İklim değişiklikleri ve artan sıcaklıklar ile birlikte stratejik önemini artıran su, siyasetin ve psikolojik harbin de ana öznesi olmuş durumda.

Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, Bakanlığına bağlı Türkiye Su Enstitüsü yayını olan Stratejik Plan 2019-2023 kitapçığında yer alan mesajında suyun önemi şöyle vurgulamakta :

“Su, tarım ve orman birbirinden ayrılamayacak unsurlardır ve bu unsurların sürdürülebilirliği hem insanlar hem de ekosistemi oluşturan diğer tüm canlılar için hayatidir. …Su, tarımsal üretimin ve gıda güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra sağlıklı ve yeterli içme suyu temini, yenilenebilir enerji üretimi, endüstriyel üretimin artırılması, sanitasyonun sağlanması ve ekosistemin korunması gibi pek çok alanda yeri doldurulamaz ve iyi yönetilmesi gereken bir kaynaktır.”

KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz ve ekibi ise tarımsal üretim ile hayvansal üretimin artmasına yönelik çalışmalarını iyi niyet çerçevesinde ve kararlılıkla sürdürmekte.

Ancak, susuzluk korkusu ciddi bir tehlike boyutunda ve kapının eşiğinde.

Tarımsal ve hayvansal üretimi bir yana bırakın günlük hayatın gerekliliği olan su ihtiyacını karşılayacak rezervin 3 ay kaldığı ortada.

 Anavatan Türkiye’den borularla su getirme projesinde yaşanan sorunlardan dolayı Kuzey Kıbrıs’a bir süredir su akışının durması “susuzluk” tehlikesinin görünen en büyük ve tek nedeni.

Boru hattında yaşanan teknik bir sorundan mı yoksa başka sebeplerden dolayı mı bilinmez ama bir gerçek var ki Covit-19 salgının ekonomide yaratacağı depremin ardından yaşanacak veya göz göre yaşatılacak “susuzluk” ile Kuzey Kıbrıs’ı zor günler beklemekte.

Teknik soruna dair boru hattında tamiratın henüz başlamadı.

Ne zaman başlayacağı ise tam bir muamma.

500 milyon Türk lirası gerektiği ise fısıltı olarak kulaktan kulağa yayılmakta.

Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanlığı sessiz.

DİSİ sessiz.

KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ise ölüm sessizliği içerisinde ve çaresizce Ankara’dan gelecek haberi beklemekte.

Su yönetimine dair ise tam bir belirsizlik hakim.

3 ay yani 90 gün sonra Geçitköy Barajında tek bir damla suyun kalmayacağı da acı bir gerçek.

Peki ya sonrası?

Mevcut olan kıt kaynaklar ile ne kadar idare edilebileceği de belirsiz.

Suyun yönetimine dair Belediyeler de ne yapacağını bilmez durumda.

Ve en önemlisi Kıbrıs Türk’ü yıllardan sonra günlük tüketimini karşılayamayacak bir durumda susuz kalma tehlikesi ile karşı karşıya.

Akdeniz’in altından borularla Kıbrıs’a su getirme projesi ile kaderi değişmeye başlayan Kuzey Kıbrıs için tehlike çanları çalmaya başladı.

Borulardan birinin yerinden çıkması ile su akışının kesilmesi ile Kuzey Kıbrıs susuzluğun kollarına doğru gitmekte.

Ve tüm yaşananlar bir kez daha su’yun hayati ve derin stratejik önemini ortaya koyarken su politikamız ile su yönetimine dair yol haritamızın olmamasının acısını çekmekte olduğumuz gerçeğini de yüzümüze tokat gibi çarpmakta.

Afrika’nın kurak coğrafyalarını su ile buluşturan, GAP projesi ile Anadolu toprakları ile mezopotamya’nın kaderini değiştiren anavatan Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın su sorununa duyarsız kalacağını düşünmek tarihe ve geleceğe ihanet etmektir elbette ancak su akışına dair teknik sorunun hiç vakit kaybedilmeden çözülmesi de öncelikli olmalı.

Ve öncelikli olması gereken diğer bir olgu ise su politikası ve yönetimine dair partiler üstü bir Devlet politikasının UBP-HP Hükümeti tarafından oluşturulması yanında Ankara ve Lefkoşa arasında su’ya dair stratejik işbirliğine dair adımların atılması.

Ve asrın projesi ile susuzluk ile kuraklığın artık kaderi olmadığını anlayan Kıbrıs Türk’ü, anavatan’dan gelecek can suyunu beklemekte.

Kıbrıs Türk’ünün gözü ve kulağı, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli’de.

Editör: TE Bilisim