Rumlar hep Türkiyenin Kıbrısta yasa dışı bulunduğundan burada işgalci olduğundan bahseder durur.Rum liderliği hertürlü demeç ve yayınınıda bunun üzerinden yapar.
İşin ilginç tarafı uluslararası toplumuda buna inandırır.Daha doğrusu inanmak isteyenleri!
Rum tarafının yaptığı aslında bir algı oyunudur. Maksat kendi hatalarını örtmek ve hukuk tanımazlığını gözden kaçırmaktır.
Psikolojide de bunun adı vardır.
" Yansıtma’’.
Bu Psikopatalojide paranoya ile birilkte anılan bir savunma mekanizmasıymış.
Anlayacağınız bir tür davranış bozukluğu ve ruhsal rahatsızlık yani.
İnsanda duygu, düşünce, algı ve karar verme yetisinin sağlıksızlaşmasıyla ortaya çıktığınıda ekleyelim.
Şimdi bu algı oyunundan biran için kurtulup şu soruyu kendimize soralım ;
Rumların AB üyeliği 1959 Londra ve Zürih Anlaşmalarına, 1960 Garanti Anlaşması’na ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı değil mi?
Kıbrıslı Rumları AB’i içine alırken AB’nin temel prensipleri ihlal edilmemiş midir?
Biraz geçmişe gidelim ve hatırlayalım.
Öyle ya Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür
1990 yılında GKRY, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adıyla AB’ye üye olmak için başvurdu.
1993 yılında, Avrupa Komisyonu, bu başvuru hakkında olumlu görüş belirten bir rapor yayınladı.
Bu dönemde AB Komisyonu, Kıbrıs Rum otoritelerinin tüm Ada veya tüm Ada nüfusu adına konuşmaya yetkisi olmadığı yönündeki
Kıbrıslı Türklerin itirazını da reddetti.
Halbuki Kıbrıs Anayasanın ve kuruluş anlaşmasının değiştirilemez maddeleri her iki topluma da veto hakkı veriyordu.
Dikkate alınmadı.
Bu arada,
AB Komisyonu’nun 30 Haziran 1993 tarihinde hazırladığı görüşte, GKRY’nin üyeliği ile Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabaları arasında bir bağlantı kurulmuş ve; “.... çözüm yönünde bir ilerleme kaydedilmemesi halinde, iki tarafın tutumları göz önünde bulundurularak, Kıbrıs’ın AB üyeliğinin 1995 yılında yeniden değerlendirilmesi ...” öngörülmüştü. Ancak, AB söz konusu değerlendirmeyide yapmadı.
Bu durumlara karşın AB Komisyonu’nun hazırlamış olduğu görüşün sizce tarafsız ölçütlere dayandığını söyleyebilirmisiniz?
Kısaca, Ada’daki her iki toplum da Kıbrıs’ın uluslar arası örgüt üyeliğine karşı ayrı ayrı veto hakkına sahipti .
Taraflar bu veto hakkını ancak Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte taraf ya da üye olmadıkları uluslar arası örgütlere üyelik için
kullanabileceklerdi
AB’ de işte böyle örgütlerden bir tanesidir.
Görülüyorki Kıbrıs’ın uluslararası organizasyonlara üyeliğine ancak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddelerinde düzenlenen iki
şarttan bir tanesi karşılanırsa izin verilebilirdi.
Birinci şart Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte uluslararası örgütün üyesi olması.
Bu şartlar BM, Dünya Sağlık Örgütü ve UTB için sağlanmıştır.
Bunlar için bir problem yoktur.
Ancak bir diğer şart vardır ki o da GKRY’nin AB üyeliğini yasadışı kılmaktadır.
Bu da, Kıbrıs’ın, Türkiye’nin üye olmadığı AB’ye katılma kararına karşı, Kıbrıs Türk Toplumunun yasal veto hakkına sahip olmasıdır. İşte
GKRY’nin AB üyeliği sırasında Kıbrıslı Türklerin bu vetosu da dikkate alınmamıştır.
AB’nin “komşularıyla problemli olan (sınır sorunları olan) ülkelerin AB’ye üye olamayacağı” birliğin kurucu ilkeleri kuralıda çiğnenen bir başka hukuk dışılıktır.
Bugüne geldiğimizde sorunlu ülke Rum tarafı hala AB ‘ne tehditler savurmaya ve sorun yaratmaya devam ediyor.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis Türkiyenin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz çalışmalarını durdurmasını, Türk tarafının Maraş
açılımına son vermesini KKTC’nin ve Türkiyenin iki devletli çözüm önerisinden vazgeçmesini aksi takdirde Haziran ayında AB-Türkiye
ilişkilerinin ele alınacağı AB Zirvesi toplantısını veto edeceğini söylüyor.
Son söz olarak dervişin fikri neyse zikride odur dedirten GKRY Lideri Glafkos Klerides’in ve Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’in açıklamaları ile bitirelim.
Glafkos Klerides 3 Haziran 1997 tarihli Rum basınına yansıyan demecinde şöyle demiştir “Cumhuriyet’in AB üyeliği, hedefi doğrultusunda
atılmış tamamen kozmetik bir adımdır.”
Ve yine, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis Rumların AB’ye katılım sözleşmesinin imzalanmasının hemen ardından 18 Nisan’da Kıbrıs
Rum Kesimi’ni ziyaretinde şu sözlerle AB üyeliğinden ne beklediğini açıkça ortaya koymuştur. “Enosis’i başardık”