Rum Hükümet Sözcüsü Nikos Hristodulidis, Maraş konusunun hala açık olduğunu ve muhtemelen en kısa zamanda çabaların yeniden başlayacağını ileri sürdü.

Politis gazetesine söyleşi veren Rum Hükümet Sözcüsü Nikos Hristodulidis, ağırlıklı olarak Kıbrıs sorununa ve buna bağlı olarak Maraş konusuna da değindi.

Hristodulidis, müzakere masasında dönüşümlü başkanlık ve 50 bin TC kökenli vatandaşın kalması önerilerinin bulunmadığını da savundu.

Hristoduldis’in söyleşisinde ayrıca sorumluluk yükleme-suçlama oyununun yanlış olduğunu söyledi.

MARAŞ

Maraş ile ilgili çabanın, başarısızlıkla sonuçlanıp sonuçlanmadığı şeklindeki bir soru üzerine Hristodulidis, çabaları sürdürdüklerini, çabaların en kısa zamanda yeninde başlamasının mümkün olacağı ümidine sahip olduklarını belirtti.

Konu hakkında umudun var olduğunu belirten Hristodulidis, çabanın çok kolay olmasını beklemediklerini, sabır, sistematik çaba ve yöntem gerektirdiğini söyledi.

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in kapalı Maraş konusunda önerisinin, büyük derecede, 2005 yılında Tasos Papadopulos hükümeti döneminde ve 2010 yılında Dimitris Hristofyas döneminde sunulan önerinin devamı olduğunu söyleyen Hristodulidis, çoğunun ilk başta bu öneriyi iyi bir fikir olarak karşıladığını ancak aynı zamanda da Ankara’nın, böylesi bir ihtimalde, geleneksel olumsuz tutumundan bahsettiğini anımsattı.

Hristodulidis, sözlerinin devamında doğru argümanlarla ve sabırla, önerinin ileriye götürülmesi kıymetinin anlaşılması ve Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden’in bu konuyla meşgul olması noktasına varıldığını ifade etti.

Müzakereler sürecinin, ne hız açısından ne de öze dair olarak ilerlememesine yönelik bir soru üzerine Hristodulidis, durumun çok kolay olmadığını maalesef bunun olmasını da beklediklerini ifade etti.

Hristodulidis, “Bundan farklı olarak durumlar daha kolay olsaydı Kıbrıs sorunu çözülecekti, 40 yıl müzakere edilmesine gerek olmayacaktı” ifadesini kullandı.

Hristodulidis, sözlerinin devamında, savundukları ve yaptıkları şeyleri herkes tarafından bilindiğini belirterek, Kıbrıs sorununun çözümlenebilmesi için müzakere edilmesi gerektiğine inandıklarını da söyledi.

“Müzakerelerden başka bir yol olsaydı bu denenirdi” ifadesini de kullanan Hristodulidis, 1977 yılından itibaren, Kıbrıs sorununun çözümünün müzakerelerden gelmesi şeklinde siyasi bir karar aldıklarını ve tüm hükümetlerin bu gidişat için çalıştığını ifade etti.

Hristodulidis, bu çerçeve içerisinde Ankara ile müzakere edilmesinin yanı sıra, Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis arasındaki görüşmeleri de artırdıklarını söyledi.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in ziyareti sırasında liderler arasındaki görüşmelerin artırılacağı açıklamasının yapılmasına bağlı olarak bu görüşmelerin artırılması için Biden’in kendilerine baskı yapıp yapmadığı sorusu üzerine Hristodulidis, Biden’in bu konuyla meşgul olmadığını, ilgili kararın Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in inisiyatifiyle, Biden’in Kıbrıs ziyaretinden önce alındığını savundu.

Liderler arasında daha sık görüşme yapılmasının ötesinde, günlük konularla uğraşan teknik komitelerin yeniden faaliyete geçmesini önerdiklerini ifade eden Hristodulidis, iki lider arasındaki son görüşmede ise, Anastasiadis’in, 4 teknik komitenin daha kurulmasını teklif ettiğini belirtti.

Hristodulidis aynı zamanda, cesur ve özlü güven yaratıcı önlemelerin de benimsenmesi için öneri sunduklarını söyledi.

Güven Yaratıcı Önlemlerin slogan olmadığını, bunların, müzakere süreci ile birlikte hareket edecek yeni olgular yaratmasının mümkün olduğunu söyleyen Hristodulidis, Güven Yaratıcı Önlemlerin Kıbrıs sorununun bütünlüklü çözümüne ilişkin çabaları da destekleyeceğini ifade etti.

Hristodulidis, hayal kırıklıklarına rağmen, ABD ve AB tarafından desteklenmeleriyle birlikte, çabalarını sürdüreceklerini belirtti.

TEZLER VE AL-VER SÜRECİ

Öze ilişkin konularda köprü kurulması halinde al-ver sürecine geçilip geçilmeyeceği şeklindeki bir soru üzerine Hristodulidis, öneriler sunulmadan ve tüm temel konular görüşülmeden, bir sonraki sürece, al-ver sürecine, geçilmesinin kolay olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun tezler sunmamakta ısrarlı olup olmadığı sorusu üzerine Hristodulidis, muhtemelen Eroğlu’nun bunu tercih edeceğini ileri sürerken, Türk tarafının, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttenheim’ın, 2 Haziran’da yapmış olduğu açıklama aracılığıyla, “iki tarafın tüm başlıklarda öneriler sunacağı şeklinde taahhüdünün bulunduğunu” savundu.

Hristodulidis, örneğin mülkiyet ve toprak konusunun görüşülmesinin mümkün olmadığını, bunların birbirine bağlantılı olan konular olduğunu söyledi.

