Cenevre görüşmelerine günler kala taşlar yerine oturuyor.

Yunan Dışişleri Bakanı NikosDendias’ın diplomatik teamüllerin dışına çıkarak ortak basın toplantısında yaptığı açıklamaları, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi tarafından Cenevre öncesinde yürütülen stratejiden bağımsız değerlendirmemek gerek.

NikosDendias'ın "Türkiye hem Ege hem de Doğu Akdeniz'de ihlallerde bulunuyor" sözleri karşısında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı MevlütÇavuşoğlu’nun "Türkiye'ye yönelik ithamlar kabul edilemez .Türkiye Doğu Akdeniz'de BM'ye kaydettiği kıta sahanlığı içinde faaliyetlerini sürdürmüştür" cevabı ile diplomatik nezaketsizlik krize dönmeden sona ermiş olsa da tüm yaşananlar aslında Cenevre öncesi Rum yönetimi ve Yunanistan’ın gizli ajandasını ortaya çıkarmıştır.

Rum liderliğinin Yunanistan ile birlikte, Birleşmiş Milletlerin çağrısı ile gayri resmi gerçekleşecek olan 5+1 Cernevre görüşmelerinde Türk tarafını uzlaşmaz göstererek masadan kaçmanın zeminini oluşturmanın peşinde olduğunun da bir kanıtı aslında, Ankara’da yaşananlar.

Dün, Crans-Montana da yaşananlardan farklı bir durumun ortaya çıkmayacağının da habercisi aslında, tüm yaşananlar.

“Rum tarafının apar topar masadan kaçması ile Crans-Montana’da Kıbrıs çözülmüştü ancak imza atılamadı” gerçeğini bugün tüm dünya bilmekte.

Ve tüm dünya, Rum liderliğinin Crans-Montana’daki uzlaşmaz tutumlarının Cenevre’de devam edeceğini de bugünden görüyor.

“Federasyon”unun çözüm modeli olarak tartışılmaktan çıkmasının ana nedeninde yine Rum liderliğinin “çözümsüzlük çözümdür” siyaseti olduğunu, tüm dünya bugün daha iyi okuyor ve anlıyor.

Rum liderliğinin, Crans-Montana ve sonrasındaki Berlin görüşmelerindeki tutumlarının ise dünya kamuoyunun Kıbrıs meselesine bakışında bir kırılma noktasına neden olduğunu söylemek ise iddialı bir yorum olmaz.

Tam da bu noktada, Cenevre öncesi taşlar yerine otururken “iki devletli çözüm” modeli üzerine daha ciddi tartışmalar dünya kamuoyunda yapılmaya başlandı.

Kıbrıs Türk solu böylesi bir olgu ve kırılma noktasına görmek istemese de tartışmaların dışında kalmama güdüsü ile de “federasyon” ısrarından vazgeçmemekte direnmekte.

Kıbrıs Türk toplumu tarafından “federasyon” çözüm modeline olan desteğinin azalması gerçeğinin de farkında olan Kıbrıs Türk solunun, rejim tartışmaları altında Devleti savunma takiyesi ile Ankara karşıtlığı üzerinden “federasyon”a desteği artırma stratejisi ise tehlikeli olduğu kadar da düşündürücü.

Kıbrıs Türk solu ve belli bir kesim, gayri resmi 5+1 Cenevre görüşmelerine “yeni şeyler söylemek için gitmekten” neden korktuğu tüm yönleri ile tartışılmalı.

Cenevre görüşmeleri, Kıbrıs Rum tarafının daha öncekilerde olduğu gibi “eşit siyasi egemenliği” kabul etmeyeceğini ve “federasyon” çözüm modelini üniter bir Rum devleti olarak gördüklerinin yeniden teyit edecekleri bir zeminden öteye gitmeyeceği ise şimdiden belli.

Yunan Dışişleri BakanıNikosDendias’ın tahrikleri, Devleti laiklik adına nedense şimdi savunmak akıllarına gelen “federasyoncuların” eylemleri, AB yetkililerinin açıklamaları ve Kıbrıs Türk solunun kanaat önderlerinin mesele haline getirilen “Kuran kursu” ile ilgili çıkışları, aslında Cenevre’de yine uzlaşmaz tutumu ile masadan kaçacak olan Rum liderliğini mağdur/masum göstererek anavatan Türkiye’nin “müdahaleci ve yayılmacı!” olduğu algısını yaymak ve Türk tezlerini desteksiz bırakmaya yönelik eski bir oyunun yeniden sahneye konmasından ibaret olduğu ise ayan beyan ortada.

Su götürmez bir gerçek daha var ki; Cenevre öncesi taşlar yerine otururken, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Editör: TE Bilisim