Ayten KARA/Kıbrıslı Gazeresi

KKTC’de İlahiyat Koleji’nin açılmasını “ UBP hükümeti döneminde temeli atılıp geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan Hala Sultan İlahiyat Koleji adlı vakıf kurumunun, temel eğitime bağlı üniversite öncesi ilköğretim ve orta öğretime denk bir kurum olarak değil, özerk bir yapıda ve temel din ve ahlak bilgisi derslerine ilaveten toplumun ilgilenen kesimlerine toplumsal ve kültürel değerlerimize uygun farklı dini bilgiler kurs ve seminerler vermesinin, konferanslar düzenlemesinin, ülke dışında ve çeşitli yerlerde verilen Kuran Kurslarının bu kurumda denetimli bir biçimde verilmesinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir ” şeklinde konuştu.

KKTC’de ilahiyat Koleji açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kıbrıs Türk Eğitim Sisteminde misyonumuzun "bilgiyi doğru şekilde kullanan, geniş bir dünya görüşüne sahip; özgür düşünen bireyler yetiştirmek" ve vizyonumuzun da "Toplumu oluşturan tüm bireyleri mümkün olan en yüksek standartlarda eğitmek ve geliştirmek” olması gerektiğine inanarak, diğer meslek alanlarında olması gerektiği gibi, özellikle ülkemizin ihtiyaç duyduğu farklı inanışlardaki din görevlilerinin de en yüksek standartta yetiştirilmesine katkı koymak bizlerin temel anlayışının bir parçası olması gerektiği kanaatindeyim.

Bu anlayış doğrultusunda, ülkemizde ihtiyaç duyulan farklı inanışlardaki tüm din görevlilerinin günümüz olanakları da kullanılarak, İlahiyat Fakültelerinde ön lisans, lisans ve hatta yüksek lisans düzeylerinde yetiştirilmesinin planlanması gerektiği düşüncelerini hayata geçirmek ve geçtiğimiz yıl UBP hükümeti döneminde temeli atılıp geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan Hala Sultan İlahiyat Koleji adlı vakıf kurumunun, temel eğitime bağlı üniversite öncesi ilköğretim ve orta öğretime denk bir kurum olarak değil, özerk bir yapıda ve temel din ve ahlak bilgisi derslerine ilaveten toplumun ilgilenen kesimlerine toplumsal ve kültürel değerlerimize uygun farklı dini bilgiler kurs ve seminerler vermesinin, konferanslar düzenlemesinin, ülke dışında ve çeşitli yerlerde verilen Kuran Kurslarının bu kurumda denetimli bir biçimde verilmesinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmeler ışığında bakıldığında, İlahiyat Kolejinden mezun olacak olan öğrencilerin din görevlisi veya din dersi öğretmeni olma durumları günümüz koşullarında söz konusu değildir. Buradan mezun olacak olan öğrencilerin eğer isterlerse din görevlisi olmalarının koşulu İlahiyat Fakültesine gitmektir. Hâlbuki ülkemiz şartlarının gereksinim duyduğu ve duyabileceği sayının oldukça üzerinde öğrencinin öğrenim göreceği İlahiyat Kolejinde açıkça görülmektedir ki mezunların büyük bir çoğunluğu üniversitelerin farklı bölümlerinde öğrenim göreceklerdir.

