Medeniyetler çatışmasının doğu ile batı arasında yaşandığı koskocaman bir yalandan ve aldatmacadan ibaret.

Medeniyetler çatışmasının tarih boyunca gerçekleştiği coğrafyalar, doğu’ya aitken, doğu’nun toprakları üzerindeki her savaş batı medeniyetleri arasında vuku buldu.

Ve bugün de Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de yaşananlar, en basit ifadesi ile tarihin tekerrürü, değil de nedir?

Medeniyetler çatışmasının doğu ile batı arasında olduğu koca bir senaryodan ibaret olduğu artık çıplak bir gerçek.

1900’lü yılların başında Sanayi Devrimi sonrası makro üretimlerin ana ihtiyacı olan kömür için Batı devletleri arasında yaşanan savaşların ardından oyuna ABD ve SSCB’nin de katılması ile petrol için dünya savaşları Doğu’nun topraklarında, Ortadoğu’nun merkezinde yarattığı yıkımların ardından yeni dünya düzenini oluşturmadı mı?

20.nci yüzyıl ile birlikte değişen dünya haritasına, yeni kurulan Devletler ve sınırlarına bakmak, yeni dünya düzeninde coğrafyaların iki süper güç ve müttefikleri arasında nasıl bölüşüldüğünün en yalın göstergesi.

Savaşlar ve çatışmaların yüzyıl boyunca hep Ortadoğu’da çıkmasının nedeni olarak medeniyetler çatışması, demokrasi mücadelesi olduğuna inanmak ise en basit ifadesi ile akıl tutulmasından başka bir şey değil.

Ve geride kalan yüzyılın kıymetlisi olan petrol yerini yeni yüz yüzyılın kıymetlisi hidrokarbon yatakları ile doğalgaz’a bırakıyor.

Ortadoğu topraklarında en fazla 60 yıllık petrol rezervinin kaldığının öngörülmesi hidrokarbon yatakları ve doğalgazın ekonomik ve stratejik önemini artırmakta.

Sonunda savaş olsa bile.

Ve Ortadoğu bugün petrolün gazabı ile yanarken, Akdeniz suları da ısınmaya başladı.

Akdeniz’in suları şimdiden ısınmaya başlarken ABD ve Rusya ile birlikte Türkiye ve Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs’a olan ilgisinin temel nedeni 21.nci yüzyılda petrolün yerini almaya hazırlanan hidrokarbon yataklarına ve doğalgaz’a sahip olma kavgası.

Medeniyetler çatışması bugün henüz “Soğuk Savaş” olsa da hidrokarbon yatakları ve doğalgaz üzerinden Türkiye, Avrupa Birliği, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanmakta.

Medeniyetler çatışmasının aktörlerinin kozlarını paylaşmaya hazırlandığı sahne ise Kıbrıs ve Doğu Akdeniz.

Annan Planı Referandum sürecinden günümüze yaşananları iyi analiz etmek büyük fotoğrafı görmemize rehber.

Annan Planı sürecinde Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın “…acele etmeyin, bekleyin, bağımsızlık ve Devletinizden vazgeçmeyin…” uyarıları üzerinden 15 yıl geçtikten sonra bugün daha iyi anlaşılıyor, Kıbrıs Türk’ü tarafından.

Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon ve doğalgaz yataklarına egemen olmak amacı ile  Akdeniz’i bir AB gölüne çevirerek Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin haklarının bir oldu-bitti ile gasp edilmesi olduğu da bugün daha iyi anlaşılıyor.

Ve bugün, Annan Planı referandumuna yüzde 65 ile “evet” diyen Kıbrıslı Türklerin yok sayılarak, ayni planı  yüzde 75.83’lik bir “hayır” oranı ile ret eden Rum tarafının tek taraflı Avrupa Birliği (AB) üyeliğine kabul edilmesinin nedenleri, bugün Doğu Akdeniz’de devam eden “Soğuk Savaş” temelinde de daha iyi anlaşılıyor.

Ve şayet 15 yıl önce Annan planına her iki toplum “evet” oyu vermiş olsaydı, bugün, ne Doğu Akdeniz’deki bütün oyunu bozan ve dengeleri değiştiren Türkiye’nin hamleleri olabilirdi ne de Ankara diplomatik tek bir adım atabilir, ne de Türkiye sondaj gemilerini limanlarından çıkarabilirdi.

Ve doğal olarak da bugün Türkiye ile Rusya arasındaki diplomatik yakınlaşmadan öte müttefiklik hayat bulmazdı.

Soğuk Savaş ve İki Kutuplu Dünya Düzeninden günümüze kadar Doğu Akdeniz ile Kıbrıs adasının stratejik öneminin hiçbir zaman azalmamış olması ve İngiliz’lerin “batmayan uçak gemisi” dedikleri Kıbrıs üzerinde dünya devletlerince oynanan satranç oyunu değişen şekilleri ve oyuncuları ile birlikte 21önci yüzyıl boyunca devam edecek.

Medeniyetler çatışmasının sahnesi Kıbrıs kaderini beklerken, Doğu Akdeniz’deki “Soğuk Savaş” Kıbrıs Türk’ünün tarih sahnesine çıkmasına da zemin hazırlıyor.

Kıbrıs Türk’ü dünya önünde var olma mücadelesini sürdürerek adım attığı tarih sahnesinde, bugün Devletinin sahip olduğu topraklar ile stratejik bir konumda.

Değişen dengeler ve aktörler ile birlikte Devlet olmanın, Anavatan ile tarihsel bağların sürekliliği ve garanti hakkının stratejik önemi bir kez daha anlaşılırken, var olma mücadelesini yok sayan dünyanın karşısında Kıbrıs Türk’ü bugün tüm varlığı ile ayakta.

Ve hidrokarbon ve doğalgaz yataklarına sahip olma kavgasının sürdüğü Doğu Akdeniz üzerinden Kıbrıs Türk’ü için artık tarih sahnesine çıkma vakti geldi.

Petrol savaşları dün yeni devletleri tarih sahnesine çıkarırken, bugün yaşanan hidrokarbon ve doğalgaz savaşları yeni bir Devletin varlığını tüm dünyaya kabul ettirmeye doğru evrilmekte.

Çünkü, tarih tekerrürden ibarettir.

Editör: TE Bilisim