Eski rektör Prof. Dr. Abdullah Öztoprak’ın görevden alınma sürecinden bugüne kadar DAÜ’de değişen bir şey yok.

İster adına ilahi adalet densin, ister sadece masum ! bir rastlantı, rektör Prof. Dr. Necdet Osam’ın da bugün yaşadıkları, çok da farklı değil.

DAÜ’de kavga büyüdükçe büyüyor.

Bilim yuvalarına siyasetin karışmaması gerektiğini yönünde etik ilkelerden dem vuranların, koltuklarını koruma adına DAÜ’yü siyasetçilerin oyun alanına hatta bir hesaplaşma arenasına döndürmekten de geri durmadıkları da ibretlik bir tablo gibi ortada.

DAÜ’nün kaderi bu olmamalı.

Ve böyle giderse, tek kaybeden DAÜ olacak.

Ve ne yazık ki  tek kaybedecek DAÜ’nün olacak olmasından da zerre kadar kimsenin umuru değil.

DAÜ, ne siyasetçilerin arpalığı ne de bilim insanlarının makam kavgasının yeri olmalı.

UBP içerisindeki halef-seleflerin ve/veya seçilen ile seçilmeyenlerin kişisel kavgalarına dair rövanşı almak için yarıştıkları bir oyun alanı ise hiç olmamalı, DAÜ.

Rektörlük makamı gibi diğer başka akademik ve idari makamların da gelip geçici olduğu ortada ancak görevden alınmasına yönelik de gerekçeler varsa tüm şeffaflığı ile gerekçeler açıklanmalı ve siyasi irade DAÜ’nün geleceği için gerekeni yapmalı.

Ayrıca, Prof. Dr. Necdet Osam’ın da gerek rektör vekilliği döneminde gerekse asaleten göreve gelmesinde yaşananlar hala belleklerde tazeliğini korumakta.

DAÜ’de yaşanan komedya, DAÜ ve ülke yükseköğretim alanı için trajediye dönmeden son bulmalı.

Siyasi irade veya diğer adı ile DAÜ Vakıf Yöneticiler Kurulu, rektör Prof. Dr. Necdet Osam’ın görevden alınmasını gerektiren bir neden veya gerekçeler mevcutsa görevden kaçmamalı.

UBP içerisinde yaşanan iktidar ve güç savaşının aktörlerinin yaptığı baskılara da boyun eğmemeli, DAÜ Vakıf Yöneticiler Kurulu.

Siyasi hırslar, hesaplar ve hesaplaşmalar, makam hırsı ile hareket ederek her kim olursa olsun, tek kaybedecek DAÜ’nün olacağı bir kavgayı sürdürmenin kimsenin hakkı yoktur, olmamalı.

Ve bugün gelinen noktada sürdürülen kavganın bilinen ve bilinmeyen taraflarından öte önemli olan tek özne, DAÜ’den başkası değil.

Ve ne yazık ki DAÜ’nün geleceğini düşünerek hareket eden de pek yok.

Ortak akıl ve demokrasi temelinde, aklın rehberliğinde krizi çözmek yerine, DAÜ’nün yara almasına göz yuma yuma krizi kavgaya döndürmekten de geri durmuyor, hiç kimse.

DAÜ, ne siyasilerin arpalığı olmalı ne de bilim insanlarına yakışmayan makam kavgalarının merkezi.

DAÜ’de sonu gelmeyen kavga büyürken, tek kaybeden yine DAÜ oluyor.

Ve tek kaybeden DAÜ’nün olmasından hiç de rahatsız olmayanların yarattığı boşlukta DAÜ sürükleniyor.

Demokrasi ve ortak akıl’ın galip gelmesi yönünde ortaya irade ve otorite koyarak, sorunu çözmesi gereken ise, UBP-HP Hükümetinden başkası değil.

Siyasi hırs ve kaprislere de DAÜ’yü kurban etmemesi gereken de  UBP-HP Hükümetinden başkası değil.

Özne kişilerin siyasi gelecekleri, makam koltukları, yeniden seçilmeleri veya seçilmemelerine, kabine de yer alıp almamaları olasılıklarının oyun alanı ve kavga arenası haline getirilen DAÜ’nün hiç vakit kaybetmeden huzura kavuşması/kavuşturulması artık UBP-HP Hükümetinin öncelikli görevi.

Yoksa tek kaybedecek DAÜ olacak ve günahı da rektörlük kavgası üzerinden siyasi rant elde etmek için gölgelerde bekleyenlerin boynuna asılacak.

Editör: TE Bilisim