Bu da açıkca gösteriyor ki ülkemizin asıl ihtiyaç duyduğu mesleklere dönük bir çalışma ve yatırımdan uzak olan böylesi yatırımlar yerine, meslek eğitimine yatırım yapmak kaynakları zaten oldukça kısıtlı olan ülkemizin geleceği açısından çok daha önemlidir. UBP, yasa tanımazlıklarına hükümet ettikleri dönemde bir yenisini daha ekleyerek, Kıbrıs Türk Toplumu'nun en yüce organı olan Meclisimizi de by- pass edip, kendi bildiğini okumaya ısrarla devam etti. Başsavcılığın Meclis Araştırma Komitesindeki görüşleri de Milli Eğitim Yasası, Yasalarımız ve hatta Anayasa'nın eşitlik ilkelerine ters düştüğünü ifade etmesine karşın, UBP hiç kimseyi dinlememiş ve AKP'nin bazı bakanlarının emir yumurcaklığını bir şov yaparcasına sürdürmüş ve ısrarla temel atma yoluna gitmiştir. KKTC'nin egemenliği konusunda müzakere süreçlerinde büyük bir titizlik gösterilirken, TC ve AKP ile sürdürülen ilişkilerde egemenlik olgusunu aklılarına bile getirmeyen UBP hükümeti, Kıbrıs Türk Toplumunun iradesini ve onurunu ayaklar altına almaktan en ufacık bir rahatsızlık duymamış ve izanlı davranmamıştır. 38 yıldır Kıbrıs Türk Toplumuna " 'AnadoluTipi Akıl' hepimize yeter" mesajları ve "Kıbrıslı Türkler yalnız başlarına bir hiçtir" "paranoyası" pompalandı. Baştan sona hurâfe, gayrı ilmî ve hatta gayrı hukukî malûmatlarla, UBP'nin bu taşeron politikaları ile, artık canlarımızın, cânanlarımızın da geleceği en son aşama mahiyetinde tehdit altına girmiştir. Yaşadıklarımız, yaşadığımız süreç ve gittiğimiz yol yol değil gibi görünüyor en yalın söylemle. Söz konusu olan, yalnız bizlerin gözlerinin gördüğü hesap değildir. Malesef, düşünen ve analiz yapan çoğu insan en somut ifadeyle tüm yaşananları bir cümleyle ifade edebiliyor. Yaşadığımız gelişmeler icazetli zihniyetlerde sevenin sevilende yok olması sürecidir. Türkiye'de din sınıfsal bir meseledir. Sosyal dengesizlik dini doğal mecrasından koparıp siyasallaştırmıştır.


Türkiye'deki dindar muhafazakar kitlenin hayat şartları, KKTC'nin refah seviyesinde olsa, bu kişiler inançlarını kültürel bir anlayışla mı yoksa siyasal bir anlayışla mı izah ederlerdi?


İşte Kıbrıs Türkü'nün inanç anlayışındaki fark buradadır. Kültürel bir anlayışla dini izah edebiliyor Kıbrıslı Türkler. İşte tam da bu nedenlerledir ki, son dönemlerde Kıbrıslı Türklerde yaratılmaya çalışılan sosyal dengesizlikler, kültürel mirasımıza on yıllardır uygulanan asimilasyonist politikalar, Kıbrıslı Türkleri ekonomik olarak çökertme programları, özelleştirme ve peşkeş ekonomisi tam da Kıbrıslı Türklerin hayat şartlarının aşağıya çekilmesi ve zorlaştırılması ile dinin doğal mecrasından ve kültürel bağlarından kopartılıp siyasallaştırılmasından başka bir şey değildir. Geçtiğimiz hafta tüm yasal durumlara ters ve vicdanları rahatsız eder bir biçimde "Hala Sultan İlahiyat Koleji ve Külliye"nin temel atma töreni tam da bu siyasal emellerin bir eseridir. Bu bağlamda toplumsal ve kültürel değerlerimize sahip çıkarak ve ekonomik özgürlüğümüzü kazanarak siyasal özgür olabilir, dinin siyasallaşmasının da önüne geçebiliriz.


Başbakan Özkan Yorgancıoğlu'nun açılışa katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?



