Covid-19 salgını karşısında sağlık alanında mücadele sona ererken Hükümet ve Kıbrıs Türk toplumunun ikinci sınavı ve daha zor geçeceği şimdiden belli olan ekonomik mücadelesi sürmekte.

Ülke ekonomisine yön veren iki ana alandan biri olan yükseköğretim diğer bir ifade ile Kuzey Kıbrıs üniversitelerinde endişeli bekleyiş sürmekte.

Eylül ayında ülke üniversitelerini ne bekliyor sorusunun cevabını bilen yok.

Tam bir muamma, tam bir belirsizlik hakim yükseköğretim alanına.

Yükseköğretim alanına dair alınacak tedbirlerin neler olduğu ve çalışmaların ne noktada olduğu ise üniversiteler tarafından yakından takip edilmekte.

Ancak her şeye rağmen, 2020 yılı eğitim’de özellikle de yükseköğretim alanında kayıp yıl mı olacak kaygıları ülke üniversitelerini teslim almış durumda.

Olağanüstü zamanlarda olağanüstü kararların alınması gerekliliği bir yana ülke yükseköğretim alanının koronavirüs salgınının yaratacağı ekonomik buhranı en az zarar ile geride bırakması için tüm kesimlere, özellikle Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile YÖDAK’a önemli görevler düşmekte.

Ve görevden öte ilgili tüm kesimlerden beklenen ülke ekonomisine karşı bir ödev ve toplumsal bir sorumluluk ile uyumlu hareket etmeleri.

Memleket dediğimiz bu topraklara yabancılaşan yöneticilerin ülke sorunlarına ne çare ne de merhem olabileceğini düşünmek ise tam bir saflık hatta kendi kendini kandırmaktan başka bir şey değil.  

Yükseköğretim alanının en az zarar ile yaşanan süreci geride bırakmasının ekonomik yanından öte stratejik önemini de asla unutulmamalı.

Ve unutulmamalı ki, Covid-19 salgını sonrası gibi yaşanan olağanüstü dönemlerde Devlet ve kurumlarını yönetenlerin görevleri cezalandırmaktan öte, varsa eğer eksik ve yanlışları düzelterek üniversitelere yardımcı olmak olmalı.

Ve tüm üniversitelerimizi korumak, birincil görev olmalı.

Özellikle de yaşanan böylesi olağanüstü zamanlarda.

Çünkü olağanüstü zamanlar, Devlet ve insan için tarihsel görev ve sorumlulukları da dayatmakta.

Covit-19 salgını sonrasında durma noktasına gelen turizm sektörü “sihirli değneği ile perisi”ni beklerken Kuzey Kıbrıs’ın diğer ana lokomotif alanı olan yükseköğretim ise aslında “Godot’yu Beklemekte.” *

Turizm sektöründe olduğu gibi yükseköğretim alanı da kaderine direnmekte.

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile YÖDAK’ın bir takım kararları ve eylemleri olmak ile birlikte yükseköğretim alanındaki belirsizlik ve endişe sürmekte.

KKTC üniversitelerinde eğitimlerini sürdüren TC ve üçüncü dünya ülke uyruklu öğrencilerin ne kadarının geri döneceği tam bir muamma.

Ve bu konuda da alınan önlemler, atılan adımlar ve bir yol haritasından yoksun yükseköğretim alanı.

Dün, yeni öğrenci sayılarının artması ile ekonominin lokomotif alanlarından biri olan yükseköğretim alanında bugün, mevcut öğrenci sayılarının korunamayacak olmasının yaratacağı tehlikeler çok uzağımızda değil.

Ekonomiye doğrudan olumsuz etkileri ile darbe vuracak böylesi bir olgunun gerçekleşme ihtimalinden “bencilce ticari hesaplar” yapanların varlığı ve “eylemsizlik” üzerindeki yönlendirmeleri de ayrıca unutulmaması gereken bir siyaset kurumunu esir alan bir sorunsal.

Ve turizm sektöründe olduğu gibi, “güvenli bölge” ve “öğrenci dostu Kuzey Kıbrıs” algısı ile KKTC Üniversitelerinin olası öğrenci kayıplarının önüne geçilmesine yönelik henüz adım atan ve yol haritasını planlayan resmi otorite yok.

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile YÖDAK işbirliğinin “Devlet ciddiyeti ve sorumluluğuna” yakışır şekilde sağlanmaması da ayrı bir utanç tablosu olarak vicdanlarda yerini alırken yükseköğretim alanını kaderine terk edilmişlik algısı teslim almakta.

Yük ve sorumluluk turizm sektöründe yatırımcının omzunda olduğu gibi yükseköğretim alanında da çıkış yolu, üniversitelerin ortak akıl çerçevesinde birlikte hareket etme erdemini göstermesinde.

Ve ne yazık ki, turizm sektörü “perisinin” yolunu gözlerken , yükseköğretim alanı “Godot’yu Beklemekte.”

Covid-19 salgını sonrası üniversitelerimizi bekleyen tehlikeler, yalnız bırakılmışlık duygusu, plansızlık ve eylemsizliğin esiri olan topluma yabancılaşmış fildişi kulelerde yaşayan yöneticiler.

*Godot’yu Beklerken : Samuel Beckett tarafından 1949 yılında yazılan Godot'yu Beklerken “absürt tiyatro”nun ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir. Kendi eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya "şeyi" beklemelerini konu alan en önemli tiyatro yapıtlarından biri olan eserde, Vladimir ve Estragon’un kurtarılmak için sonu gelmeyen ve anlamsız bir bekleyişi anlatılmakta.

Editör: TE Bilisim