“Devletler arasında sürekli dostluk ve düşmanlık yoktur sadece çıkarlar vardır” ilkesi uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin temel prensiplerinden biri.

Belki de binlerce yıldır uygulanan en eski prensip veya ilke olma özelliğini de taşımakta. 

Öyle olmasa, dünün düşmanları bugünün müttefikleri ve dünün müttefikleri de bugünün düşmanları olarak yakın coğrafyamızda karşı karşıya gelmezlerdi.

Doğu Akdeniz, Kuzey Irak ve Suriye, bugün kaynayan bir kazan..

Yarın belki İran, Lübnan ve İsrail, toprakları düşük yoğunluklu ancak yıkıcı etkiler doğuran çatışmalardan nasibini alacaklar.

Diplomasinin kartları savaş dişlisi tarafından yakın coğrafyamızda açılmakta.

Türkiye, bekası için, iç güvenliği için, dün Kuzey Irak’ta bugün Suriye’de mücadelesini stratejik bir derinlik içerisinde sürdürüyor.

Peki, Türkiye gerçekten Rusya ve ABD arasında sıkıştı mı?

Ne işimiz var, Suriye’de temelli tepkiler ve eleştirilerin haklılık yanları var mı?

Dün “Zeytin Dalı” operasyonu ile Irak’ın kuzeyinde ve bugün de “Bahar Dalı” operasyonu ile Suriye’de ortaya konan iradenin doğuracağı sonuçlar, Kıbrıs’ın kuzeyini ve Doğu Akdeniz’deki “Soğuk Savaş”ı nasıl etkiler?

Dün Rus imparatorluğu ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) ve bugün Rusya Federasyonu’nun megola ideası olarak kabul edilebilecek “Büyük Fikri” nedir?

Lise tarih kitaplarında öğretilen ve belki tam olarak ne olduğu da o yaşlarda anlaşılamayan meşhur klişe cümleden başkası değil, Rus tarihinin megola ideası;

“Sıcak denizlere inmek.”

Ve Suriye bugün, “sıcak denizlere” açılan bir kapı, Rusya Federasyonu için.

Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’ya hükmetmek adına, Rusya federasyonu için “olmazsa olmaz” bir askeri üs, bugün Suriye.

Dün Afganistan vardı, bugün Suriye toprakları, Rusların oyun alanı.

Ve Rusya bugün, Türkiye Cumhuriyeti ile kurduğu diplomatik ilişkilerin ve dönemsel de olsa müttefik olma pozisyonuna ihanet etme noktasında.

Suriye’ye bakmak yeterli aslında, kral çıplak demek için.

Türkiye ile Rusya arasındaki yakın dostluk temelinde ve bölgenin yani sıcak denizlere kıyısı olan ülkelerdeki dengede bir kırılma noktasının yaşanmasına gebe, Suriye krizi.

Akdeniz satrancında, dünün müttefiklerinin birbirlerinden uzaklaşmasını, dünün düşmanlarının bugün müttefik olarak Akdeniz’de oyun bozarak oyunu yeniden kurmasını izliyor, dünya devletleri.

Ve bir satranç hamlesi gibi, ABD’nin Kıbrıslı Rumlara silah ambargosunu kaldırma kararını, Rus gemilerinin Güney Kıbrıs limanlarından lojistik destek almama şartı ile birlikte alması, Kuzey Kıbrıs limanlarının Rus gemilerinin kullanımına açılmasını da beraberinde getirmesi de olasılıklar arasındayken bugün Suriye krizi ile tüm dengeler yeniden oluşmanın eşiğinde.

Suriye krizi ile gerek Akdeniz’de gerekse başka coğrafyalarda da yeni dengeleri oluşturacağı ve yeni yapıları inşa edeceği, şimdiden belli.

Akdeniz’de Soğuk Savaş devam ederken, ülkeler arası yeni dostluklar, yeni müttefiksel oluşumlar, farklı diplomatik ilişkiler yanında yeni karşıt duruşlar belki düşmanlıklar üzerinden hidrokarbon mücadelesi sürecek.

Akdeniz dengeler ve hidrokarbon zenginliklerinden pay kapma savaşı, bölgenin iki büyük gücü Türkiye ve Rusya arasında yaşanan kriz ile yeniden şekillenmeye başladı bile.

Oyun yeniden kurulurken matruşkanın içinden ne çıkacağını, satrancın diğer oyuncuları dört gözle bekliyor.

Akdeniz’de sular ısınırken, Moskova ile Ankara, Doğu Akdeniz’deki sürecin ana aktörü olarak yollarına nasıl devam edecekleri ise cevabını arayan bir diğer soru.

Suriye’de şehit edilen 36 Türk askerinin ardından, Türkiye’nin ortaya koyduğu askeri güç ve eşgüdümsel olarak yürütülen diplomasi ile Türkiye gücünü ve kararlılığını bir kez daha ortaya koyarak dünyaya net bir mesaj da vermekte.

Önce Libya ve sonrasında Suriye’de Türkiye’nin askeri açıdan köşeye sıkıştırılmasından siyasi kazanç elde etmek isteyen Rusya ve ABD’nin stratejilerinin başarısız olduğu ortada.

Türkiye, “Bahar Dalı” operasyonu ile ABD ve Rusya arasına Türk Devletini sıkıştırmak isteyenlerin kurguladığı oyunu da bertaraf ettiği, bir diğer gerçek.

Ve dün “Zeytin Dalı” harekatı sonrası yaşanan sığ eleştiriler bugün de daha kısık bir ses tonu ile “Bahar Dalı” harekatı ve Suriye için de söylenirken, “Suriye’de ne işimiz var?” tepkilerine en güzel cevap, harekatın haklılığının Birleşmiş Milletler açıklamasında ortaya konması ise altı çizilmesi gereken diğer bir nokta.

Türk Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin, dün Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta ve bugün de Suriye’de “işgalci” olmadığının da tüm çıplaklığı ile anlaşılması bakımından, BM ve dünya ülkelerinden yapılan açıklamalar ayrıca not edilmeli.

Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov’un “Rusya dışındaki tüm ülkelerin askerlerinin Suriye’de uluslararası hukuka aykırı olarak bulunduğuna” dair açıklaması ise önümüzdeki günlerde Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelecek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ajandasında uzlaşının olmadığının bir göstergesinden öte, Türk-Rus ilişkilerinde “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da” bir kanıtı.

 Doğu Akdeniz ve Suriye’de “yalnızlaşan” Rusya Federasyonu, hidrokarbon, doğalgaz ve Türk akımı, turizm ve özellikle tarımsal ihracat dinamiklerini de bir bütünün parçası olarak göz ardı etmeyerek yeni yol haritasını belirler mi bilinmez ancak bir gerçek var ki Türkiye’nin kararlılığı ve haklılığı askeri alanda da diplomatik arenada Türk Devletinin elini güçlendirmeye devam ediyor.

Ve tüm yaşananların gölgesinde kalan küçücük bir coğrafya Kıbrıs.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu mücadele ve irade ile dengeler değişirken Kıbrıs Türkü’nün de geleceğini doğrudan etkileyecek ve şekillendirecek olan, Suriye-Irak-Doğu Akdeniz üçgeninde yaşananlardan başkası değil.

Ve Kıbrıs Türk’ünün sadece Rum tarafını değil Rusya’yı da daha iyi oku(ması)yabilmesi gerekli.

Ve daha da önemlisi, dünü unutmadan ve dünden utanmadan, bugün Türkiye’yi çok daha iyi anla(malı)yabilmeli, Kıbrıs Türk’ü.

Editör: TE Bilisim