Kısır siyaset, üretmeyen politikacı gün gelir, Devleti aciz duruma getirir.

Devletin acizliği, Devlet erkini hizmet ve icraat adına kullanmayanın, eseridir.

Yoktur, Devletin suçu.

Ve soyut olan Devlet kavramına yapılan eleştirileri ve tepkileri de nedense üzerine almaz, Devletin acizliğinin mimarları.

Mesela her ölümlü trafik kazası sonrası, suçlanan hatta linç edilen “trafik canavarı” gibi.

Ve toplum, Devletin acizliğinin karşısında bir canavara dönüşebileceğinin mesajını vermeye başladı bile.

Anlayana elbet.

Ne demiş atalarımız, “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”

“Yol Yok Seyrüsefer Yok” sloganının bir anda on binlerce kişiye ulaşmasını sadece sosyal medyanın gücü olarak yorumlamak ise sadece kendini kandırmaktan ibarettir.

Ve Kıbrıs Türk’ü, dün sivil itaatsizlik çağrısı yaparak hükümeti hedef gösterenlerin bugün nasıl Bakan koltuklarından güç alarak Devlet gelirlerini “halkın” sırtından çıkardığını yine bir kandırılmışlık ruh hali içerisinde izliyor.

Slogan politikacılarının yerine koltuktan güç alan değil koltuğa güç veren siyasetçileri görmek istiyor, Kıbrıs Türk’ü.

Sosyal medya üzerinden ortaya konulan tepkileri de görmezden gelmek, kartopu misali git gide büyüyen bir çığ’ı görememek, meclisin değişmeyen yüzlerinin vicdanlarını kandırmaları, değil de nedir?

Aman her şeye muhalefet her şeye itiraz etmek, Kıbrıs Türk’ünün karakterinde vardır, deyip de geçmemek gerek bu sefer.

Çünkü bu sefer iş başka.

Tepkiden, boş muhalefetten, sığ yorumlardan daha başka bir şey var, bu sefer.

Ve bu sefer, Kıbrıs Türk’ü bas bas bağırıyor.

Karşılığını hizmet olarak vermediğiniz her kuruş, siz Devleti aciz duruma düşürenlere çok.

Hizmetini almadığımız tek bir kuruşu bile, vermeyi ret ediyoruz.

Haykırıyor, örgütsüz bir güç.

Güvenmiyoruz, inanmıyoruz diye.

Güvenmek ve inanmak da istemiyoruz artık.

1900’lü yılların başından beri sürdürülen bir var olma kavgasının nasıl kül edilip el birliği ile bitirildiğini yaşamaktan usandı artık, Kıbrıs Türk’ü.

Üzerinde tutunmak için dün olduğu gibi bugünde direnen bir toplumun, inancının ve güveninin kaybolması, geleceğe dair umudunu kaybetmesinin ne demek olduğunu, hiç düşündünüz mü?

Kıbrıs Türk’ünün, vatan veya memleket dediği toprak parçasına karşı aidiyet duygusunun ortadan kalkmasının ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü?

Devletine karşı güvensizlik duyan bir toplumun geleceğinin ne olacağını hiç düşündünüz mü?

Ve düşündünüz mü hiç, bu sefer Kıbrıs Türk’ünün tepki dilinin derinliğini ve farklı bir şey söylediğinin ne olduğunu?

Kıbrıs Türk’ü hoşgörülüdür, tepkisi dilindedir, muhaliflik karakterinde vardır, sivil itaatsizlik toplumun ruhuna uymaz ve benzer vicdanınız ile sizleri yüzleşmekten kaçıran cümleler ile kendinizi ne kandırın ne de avutun, ey Meclisin değişmeyen yüzleri.

Devlet mi suçluydu yoksa Devleti bu hale düşürenler mi, toplum vicdanında hangisinin doğru olduğu yerini bulmuştur elbet ancak unutmayın, gün geldi yapmaz denilen bu halk, Meclis’i işgal etti.

Bugüne kadar “hep bana hep bana” diyenler, bugünden sonra da Kıbrıs Türk’ünün “artık hep bana” sessiz çığlığını duymak zorunda.

Slogan siyasetini bırakarak artık hizmet ve icraat zamanının geldiğini, söylüyor Kıbrıs Türk’ü.

Ve siz, kendisini Devletin sahibi görenler, artık Kıbrıs Türk’ünün sesine kulak vermesinin zamanı geldi de geçiyor bile.

Editör: TE Bilisim