Uluslar arası ambargoların haksızlığı altında yıllarca Akdeniz’in ortasında siyasal ve ekonomik var olma mücadelesini sürdürmeye devam eden Kıbrıs Türk ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri tartışmasız yükseköğretim alanı.

Yükseköğretim alanının öznesi olan üniversiteler, yükseköğretimde devlet politikasının olmamasını bedelini “kendi yağları ile kendi ciğerlerini kavurarak” ödemekte.

Anavatan Türkiye Cumhuriyetinin ülkenin en dinamik alanları olan turizm ve yükseköğretime verdiği maddi teşvikler ve manevi destekleri ile birçok zorluğun aşıldığı da bir gerçek.

Fakat yükseköğretim alanında artık partiler üstü devlet politikasının oluşturulması ve bu konuda tüm paydaşlar ile birlikte ortak akıl çerçevesinde partiler üstü bir yol haritasının hayata geçirilmesi gerekmekte.

Çünkü, yükseköğretimde devlet politikası olmadıkça üniversiteler siyasetin gölgesinde kalmaya mahkum.

Yükseköğretim alanı ve üniversiteler daha fazla siyasetin insafına bırakılmamalı.

Siyasetin yükseköğretim alanı ve üniversiteler üzerindeki gölgesinden zaman zaman gerek üniversitelerin gerekse politikacıların faydalandığı da acıdır ki bir ülke gerçeği.

Günü kurtaracak küçük kazançlar adına zemin oluşturan böylesi bir partiler üstü devlet politikasının yoksunluğunun ise daha fazla devam etmesinin en önemli sonucu yükseköğretim alanının küçülmesi ve daralacak olmasından başka bir şey değil.

Bugün “şehir ekonomilerini” ile birlikte ulusal ekonomiyi ayakta tutan stratejik sektörlerden birinin yükseköğretim alanı ve üniversiteler olduğu unutulmamalı.

Ve bugüne kadar siyaset ile üniversitelerin karşılıklı olan ve daha çok “günü kurtarmaya yönelik çıkar” ilişkileri artık sona ermeli.

Elbette böylesi bir ilişkisinin az da olsa olumlu yanları olmakla birlikte sürdürülebilir olmadığı da ortada.

Siyaset dünyası üniversiteleri ve yükseköğretim alanını politik olarak nemalanacak bir dinamik olarak artık görmekten vazgeçmeli.

Yükseköğretim alanının öznesi üniversiteler ise siyaset dünyasını, öznel sorunlarını diğer üniversitelerin zararına da olacak olsa da çözen bir ağlama duvarı olarak görmekten vazgeçmeli.

Karşılıklı bir çıkar ilişkilerin belirlediği yanlış bir yol haritası artık devam etmemeli.

Siyasetin üniversiteler üzerinde gölgesinin devam etmesinin yükseköğretim alanına faydadan çok zararı olduğunu kabul etmek zorundayız.

Devletin söz sahibi olduğu üniversiteleri Hükümetlerin “arpalık” olarak kullandığı gerçeğinin her iktidar değişikliği ile daha da kalıcı hale gelmesi ise “yükseköğretim alanının” diğer bir büyük sorunu.

Yükseköğretim alanının “patronu olma” kavgaları ile de resmi yapıların yaşadığı yetki karmaşaları ve kargaşaları ile Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile YÖDAK arasında oluşan iki başlılığına ! üniversitelerin sorunlarına kalıcı çözümler ortaya koymaktan uzak olduğu da ortada.

Yükseköğretim alanı özelinde diğer tüm sektör ve alanlara da hakim olan çarpık yapılaşmaları ve kaygan zeminleri ortadan kaldırmada daha basit bir ifade ile mutfağımız temizlemek için ortaya irade koyma becerisini gösterememenin olası sonuçlarını görmek zorundayız.

Güney Kıbrıs’ın engelleme politikaları ve insanlık dışı ambargoların gölgesine sığınarak bahaneler üzerinden mevcut durumu meşrulaştırmak ise geleceğe ihanet ile eşdeğer.

Siyaset yükseköğretim alanı ve üniversiteler üzerinden gölgesinden vazgeçme becerisini göstermek zorunluluğunda iken üniversiteler ise yükseköğretim alanında partiler üstü devlet politikasının oluşması için ortak akılda buluşma olgunluğunu göstermek zorunda.

Amaç günü kurtarmak olmamalı, gaye geleceği sağlam temeller ile siyasetin popülist çıkarlarından bağımsız kurmak olmalı.

Editör: TE Bilisim