“Elbette dokunulmazlık meselesi bir tabu değildir.Bir kere olaya öyle bakmak gerekir. Sonuçta milletvekillerimizi halkımız seçer, Meclis’e gönderir ve milletvekillerinden yasama çerçevesinde belli bir eksende de olsa iş yapmalarını beklemektedir”…

“Aslında bizim dokunulmazlık dediğimiz olay kesinlikle bir tabu değildir. Biz milletvekilleri de kendi yaşamlarımızda, hayatlarımızda dokunulmazlığın tabu olmamasından yola çıkarak, dokunulmazlık meselesine gerek duymadan hayatımıza devam edebiliriz. Bunu kendimiz oto kontrol mekanizmasıyla da sağlayabiliriz. O yüzden bizim aslında yasaları uygulama noktasında çok daha titiz, çok daha ince ayrıntılara da dikkat ederek, davranma zorunluluğumuz var. Sonuçta toplumun önünde birer örneğiz”…

“Dokunulmazlık kaldırılsın, kaldırılmasın şeklinde tartışmak yerine aslında daha doğru noktalara ulaşmak için varolana bakmakta fayda var. Dokunulmazlık meselesi, kürsü dokunulmazlığı ile alakalı bir konudur. Onun dışında yasalar karşısında sadece ağır cezalara yol açabilecek bir takım suçlar var ise dokunulmazlıkla alakalı bir ilişkilendirme mevcuttur. O yüzden Meclis’in iç tüzüğüne ve yasalara da girmiş bu konu eğer savcılık tarafından belli bir dosya şeklinde istinat ediliyorsa herhangi bir milletvekilimiz için Meclis’e düşen görev sadece iç tüzüğe göre hareket etmektir”…
“Meclis yönetimi Savcılığın yürütmekte olduğu soruşturmayla, bu soruşturma neticesinde bulmuş olduğu bulgularla ilgilenmiyor. Bizim ilgilendiğimiz husus şudur; Savcılık bize herhangi bir milletvekilimiz için dosya göndermişse zaten orda belirtmektedir. Şunu demektedir iç tüzüğe göre; ilgili maddeye göre komite kurulur ve bir karar üretilir.Meclis iç tüzüğü açıktır; orada net olan bir husus da şudur: Bir önceki özel komite oluştuğunda Sayın Aytaç Çaluda ile ilgili şimdi Sayın Hüseyin Özgürgün için oluşan komiteye de çok açık ve net söyledim. Savcılığın göndermiş olduğu bu soruşturma neticesinde bunun mahkeme tarafından bir sonuca bağlanması talebi ve onun sonucunda oluşacak özel komite bu talebin siyasi amaçla olmadığını tespit etmek zorundadır”…

“Yani komite 45 gün içerisinde yapacağı çalışmada bu istemin siyasi içerikli olduğuna karar verirse şunu da Genel Kurul’a telkin edebilir. İlgili kişiyle ilgili Savcılıktan gelen talep üzerine yapmış olduğumuz araştırmada bulduğumuz bulgu Savcılığın bahse konu meseleyi ileri götürmesi hususunda şuan acil bir nokta yoktur. İş daha çok siyasidir o yüzden ilgili kişinin milletvekilliği süresi dolduktan sonra da bu konu orada ileri götürülebilir diye sonucu da telkin edebilir. Elbette nihayi karar Genel Kurul’undur”

“Kesinlikle bu komite ve günün sonunda telkin ettiği karar ne olursa olsun Genel Kurul’un vereceği karar dokunulmazlığın kaldırılması veya milletvekiliği dönemi bittikten sonrasında bu süreç ileri götürülebilir diye de olabilir. O kararı da alsa bu kararı da günün sonunda ne özel komite çalışmalarında ne de Genel Kurul üreteceği olası kararda kesinlikle yargının yerine geçmiyor. Bu süreç yargının yerine geçmiyor. Savcılığın Meclis’ten istediği sade bir taleptir”…
“Dokunulmazlık olgusunun bir tabu gibi ele alınmasını ben doğru bulmuyorum. Bunu eğer siz bir siyasi kişilik, milletvekili olarak zaman zaman böylesi günlerde birçok arkadaşımız dokunulmazlıkla ilgili kendi görüşlerini ifade ediyor. Herkesin görüşüne saygı duyuyorum”

“2014 yılında yerel seçim döneminde Anayasa değişiklik paketi hazırlamıştık. O dönem ben de kabinenin bir üyesi olarak görev yapan kişiydim. Anayasa değişiklik paketi fakat referandumda kabul edilmedi. İşte bu halk oyuna sunulan referandumda Anayasamızın özellikle belli başlı artık güncellenmesi gereken Meclis’in, mahkemelerimizin yürüttüğü çalışmalarıyla alakalı bir takım hususlarda değişiklikler içermişti. Ancak referandumda halk oyuna sunulan değişiklikler onaylanmadığı için hayata geçemedi”

