2004 yılının Mart ayı sonlarına kadar yoğun bir biçimde yürütülen görüşmelerin sonucunda adanın iki tarafında halkoyuna sunulmak üzere plana son şekli verildi.

Annan planı toplumların kendi kaderini tayin (Self Determinatıon )hakkı olarak Türk ve Rum halklarının onayına sunuluyordu.

Türk tarafında haftalarca süren gösteriler Rum tarafında tam olarak karşılığını bulmasada uluslararası gözlemciler refernadumun her iki taraftanda onay alacağına inanıyorlardı.

Açıkça söylemek gerekirse İnönü meydanında 80 bini aşkın kalabalığı görünce bizde öyle sanmıştık. Bunun yanında Türkiyenin desteği ve refernaduma evet denilmesinin herhalukarda Türk tarafına birçok avantaj sağlayacağı yönündeki telkinleri Türk halkının plana daha çok inanmasını sağlamıştı.

Planın 31 Mart 2004 tarihli son metni, özetle iki eşit kurucu devletten oluşan bir federal Kıbrıs Cumhuriyeti öngörüyordu. Buna göre federal hükümetin anayasasının yanısıra iki bölgenin de kendi anayasaları olacaktı.

Devlet başkanı ve başkan yardımcısı iki ayrı halkın temsilcilerinden seçilecek ve bu kişiler 12 aylık görev süresinin ardından makamlarını birbirlerine devredeceklerdi.

İki kamaralı meclisin parlamento kanadı çoğunluğa göre seçilirken senatoda Rum ve Türkler eşit sayıda temsil edileceklerdi.

Meclis’te karar alımında senatoda iki toplumun da belli oranda müspet oyu gerekli olacaktı.

İki kurucu devlet arasındaki sorunları da çözecek olan ülkenin yüksek mahkemesinde ise eşit sayıda Türk ve Rum üyelerin yanısıra yabancı üyeler de bulunacaktı.

Türkiye, adadaki askeri varlığını en geç 2018 yılına kadar tamamen geri çekecek, ayrıca Türklerin yaşadığı çok sayıda köy kademeli olarak Rum yönetimine bırakılacaktı.

Açıkçası Rumlarla ortak bir devleti paylaşmak ,birlikte 1974 de öncesinde olduğu gibi içiçe yaşamak , AB hukuku içerisine girmek kendi oturduğumuz konutun ,ekip biçtiğimiz tarlanın en çok 3 yıl içinde Rumlara verilecek olması kaygısının önüne geçmişti.

Plan, 24 Nisan 2004 günü KKTC ve GKRY’de referanduma sunuldu.

İki tarafta da yüzde 88’e yakın katılımın olduğu referandumda Kıbrıslı Türklerin yaklaşık yüzde 65’i Annan Plan için “evet” oyu kullanırken Rumların yüzde 76’sı plana “hayır” dedi.

Böylece beş yılı aşkın süredir devam eden müzakereler sonuçsuz kaldı ve Kıbrıs Cumhuriyeti 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye resmen üye oldu.

Kıbrıslı Türklere ne mi oldu?

Referandumdan sonra AB, Kıbrıslı Türklere hukuk, ticaret, sağlık, gıda, enerji ve çevre gibi alanlarda gerekli standartların yakalanması için maddi destek sağlamasına ve öğrenci ile öğretmenlere AB üyesi ülkelerde eğitim imkânı tanımasına karşın Kıbrıslı Türkler bu alanlarda asıl desteği Türkiye’den almaya devam etti. Ayrıca her ne kadar özel sektörün desteklenmesi için AB’nin yaptığı birtakım çalışmalar olsa da küresel ekonomiden tecrit edilmiş olan KKTC’de özel sektör yeterli ticari alanı bulamamaya ve gençler için devlet kurumlarında çalışmak dışında ciddi bir seçenek ortaya çıkmamaya devam etti. Dolayısıyla devlet dışında iş imkanı bulamayan kalifiye gençler Türkiye’ye ve başka ülkelere göç etmeyi tercih ettiler.

Andreas Parashos 11 Nisan 2021 de Güneyde Rum Fileleftheros Gazetesinde ve Gazettada yayınlanan ‘’Tarihin tırnakları ve Annan Planında Kaybettiklerimiz ‘’adlı köşe yazısında Annan planı ve yaşananlar ile ilgili şöyle diyordu;

''Biz bu ülkede sadece işimize geldiği zaman şairlere atıfta bulunduğumuz için de, 7 Nisan’da 17. yılını tamamlayan Tassos Papadopulos’un “Hayır”ıyla neler kaybettiğimizi görmek için bugün “tarihin tırnaklarını kesmeye” çalışacağım.

Gözlerinde yaşlarla, o pek görkemli “Uluslararası kabul görmüş bir devlet aldım. Uluslararası alanda konuşma hakkı olmayan ve bir vasiye gereksinim duyan bir Toplum teslim etmeyeceğim” sözleriyle Papadopulos Kıbrıslı Rumlara Annan planını reddetme çağrısında bulunmuştu. Aynı Papadopulos Miloseviç’le işbirliği yaparak Sırp halkının milyonlarının çalınmasına ortaklık etmişti.

Adamızın işgal altındaki kuzey kesiminin insan kayıplarını, kayıp mallarını ve güzelliklerini hesaba katmayanların masrafsız konuşmalarında ve şaşaalı analizlerinde, bir “Hayır”, “Evet” demiş olduğumuz takdirde nelere sahip olacağımızı düşündüğümüzde ancak siyasi saflık olarak nitelendirilebilir.

