Ahlaksız olmak, cehaleti geliştiren bir süreçtir. O ahlaksızlığın içinden çıkan ise ya hain olur yada canavar ve çıkarcı bir asalak.
‘’Depremden Korkmuyoruz’’ kitabımı yazarken kitabın giriş kısmına Ahlâk nedir? Nasıl güzel ahlâklı olunur?diye bir bölüm eklemiş toplumsal alanlarda uyulması gereken bazı ahlâk kuralları şunlardır diyede ek yapmıştım.
Maksat nasıl ahlaklı olunuru hatırlatmaktı.
Sonrada depremi yıkılan binaları korunma yöntemlerini anlatmıştım.
Çünkü şu çok açıktı ki depremde yıkılan binalar altında kalan canların müsebbibi çürük binalar değil ,bu binaların yapılmasına göz yuman ahlaksızlardı.
Ve gelelim ülkemize .
Son yıllarda daha bir hızla artan ahlaki çöküntü yaşıyoruz.
Bunların çok değişik nedenleri olduğu malum. Fakat en başta gelen birkaç nedeni aile içi değer aktarımının azalması, okullarda karakter eğitimi ve etik bilincinin geri plana düşmesi, sahip olma arzusunun “ahlak”ın önüne geçmesi ve tabii ki toplumda yapanın yanına kalması.
Devlet malı deniz yemeyen domuz misali özellikle kamu makamlarında ortaya çıkan sosyal medyaya da yansıyan yolsuzluklar bu ahlaki çöküntünün sonuçları.
Peki buna dur demesi gerekenler kimler?
KKTC Anayasası’nın 110. Maddesi şöyle diyor;
Her bakan, başbakana karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur.
Bu ne demek ;
Bakan bulunduğu kurumda yapılan yolsuzluktan,zimmete geçirilen paralardan,israftan sorumludur demek.
Peki ilgili bakan bu konuda bir çalışma yapmıyorsa veya gözyumuyorsa kim yada kimler devreye girmeli?
Anayasanın Üstünlüğü ve Bağlayıcılığı Madde 7 ‘de bu görevi mecliste görev yapan 50 milletvekili ile yargı organlarına başsavcı ve savcılara veriyor.
Ahlaklı ve namuslu olmanın birinci temeli toplumları yöneten devlet sistemlerine bağlıdır. Devletler ne kadar açık, şeffaf, temiz ve dürüst olurlarsa, birey ve toplumlarda o kadar temiz, dürüst ve ahlaklı olurlar.
Çaldı, ama yaptı anlayışı, iktisatta da Corruption teori (yolsuzluk teorisi) olarak geçer. Bu teoriye göre, yolsuzluk yapsa da iş yapan siyasetçiyi toplumun hoş görme eğilimi varmış.
Örnekleri bizde de çokça var.
Yani bugün ülkede şikayet ettiğimiz usulsüzlüklerinyolsuzlukların ahlaksızlıkların sebebi aslında biziz diyor.Yada çoğunluğumuz bu şekilde.
Sıfır servetle siyasete başlayıp daha sonra servetinin hesabını bilmeyenler, siyasi arenada namuslulardan daha başarılı oldukları sürece, yolsuzluğu önlemek imkânı olmayacağını söyleyebilirim.
Önce siyasette yolsuzluğun önünü kesmek gerekiyor.Bu da toplumun eğitim, kültür ve bilinç düzeyini yükseltmek farkındalığını artırmakla olacağı açık.
Hani çok eğitimli ve yüksek kültür düzeyine sahip olduğumuz söyleniyor ya.Aslında o konudada sınıfta kaldığımız ortada.
Eğitim ve kültür düzeyi yüksek olan toplumlarda, yolsuzluğa karşı toplumsal tepkiler daha yüksek olur.Bizde ne yazık ki menfaatler toplumun büyük bir bölümünü esiri etmiş durumda.
“Pek çok din vardır, fakat sadece tek ahlak vardır.” Demiş John RUSKİN.
Bugün bakıyoruzda hergün basına yansıyan yolsuzlularla mücadele etmesi gerekenler sinda gülle geçsin modundan öteye gidemiyor.
Birkaç cesur yürek olmasa memlekette ne olup bittiğinden haberdar olmayacak vatandaşın vergilerinin nasıl çarçur edildiğinden tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerden kamu malını ipotek gösterip bankalardan borç üstüne borç alanlardan .Neticede geleceğimizi çalanlardan bi haber olacağız.
Yolsuzluğa göz yuman bir toplum, aynı zamanda o yolsuzluğa iştirak etmiş demektir.
Ahlaksızlığı görmezden gelip bunu kişisel menfaatlerinin ardına gizleyenler de toplumda ahlaksızlığın yerleşmesinin suçlularıdır.
Bu gibiler topluma karşı, daha da önemlisi ailesine ve çocuklarına karşı olan görev ve sorumluluklarını ihmal etmişler demektir.
Sosyal medyada sahte diploma yolsuzluğu ile adı anılan bir şahsın mahkemeye sevk edildiği haberi üzerine bazı kesimlerin kendisine destek vermesi üstelikte bunu aleni sosyal medyadan paylaşmaları yaşadığımız çürümüşlüğün ve ahlaksızlığın en açık göstergesidir.
İdarenin başındaki birçok kişiye yöneltilen rüşvet suçlamalarına muhattapları tarafından cevap verilemiyor olması ise bir başka çürümüşlük ve ahlaksızlık örneği.
Toplum, tepeden tırnağa yolsuzluk dalgasının içine dalmışsa, bu durumda, hayatın genelinde yolsuzluk hâkim bir faktör olarak ortaya çıkar.
Her yanlış iş, her yanlış davranış ahlâksızlığın ürünüdür, cinayetler,uyuşturucu ticareteti, gasp, rüşvet alıp vermeler, haksız para ve mülk edinmeler, bunlara göz yummalar, şantaj, iftira, yalan dolan, dolandırıcılık, liyakatsizlik, işi liyakatli kişilere vermeme, kendi çevresi adına taraf tutma, kamu malını içetme, zimmetine geçirme, eziyet etme , hepsi ahlâksızlıktır.
Çağdaş İslâm düşüncesinin önemli temsilcilerinden El Attas, yolsuzlukla mücadelede kanunî ve idarî tedbirlerin tek başlarına yeterli olmadığını örneklendirerek, bunun ötesinde, yönetici sınıfın tutarlı bir ahlâk anlayışına muhtaç olduğumuzu vurguluyor.
Ona göre, ahlâkî bakımdan olgun yeterli sayıda insanın desteği olmaksızın, yolsuzluklarla başa çıkmak için girişilen her çaba sonuçsuz kalmağa mahkûmdur.
Daha net söylemek gerekirse ''Ahlaklılarında en az Ahlaksızlar kadar cesur olması gerekmektedir.''
Bugün yaşadıklarımıza bakınca utanılması ve ders alınması gereken bir not aslında.
Kadroyu değil zihniyeti değiştirmek gerek. Yoksa toklar gidip açlar gelir,ahlaksızlık artar ve rüşvet çarkında doyma yarışı sürer, gider.
Sonuç olarak Kıbrıs Türk halkı bugünlerde büyük bir sınavdan geçiyor;
Ahlak sınavı.
Başarılı olursak rüşvet, dolandırıcılık,uyuşturucu, cinayet, iftira ,liyakatsizlik,şantaj kamu malını içetme biter.Millet kazanır.