Sayın Yorgancıoğlu geçmişte gerek kendisi gerekse de CTP adına kamuya açık yaptığı açıklamalarda CTP'nin böyle bir okula yatırım yapılmasının yanında olmadığını vurgulamıştı. Bugün, hükümetin başı olarak ve başbakan kimliğinde okulun açılış törenine katılması toplumun farklı kesimlerinden oldukça negatif bir yönde değerlendirilmiş ve eleştirilmiştir. Bunun yanında bu katılımı doğru değerlendirenler de elbette mevcuttur. Tabii ki bu okulun açılışına Sayın Başbakanın katılımı değerlendirilirken durumu birçok boyuttan analiz etmek gerekir düşüncesindeyim. Bu değerlendirme yapılırken aslolanın elde edilecek ya da sürükleneceğimiz sonucun ne olduğudur. Bir kere çok net olarak biliniyor ki bu okul var olan bir ihtiyaçtan çok, yaratılan bir arzu kültüründen dolayı gündeme gelmiştir. Hatta biraz daha ileri götürülürse, insanların dini duygu ve vicdanları harekete geçirilerek bu okulun kurulması bir nevi siyasallaştırılarak gündeme taşınmış ve tabiri caizse dini duygular siyasete "alet" edilmiştir. Sayın başbakanın törene katılımında ilk sorunun cevabında ortaya konan düşüncelerin kamu ile paylaşılması durumunda, ancak, kanaatimce katılım bir nevi faydacı bir anlamla topluma aktarılmış olabilirdi. Sosyal konuları ele alma hedefi nedir?Birçok neden sıralanabilir bu soruya cevap olarak.Ancak, en temelde sosyal konuları ele alma hedefi;

Aslında felsefe yaratma inisiyatifidir. Bir açıdan da;Arzulanan değişikliğe hizmet amaçlı;

Araştırma ,Diyalog,Görüş bildirme veTartışma platformudur...Bunları, sürdürülebilir bir gelecek için yaparsınız ...Aynı şekilde, toplum kendi karakter değerlerini de.., Seçerek üretir...

Rasyonel bir varlık gibi…Peki, bizim Toplumsal gerçeklerimiz ve gereksinimlerimiz,

genç insanlara din adına "kin" sahibi olmayı emreden bir düşünce ve yaklaşımlarla örtüşebilir mi?Herhangi bir açıklamaya muhtaç olmayacak kadar açık ve okuyanın kafasında soru işareti bırakmayacak kadar net cümlelerle ifade etmişti Sayın Başbakan:

"Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik..."

Peki, ifade edilen O cümlede geçen "kininin davacısı" ibaresi ne anlama geliyor?Bizim Yunus Emre'lerimize, Hacı Bektaş-ı Veli'lerimize,Mevlana'larımıza ne oldu?O anlayışlar yetmez mi dinimizi kendi kültür havzası içerisinde yaşayıp, yaşatmaya? Diyeceğim şudur ki;İlke ve değerleri olmayan bir siyasetin, hâliyle "uyum kabiliyeti" yüksek olur..!


“Unutulmamalıdır ki…”


Sayın Başbakan ve seçilmiş CTP Milletvekilleri, unutulmamalıdır ki, Bizler CTP oylarının siyasi emanetçileriyiz. İnandıklarımızı söyleriz.Programlarımız ve ilkelerimiz doğrultusunda siyaset yaparız...Toplumsal değerlerimizi, doğayı, kaynaklarımızı, emeği, insanı ve insan haklarını koruma mücadelesi veririz.Bedeli ne ise de öderiz.


İlahiyat Koleji gerekli miydi?



Bu sorudaki "gerekli miydi" kısmı ancak amaca göre cevaplandırılabilir bence. Eğer amaç toplumu dini öğretiler açısından tektipleştirmeye çalışmak ve sözde Kıbrıslı Türklere dini küçük yaşlardan "öğretmek" ve hatta bir toplum mühendisliği detaylarında toplumu dönüştürmekse, İlahiyat Kolejinin açılışının buna hizmet etmesi beklenir. Bu düşüncede olanlar da İlahiyat Kolejinin gerekli olduğuna inanırlar. Ancak amaç din görevlisi yetiştirmekse, bunun İlahiyat Fakültelerinde 18yaş sonrasında olası niteliği de artıran bir konuma taşınmış olurdu.

