Covid-19 salgını ve sonrasında hala daha yaşananlar temelinde kritik Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci plana alınma idi.

Alınmadı, alınamadı.

Kim tarafından?

Elbette tüm seçilmişler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan siyasetçiler tarafından.

Milan Kundera’nın unutulmaz eseri “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğine” nispet yaparcasına Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Başbakan ErsinTatar ve Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay, ana muhalefet partisi CTP Başkanı Tufan Erhürman ve YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı başta olmak üzere seçilmişlerin neredeyse tamamı, “siyaset yapmanın dayanılmaz hafifliği”nin girdabında ha babam dönmekte.

İster sevin ister sevmeyin , ister oy verin ister vermeyin ama bu süreçte böylesi bir çirkinliğin dışında kalma refleksini tek gösterebilen ise DP Genel Başkanı Fikri Ataoğlu ve Demokrat Parti milletvekillerinden bir başkası da olmadı.

Toplum sağlığı bile söz konusu iken vazgeçilemeyen eski sevgili misali bitmeyen bir sevda, siyaset yapmak.

Siyaset yapmak, ruhlarına işlemiş, ana karakter olmuş.

Siyaset bayrağı elden ele dolaştırılmakta, seçilmişler tarafından.

Covid-19 gibi olağanüstü zamanların bile bir süreliğine de olsa siyasetin dolaba kaldırılmasını sağlayamadığı gün gibi ortada.

Sorunlara dair politika üretmek ise kaldırıldığı dolapta hatırlanmayı beklemekte.

Herkes siyaset peşinde veya kendi siyasetinin ardında.

Akıllarda hep siyaset yapmak.

Tek ortak yanları ise koro halinde dillerinde düşürmedikleri o meşhur cümle ;

“Şimdi siyaset zamanı değil.”

Politika üretme ile siyaset yapmayı eş eylem olarak gören bir kötü ezberin egemenliğinde, Kıbrıs Türk siyaseti.

Covid-19 salgını karşısında toplumsal mücadelenin başladığı günden bugüne siyasetin yapılmadığı bir güne tanık olmadı, Kıbrıs Türk’ü.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve seçim sonrasında mevzi kapma hamlelerine  yönelik hummalı çalışmalara bir an bile ara verilmedi.

Covid-19 salgını ve mücadele sürecini siyaset yaparak geçiren ancak politika üretmeyen seçilmişlerin, üst perdeden yaptıkları ve buram buram siyaset kokan açıklamaları gün geçmedi ki kamuoyunda yer almadı.

Kıbrıs Türk’ünün ve Devletinin kaderini de belirleyen seçilmişlerin karakteri ise ne yazık ki genellikle siyaset yapmaktan yana.

Durum böyle olunca da ister istemez partiler üstü çözüm odaklı politikaların yerini içi boş bir popülizmin ve kısır tartışmaların esiri siyasetler ve esir olan seçilmişler almakta.

Kalıcı olmayan bir modaya uyar gibi herkesin ağzında sakız olan ayni cümle,  “şimdi siyaset zamanı değil.”

Covid-19 salgını ile mücadele görüntüsü altında siyaset yapmaktan bir an bile geri durmayan seçilmişlerin, tek dertlerinin sadece ve sadece seçimler ve yeniden seçilebilmek olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Ve kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, seçimlere dair hesapları, stratejileri, krizlerden nemalanmayı bir tarafa bırakabilme refleksi ve olgunluğunu göstermekten uzak bir siyaset kurumunu izliyor, Kıbrıs Türk’ü.

Korona virüs üzerinden de siyaset yapmaya çalışan oy avcılarına ve fırsatçılara da artık yeter demenin, diyebilmenin geleceği yeni zamanları inşa etmek zorunda, Kıbrıs Türk toplumu.

Covid-19 salgınına dair her açıklama seçimlere yönelik slogandan ibaret.

Toplum can derdinde iken hala oy peşinde koşanların da kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandıkta sürprizler ile karşılaşacak olmasına da şaşırmamak gerek.

Ekonomi kötüye giderken toplum sağlık açısından endişe içerisinde boğulurken hala daha yaşanan kaotik durum üzerinde hala oy avcılığına soyunmak ve siyaset yapmak ise Kıbrıs Türk siyaset kurumuna ve seçilmişlere yakışmamakta.

Ve Kıbrıs Türk’ü ise bu şekilde ve hala daha siyaset yapmaktan vazgeçmeyen seçilmişler tarafından yönetilmeyi hak etmemekte.

Editör: TE Bilisim