“Bir örnek verecek olursam o düzenlemede Meclis tatili bir ay olarak öngörülmüştü. Yasama dokunulmazlığını sadece kürsü dokunulmazlığına dönüştürüyorduk. Yani bugün herkes bu konularda birşeyler söylüyorlar ama 2014 de referendum yapıldı, halk oyuna sunuldu maalesef halkımız ret verdi. O yüzden hayata geçiremedik”…

“Önümüzdeki dönem bu konuda bir tartışma başlatmak lazım. Yani daha kısıtlı sayıda, daha acil ve daha net olan belki daha az teknik olan birtakım değişiklikleri öngörmekte fayda var diye düşünüyorum. Biz önümüzdeki yasama döneminde bunu öncelikli olarak Meclis bünyesinde başta siyasi partilerimiz olmak üzere onlarla bir değerlendireceğiz. Belki daha az sayıda daha az süreli daha az teknik olan hususlarda süratle güncellenmesi gereken ve halkımızın da doğal olarak Kabul edebileceği birtakım husularda adımlar atılabilir. Ama bunun Meclis’te 3’te 2 çoğunluğa ihtiyaç vardır. 37 Milletvekilinin onayına ihtiyaç vardır. Onbdan sonra da mutlak süretle referanduma sunmak zorundasınız. Geçmişte yaşadığımız tecrübeyi dikkate alarak referandumu bir seçimle ilişkilendirmemek gerekir. İlişkilendirdiğiniz zaman maalesef amaca hizmet etmiyor. O yüzden tekrardan ele alacaksak bunu ayrı bir refarandumda öngörmek gerekiyor. Şuan bizim gerek Meclis’in gündeminde gerekse oluşan hükümetin gündeminde öyle bir husus yok ama Ekim ayında yasama faaliyetlerine başladığı zaman Meclis ben bu konuyu bütün siyasi partilerimizle görüşeceğim en azından dar tutabileceğimiz bir çalışma hayata geçebilir mi?Geçemez mi? Bu konuda bir istişare yapmayı öngörüyorum açıkcası”

“Bir önceki hükümetin gündeminde karma oy, çarşaf liste konusu vardı ancak bunun üzerinde yoğunlaşılmamıştı. Zaman yetmedi. Yeni hükümetin gündeminde böyle bir konuyu teknik olarak ele almak zaman içerisinde oluşabilir. Fakat önümüzdeki süreç buna yeter mi? yetmez mi? bunu zaman gösterecek. Ancak kişisel görüşümü paylaşmam gerekir. Bir önceki seçim sistemi bana göre KKTC çok daha uygun bir seçim sistemi idi, Yani bölgelere has yapılan seçim sistemi, klasik bizim yıllardan beri uyguladığımız sonuçta bir seçim sistemi en basit anlatımı ile seçmenlerin en kolay yöntemle oy verebilecekleri bir yöntemi teknik olarak içermelidir. Bizim bütün siyasilerin aslında en büyük beklentisi olası bir seçimde seçime katılımın en yüksek olmasıdır. Halkımızın kendi hür iradelerini sandığa yansıtabilmeleridir aslında. Dolayısıyla bir önceki dönem seçim sistemi değişikliği yapıldıktan sonra bize Yüksek Mahkeme Başkanının sunmuş olduğu birtakım değişiklik önerileri vardı. İlgili komitede başkan yardımcısı olarak çalışmıştım ve gündemimize almıştık.Onların talepleri doğrultusunda da iyileştirmiştik. Ancak iyileştire iyileştire 2018’de yaşadığımız seçimin sonucunda ortaya çıkan teknik tabloyu yaratabildik. Yani o tabloya da bakıldığında ciddi anlamda seçmenin iradesinin sandığa yansımaması ile ilgili sonuçlar var. Bu da ülkemiz açısından bence uygun değil diye düşünüyorum…

Seçim sistemleri ve seçmenin mümkün olduğunca sandığa hür iradesini yansıtabilmesi bana göre biz siyasilerin de temel hedefi olmalıdır. Bunu da mümkün olduğunca basit hale dönüştürmekte fayda vardır. Ne kadar karmaşık sunarsanız seçmenin önüne o kadar da hür iradesini yansıtma noktasında da eksikler yaşarsınız. Kişisel görüşüm eğer seçim sisteminde ve seçim yasasında bir değişiklik olacaksa bana göre olması gereken değişiklik bir önceki sisteme geri dönmektir. O netti, bilinen idi. Şunu net söyleyebilirim ki! KKTC’den karma oy sisteminin ortadan kalkmaması gerektiğini düşünüyorum.”
(BRT)

Editör: TE Bilisim