Bizler, farklı inanışlara sahip tüm bireylerin dini inanç ve kanaat özgürlüğüne saygı duymaktayız. bizler, herhangi bir dinin ve din duygularının istismarına, ideolojik ve politik bir enstrüman olarak kullanılmasına,bilimin objektifliği ve yol göstericiliği özelliklerini zedelemeden; bireyin özgür düşünce ve tercihlerini sınırlamadan;
din öğretimini ,“Din Kültürü” ve “Ahlak Bilgisi”ni seçmeli ders grubunda yer almasını öngörmekteyiz.Din; bir inanç olmanın ötesinde, hukukun da alt yapısını oluşturan; toplumsal memlerimizin (kültür parçacıkları ve kültürel birikimler) kültürel mutasyonu sonucu algılanan, toplumsal bir reflekstir.Yeni fikirlere barışık olmadan, insanlığın ileriye dönük yüzünü keşfetmeden, dini kimliği başkalarına üstün kılmaya çalışmak ve bunu baskı aracı olarak kullanmak; donanımı yetersiz olanların, başkasının içkisini mes'ele yapanların silahıdır.

İnancı bir tabu, bir psikolojik eksikliğin aracı, bir sosyal yetersizlik silahı gibi, Kıbrıs Türk Toplumunun akıl ve gönül gözlerini kapatmak için kullanmak, muazzam bir diktatörya örgütlemek demektir.Kıbrıs Türk Toplumu, kendi İslami özeleştiri mekanizmasını, dindarlığını öne çıkarmadan, dinden çıkar sağlamanın yollarını aramadan, başkasının içkisini mesele yapmadan, bir tabu psikolojisi haline getirmeden icra edebiliyor, ediyor.İnanca endeksli bir yaşam biçimini Kıbrıslı Türkler ile bağdaştıramazsınız. Bu aidiyet, "emik bakış" açısının kimliğiyle tanımlıdır; toplumun kendini ne ve kim olarak gördüğüdür. Etnikliğin ölçüsünü dini kullanarak tanımlayamazsınız.Yapılan yanlış, Türkiye'nin "Kıbrıs Türkü'ne" bakış açısıdır... Etik bakıştır. Dışardaki bir grubun, bir başka grubu tanımlamasıdır.
Ancak unutulmasın ki, siyasi ve ekonomik doktrinler, topluma ilham verdikleri ölçüde destek bulurlar...


"Türk-İslâm Sentezi" söylemiyle, KKTC'de sürdürülen milliyetçi-muhafazakâr politikanın "yeniden yapılanma " ekseni nedir?



Açıkcası, son dönemlerde daha da belirginleşen bu yeniden yapılanma ekseni, Ekonomik ve Kültürel İslamî kimliğin "zamanın şartları" persfektifinde reforme edilmesidir.Peki, İslâmi Kimliği nasıl reforme, "modernize" edebilirsiniz?Dinî İdeolojiyi Kapitalizimle takviye ederek,böylelikle, Kapitalizm de İslâmî kültürden yararlanarak ve onun etki alanlarını kullanarak yayılmasını sürdürecektir. AKP'nin "Türk İslâm Sentezi"ni karakterize eden en temel özellik nedir?Bu temel özellik öyle bir yeteneğe dönüşmüştür ki, kapitalist anlayışlarla uyumlaşmanın ve işbirliğinin de ötesindedir artık.Tanımlanmış İslâmî değerlerin, içeriğine bağlı kalmak zorunda olmadan, her renge boyanabilme yeteneği sergilemesi.Biliyoruz ki, her özne kendi bilgisi ile özdeşleşme durumu yaşar.Yani bilgisi kadar düşünebilir. O yüzden bilgiler üzerinden tartışma yapmamız esastır. KKTC'deki toplumsal bilinç kasten "yaya bırakılmış" tır. Ancak kendi bilinç durumunu sorgulama yetisine ulaştığında iç dinamiğinde belirli bir yol alabilir. 
Editör: TE Bilisim