Özersay yazılı açıklamasında, ülkedeki bu durumun “Türkiye’nin bunca zamandır savunduğu tezlere halel getirebilecek, Kıbrıs Türkü’nün bugüne kadar savunduklarına da zarar verebilecek bir durum” olduğunu niteleyerek, “Eminim bu duruma bakıp en fazla haz duyan Kıbrıs Rum liderliğidir. Rumların bize yönelik küçük düşürücü ithamlarını haklı çıkaracak ilişki biçimlerinden uzak durmalıyız” ifadelerini kullandı.

Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, ülkede insanların ciddi bir geçim sıkıntısı olduğuna işaret ederek, “elde avuçta ne varsa hızla eridiğini”, insanların siyasetten umudunun azaldığını, sandığa katılmayanların, oy kullanmayanların oranının giderek arttığına işaret etti.

Ülkede tek çıkış yolunun, sandığa giden seçmen sayısını artırmak ve katılım oranı yüksek bir seçim olduğuna işaret eden Özersay, “Bu ülkenin kaderi sandığa katılım oranını artırabilirsek değişir ve bu kısır döngü o zaman kırılır. Aksi halde bugün Meclis’te var olan tıkanmış siyasi aritmetik tekerrür eder ve bu kısır siyasi tartışma ekseninde insanların seçimlere de devlete de inancı kalmaz” dedi.

“Yetkilerimizi sistemi suistimal edenlere karşı kullanmakta kararlıyız” “Yetkilerimizi sistemi suistimal edenlere karşı kullanmakta kararlıyız”

Bu şartlarda vatandaşın esas derdinin fakirleşme ve alım gücünün erimesi olduğunu ifade eden Özersay, “Çıkış yolumuz irademizi temsil edecek derken teslim eden gayrimeşru yapılardan uzaklaşmaktır. Koltuğunu düşünenlerin değil ülkeyi düşünenlerin Meclis’teki gücünü artıracak şekilde sandığa gitmeyenleri ikna edip katılım oranını artırmaktı. İnsanlar artık siyasi haberleri bile takip etmiyor” ifadelerini kullandı.

Sine-i millet kararına da değinen Özersay, bunun kişisel bir tercih değil Halkın Partisi’nin siyasi bir duruşu bir kararı olduğunu vurguladı ve şunları kaydetti:

“Mecliste kalmak, yanlış olan şeyleri sineye çekmek ve normalleştirmek anlamına geliyordu. Parti Meclisi bu dönemde mecliste kalmayı doğru bulmadı. Kuruluşu meşru olmayan bir hükümet varken, Türkiye’yle birbirini tanıyan iki devlet arasındaki ilişkide hiç olmaması gereken bir hal ortaya çıkmışken, Anayasa maddeleri ayaklar altına alınırken Meclis’te normal bir hükümet-muhalefet ilişkisi gerçeklere göz kapamak anlamına gelirdi, üstelik Meclis’te bu türden bir ilişki maalesef meşru olmayan hükümeti meşrulaştırmak, kanıksamak, normalleştirmek anlamına gelecekti. Öyle bir durumda yarın çok daha kötüsüyle karşılaşabiliriz. Yarın irade, demokrasi ve devletin itibarı açısından daha kötüsünün olmasını istemiyorsak bugün yaşanmakta olanları sineye çekmemek gerekirdi. Asıl görülmesi gereken ve tepki gösterilmesi gereken de budur zaten.”

Geçmişte Kıbrıs Türk siyasi tarihinde diğer partilerin de sistemin tıkandığını, demokrasiye ve iradeye müdahale edildiğini düşündüklerinde ya da seçimi zorlamak maksadıyla sine-i millet kararı aldıklarını hatırlatan Özersay, “O örneklerde de vekillikten istifa etmek istemeyen ya da parti kararına aykırı davrananlar oldu ama bahse konu vekiller partilerinden istifa etmişlerdi. Hem partide kalıp hem de ‘partinin kararına uymayacağım’ diyen bir vekil örneği anımsamıyorum” diye konuştu.

Halkın Partisi’nin iki milletvekilinin sine-i millet kararı konusunda görüş ayrılığının olmasının normal olduğunu söyleyen Özersay, “Ancak bir parti kararı söz konusu olduğunda görüş ayrılığı olsa da herkesin uyması zorunludur, kimseye muafiyet verilmesi söz konusu olmaz, bazı vekillerin ayrıcalıklı bir konumda olması ve karara uymaması diye bir şey mümkün değildir” dedi.

Özersay, “Başından beri kimse kendini partinin üzerinde görmemeli, partinin aldığı karara herkes uymalı vurgusu yaptık. Benim gibi diğer iki arkadaşım da bağımsız aday olarak değil, Halkın Partisi’nden aday olarak seçildiler. Dolayısıyla parti kararına uymak zorunluluktu. Maalesef karara uyulmadığı için disiplin süreci başlatıldı ve bu süreç şu anda devam ediyor. O nedenle bu konuda fazla da bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum, sürecin tamamlanmasını beklemek gerekir” ifadelerini kullandı.

Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Türkiye ile ilişkilere de değinerek, şunları kaydetti:

“Türkiye ile aramızda ekonomiden öte tarihsel, duygusal, varoluşsal bir ilişki var. Bizi tanıyan, müttefikimiz olan tek devlet. Aramızda bir kardeşlik ilişkisi var. Belli eşiklerde Türkiye’nin verdiği destek olmasaydı, burada bir devlet olmayabilirdi. Bu anlamda Türkiye’ye müteşekkiriz ama şu andaki ilişki bunları yansıtan bir ilişki değildir. Sağlıksız bir durumdur. Bir an önce ilişkiler sağlıklı bir zemine getirilmelidir. Bunu tek taraflı yapamayız. Devlete inandığını söyleyenlerin bu devletin itibarını yok saymalarını biz kabullenemiyoruz. Devlete inanmak sözde kalmamalı, samimi olsalar devletin itibarını korumaya çalışırlardı, oysa genel görüntü bu ülkedeki makam ve menfaat düşkünü çürümüş siyasi anlayışın devletin itibarını sürekli yerle bir ettiğidir.

Hem Türkiye’nin hem buradaki hükümet ve muhalefetin bir ortak paydada buluşup ilişkileri baştan aşağıya gözden geçirmesi gerekir. Şu anki durum sürdürülebilir değildir ve KKTC’ye de Türk dış politikasına da zarar veren bir noktadadır. Türkiye’nin bunca zamandır savunduğu tezlere halel getirebilecek, Kıbrıs Türkü’nün bugüne kadar savunduklarına da zarar verebilecek bir durumdur. Eminim bu duruma bakıp en fazla haz duyan Kıbrıs Rum Liderliği’dir. Rumların bize yönelik küçük düşürücü ithamlarını haklı çıkaracak ilişki biçimlerinden uzak durmalıyız.”

Editör: Haber Merkezi