Maraş ve Kokkina bizim olacaktı. Athienou, Mammari, Pila ve Troulli’nin bugün işgal altındaki bölümleri. Agios Nikolaos, Petrofani, Selemani, Varişa, Ahna, Petra, Lefke Agios Georgios, Galini, Lutro, Piroi ve Timbu… Ta baştan.

1 Mayıs 2006’dan itibaren Aheritu, Ammadion, Avlona, Kalopsida, Kondea, Limniti, Lisi, Makrasika ve Kserovouno’nun iadesine başlanacaktı.

1 Ekim 2006’dan itibaren Gerolakkos, Kato ve Pano Zodya, Mia Milia ve Maraş’ın kuzeybatı kesimi sakinleri geri dönecekti. 2007’nin yılbaşından itibaren Morfu ve köylerinin sakinleri, Aya Marina, Ayios Ermolaos, Ayios Vassilios, Ağridaki, Arğaki, Aşa, Asomatos, Vatili, Filia, Gaidouras, Kalo Horyo, Karavostasi, Karpaşa, Katokopya, Kondmenos, Kormacit, Kira, Larnaka Laptası, Mirtu, Nikitas, Pentaya, Potamos tu Kambu, Morfou Prastio’su, Mağusa Prastio’su, Pirga, Sisklipos ve Skilloura sakinleri köylerine geri dönecekti.

Geriye kalan 900 Yunan askeriyle 600 Türk askeri en son 2019’da adayı terk edecekti.

Zaman ne kadar hızlı geçiyor sahi ve onunla birlikte kabul edilemez olarak adlandırılan planların reddedilmesiyle, şehirler, köyler, mülkler ve özellikle insanlar ne kadar hızlı yok oluyor.

Planı reddedenlerse ülkeyi yönetmeye devam ederek kontrolsüz bir şekilde ve kimse onlara dokunamadan servetlerine servet katıyor.

Miloseviç skandalını Kıbrıs’ın varlıklı orta sınıfının kan kaybına neden olan borsa skandalının takip ettiğini bu noktada hatırlatırım.

Sonra, Kıbrıs olarak yaptığımız ve gişe rekorları kıran Çamaşırhane filmine konuk olan kara para aklama geldi. Ardından yüksek politik denetim ve Kıbrıs bankalarında korunaklı bir liman bulan oligark Rus-Ukraynalı işadamlarıyla bağlantıları olan golden boys oyunu geldi.

Sonra Cumhurbaşkanının yakınlarının dahi paralarını yurt dışına kaçırdığı tıraşlama geldi. Büyük final, hâlâ devam eden 10 milyarlık “altın pasaport” skandalı… Araştırma komitesinin ilgili çalışmaları halen sürüyor!

Bu koşullarda Kıbrıs sorununun çözülmesini niye istesinler ki? Tassos Papadopulos 6.7.2005 tarihinde “Annan Planı’nın yeni bir müzakere turu için temel oluşturabileceğine inanıyoruz, çünkü ilk önce önemli ölçüde iyileştirilmiş ve değiştirilmiş olacaktır” demişti.

Diplomatik ofisinin yöneticisi Tassos Conis ise 13 Kasım 2005’te “F” a şunları söyledi: “Planın müzakerenin temeli olduğu ne anlama gelir? Bu, diğer tarafla birlikte Plan metnini görmek ve anlaşmanın mümkün olduğu noktalarda değişiklikler yapmak için masaya oturacağız demekse eğer, bu durumda da kapana kısılmamak imkansız olur.

Öncelikle bu zemini kabul etmekle, uluslararası topluma Annan Planı ile ilgili sorunumuzun ciddi olmadığı ve bu nedenle onu reddetmekle yanlış yaptığımız izlenimini yaratacağız ki bu durumda da bizden sadece birkaç küçük talebimizin olmasını bekleyecekler» .

Ertesi gün Tassos, Cionis’in izinden gitti: “Şu anda müzakerelerin yeniden başlaması ihtimali yok ve bu nedenle Kıbrıs Rum tarafının tam olarak ne istediği kamuoyuna söylenmemelidir” dedi.

İşte bugün Nikos Anastasiadis de tam aynısını yapıyor. Tassos’u taklit ediyor. Tassos Kıbrıs sorunuyla ilgili tüm tarafların bulunduğu İsviçre’nin Burgenştok kentinde sadece müzakere etmemekle kalmadı, kalkıp ülke lideri olarak AB zirvesine katılmak için toplantıdan ayrıldı. Öte yandan “hafif bir hayır” diyen Hristofyas, Tassos’un Annan planını yeniden müzakere edeceğini ve onu sağlamlaştıracağını ilan ediyordu!

Referandumdan altı ay sonra, Hristofyas’ı gerçeğe döndüren yine Tassos’un kendisi oldu. 11.10.2004’te Finlandiya’daki “Paasikivi” örgütünün etkinliğinde yaptığı konuşmada, mevcut durumun herkes için en iyi ikinci çözüm olduğunu” söyledi. 17 yıl sonra, Nikos Anastasiadis’in iki devletli çözüme rıza göstermesiyle tarihin tırnakları Kıbrıs Cumhuriyeti’ni boğacak kadar uzadı.

Tassos Papadopulos tarafından devralınan devleti Anastasiadis’in, çocuklarımıza bir topluma çevirerek devredeceğine dair en ufak bir kuşkum kalmadı.

Çünkü deyimin de dediği gibi parayı sevenler çok oldu ama hiçbiri Kıbrıs Cumhuriyetini sevmedi… ''

Son söz olarak Gkafkos Kleridis My Deposition’’ ifadem’’ adli kitabından bir alıntı ile bitirelim;

''Makarios 1959 Zurih ve Londra anlaşmalarını kabul etmekle yeminine ihanet ederek Enosis’in önünü kapatmıştır.''

Glafkos Kleridis

Devam edecek……