıştım hem de bu yönde sistemsel öneriler getirdim. Yaklaşımım bu olmasına rağmen “KKTC batsıncı” sol grubun içinden insanlarla enerjiyi harcayacağım yer konusunda ayrışşam da sonuçta söylemlerinin gittiği yerin adayarısında iyi bir sitem yaratma arayışı olduğuna naif şekilde inandım.

Sevgili okur, “KKTC Batsıncı”ların da Kıbrıs’ın Kuzeyinde iyi bir sistem yaratma arayışında olduklarına dair yanlış inançtan döneceğiniz yerin mahkemede seçeceğiniz avukatlarla mutlaka başlaması gerektiği konusunda sizleri uyarmam gerekiyor. “KKTC Batsıncı”ların gerçekliği aslında KKTC’nin batmasını istemeleri filan da değildir. KKTC’nin düzelmeden yozlaşmayla devam etmesinden elde ettikleri kar büyüktür, amaçları da siteme eleştirel görünürken batması değil sistemden elde ettikleri kar marjını arttırmaktır.

2012’den beri intihallerini açıkladığım sahte diplomalı birisinin bana karşı açtığı dava (benimle beraber davanın açıldığı bir diğer kişinin, konuyu konuştuğumuz TV’nin ve konunun yazıldığı gazetenin davaları diploma sahtecisinden özürleri ve sahte diploma araştırması için YÖDAK’tan benim yaptığım gibi talepte bulunmamaları sebepleri ile kapandı) hala sürmektedir. KKTC Yüksek Mahkeme başkanının dediğine göre bu davanın “birkaç ayda bitmesini engelleyen şey kötü avukat tutmuş olmamdan, ülkedeki iyi avukatları tercih etmemiş” olmamdandır. Halbuki durum hiç de öyle değildir. Seçilen avukat İnsan Hakları mahkemelerinde boy gösteren, KKTC Mahakeme sistemi içinde gene mahkeme başkanının deyimi ile “üzücü, sevdiğimiz kolladığımız bir arkadaşımızdır” dediği, etik komitelerde mi istersiniz, devlete ve Türkiye’ye karşı açılan davalarda boy boy başarılarının lanse edilmesini mi istersiniz, her mercide kabul edilen bir avukattır. Her ne kadar da yüksek mahkeme benim bir iki ayda açılırkenden kapanması gereken davamı yazdığı “layiha”yı (davayı açanların iddialarına karşı yazılan metin-istida) “kötü ve hatalı” bulsa da korunan kollanan bir avukattır. Mukayyit bile, söz konusu avukatın yaptığı ikinci vahim hatadan sonra bana imzalatmaya çalıştığı, casus filmlerinden fırlama yalan beyanı gördükten sonra “aman ben sizin yerinizde olsam bu avukatı hemen bırakırım!” demiş olsa da, mahkemenin hiçbir mercii, ve ne de Barolar Birliği yaptığım resmi şikayetlerle ilgilenmiştir. Avukat da ortalıklarda gezip “o şikayetten bir şey çıkmaz, bana bir şey olmaz” deyip durmaktadır.

En asli vazifesi, Kıbrıs’ın Kuzeyi tanınmadığı için mahkemelerindeki her insan hakkı ihlalini şikayet için Türkiye’yi dava etmek olan “KKTC Batsıncı” avukat, kim bilir belki mesleğini bu yönde icra ettiğinden takdir edilmektedir. Başına hiçbir şey gelemeyeceği kibrinin başka bir açıklaması olabilir mi?

Benim gibi naif, fikrilerinin meslek etik değerlerine gölge düşürmeyeceğini düşünen müvekkiller için “KKTC Batsıncı” avukatlarla çalışmanın ne vahim sonuçları vardır bilir misiniz?

KKTC devam ettiği, kendi mücadelesini veren bir insan grubunun içinde yaşadığı toplumu kendi gayretleri ile daha iyiye götürdüğü bir düzene ideolojisi gereği inanmayan bir avukatın nasıl bir yaklaşımla hukukçu olacağı ile ilgili düşünelim:

İdeolojisi veya çıkarları gereği, KKTC mahkemeleri içerisinden sistemsel herhangi bir sorunu çözmenin KKTC’yi güçlendireceğini düşünüyorsa, böyle bir mücadeleye gönülden profesyonel etik standartlarını uygular mı?

Benim meselem KKTC üniversitelerinin kalitesiydi. KKTC üniversitelerinin kaliteleri yükselirse, bilimsel çalışmalar artarsa, KKTC’nin kendi kendine yeter mekanizmaları oluşturacak sosyal alt yapıyı oluşturmasına giden yolu açacak herhangi bir mücadelenin katılımcısı olmak ister mi?

“KKTC Batsıncı”lıktan dünyanın davasını alan, esas kazancı buna dayanan bir avukat, mahkeme sisteminin tıkırında gitmesini mi ister, İnsan Hakları Mahkemesi yollarının açılması için gereken her türlü sistemsel çarpıklığın aracısı mı olur?

Burada yazılanlara esefle karşı çıkacak olanlara: “Omuzlar omuzlara sarılsın”, tıpkı faşizmin gerektirdiği gibi toparlanın, bir yumru olun. Önden yaygarayı koparın bu yazılanlara karşı. Ama sonunda iş kendinizle ilgili o mahkemenin bahçesinden giremeye geldiğinde, KKTC Batsıncılardan uzakta durun. Omuz omuza toparlanmak ve bağırışmak beraberce sistemi devam ettirirken deşarj eder, ama biliniz ki mahkemelerde o tip temsiliyet cebinizi boşaltır, size yapılan adaletsizlikleri arttırır. Ona da hiçbirinizin gönlü el vermez.

Son bir soru daha soralım: Bu “KKTC Batsıncı”ları bunca destekleyen mahkeme sistemi bize ne söylemektedir?