“Kıbrıs Türk tarafının, Downer belgesine atıfta bulunarak Talat-Hristofyas ve Eroğlu-Hristofyas arasındaki görüş birliklerini Rum tarafının kabul etmediğini ayrıca kısa bir süre önce Rum tarafının dönüşümlü başkanlıktan saptığını” ifade ettiği şeklindeki bir soru üzerine Hristodulidis, Hristofyas’ın önerisinin, çapraz oy ile birlikte dönüşümlü başkanlık olduğunu, Eroğlu’nun çapraz oyu kabul etmediğini ve Hristofyas’ın söz konusu öneriyi geri çektiğini bu nedenle 2008-2012 yıllarındaki iki taraf arasındaki tezleri kaydeden Downer belgesinde görüş birliği olarak yer almadığını savundu.

Müzakerelerin yeni aşamasında, Rum tarafınca öyle bir önerinin sunulmadığını belirten Hristodulidis, Downer belgesinden bahsederek, bunun 73 sayfadan oluştuğunu, mavi harflerin Rum tarafının tezlerini, kırmızı harflerin Kıbrıs Türk tarafının tezlerini, siyah harflerin ise görüş birliği olan noktaları teşkil ettiğini söyledi.

Hristodulidis, bir kimse belgeye baktığı zaman belgenin büyük bir bölümünün kırmızı ve mavi olduğunu, görüş birliği olarak nitelendirilebilecek çok noktanın bulunmadığını görebileceğini de belirtti.

Hristodulidis sözlerinin devamında Hristofyas’ın, söz konusu Downer belgesinin, 2008-2012 yılları arasındaki müzakereler döneminde görüşülenleri mutlak doğru bir şekilde yansıtmadığı konusunda Anastasiadis’i bilgilendirdiğini söyledi.

Toprak, güvenlik ve TC kökenli vatandaşlar konusunun, Türk tarafının reddi üzerine henüz görüşülmediğini ileri süren Hristodulidis, ortak açıklamanın sonuçlandırılması çabası sırasında, söz konusu belgede dahil olan bu konulara ilişkin üslubun kullanılmasına yönelik çaba harcandığını ancak Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun bunu kabul etmediğini ileri sürdü.

TC KÖKENLİ VATANDAŞLAR KONUSU

50 bin kadar TC kökenli vatandaşın kalmasına ilişkin önerinin geri çekilip çekilmediği sorusu üzerine Hristodulidis, TC kökenli vatandaşlar konusunun, çözümüne yönelik olarak zor olan konulardan biri olmadığını düşündüğünü söyledi.

Önemli sayıda TC kökenli vatandaşın, mevsimlik işçi veya geçici sakinlerin söz konusu olduğu sürece bunun ne sunduğuna ilişkin olarak belirli koşullar altında önemli sayıda TC kökenli vatandaşın Türkiye’ye kolayca dönebileceğini savundu.

Hristodulidis, önemli sayıda Kıbrıslı Türk’ün, bu konuda, kendi tezleriyle özdeşleştiği izlenimine de sahip olduğunu ileri sürdü.

ÇÖZÜM KONUSU

Hristodulidis, bir başka soru üzerine, Kıbrıs sorununun çözümüne varılmak isteniyorsa, referandumlar aracılığıyla bir çözüm planına varılması gerektiğini ifade etti.

Böylesi bir çözümün Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilebilmesi için çözümün yaşayabilir ve işlevsel olması gerektiğini yineleyen Hristodulidis, Annan Planı’nın “acı tecrübesini” geride bırakacak böylesi bir çözümün olması koşullarının bugün var olduğunu düşündüklerini söyledi.

Hristodulidis bir başka soru üzerine, Kıbrıs sorununun uluslararası gerçeklerinin “işgal, istila, göçmenler” olduğunu ileri sürerken, bunların gerçekler ve ortak açıklamada tasvir edilen ve sonlandırılması gereken kabul edilemez statüko olduğunu söyledi.

KKTC yetkililerinin, uluslararası temaslarının kendilerini endişelendirip endişelendirmediği sorusu üzerine Hristodulidis, bunların yeni bir şey olmadığını ve her zaman olduğunu belirtti.

Kendilerinin, bu temasların, doğru çerçevede ve herhangi bir şekilde KKTC’yi yükseltme veya tanıma şeklinde yapılmamasını garanti altına almaya çalıştıklarını söyleyen Hristodulidis, daha ileri giderek, Kıbrıs Türk tarafının bilindik tezlerinin ifade edildiği bu temaslar içerisinde, kendi argümanlarının nihayetinde teyit edilebileceğini savundu.

Hristodulidis, örneğin Kıbrıslı Türk müzakereci Kudret Özersay’ın Brüksel’e ve diğer ülkelere gittiği zaman Avrupa Konseyi zirvelerinde Kıbrıs’ın bir Kıbrıslı Türk ve bir Kıbrıslı Rum tarafından temsil edilmesi gerektiğini ifade ettiğini, böylelikle, kendilerinin, Kıbrıslı Türklerin AB’nin nasıl çalıştığını anlaması için AB’nin aktif bir şekilde müzakerelere müdahil olması gerektiği şeklindeki tezlerinin teyit edilmiş olduğunu anladıklarını ileri sürdü.

BİDEN’İN ZİYARETİ

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Ada’ya yaptığı ziyaretin ardından ABD’nin özlü bir müdahalesinin olup olmadığı şeklindeki bir soru üzerine Hristodulidis, bu ziyaretin, ABD’nin Kıbrıs sorununa ilişkin çalışmalara pratikte döndüğünü gösterdiğini ifade etti.

ABD’nin bu dönüşünün, Güney Kıbrıs’ın, Doğu Akdeniz’deki gelişmiş rolünün ve hükümetin sistematik ıbir şekilde çalışmasının sonucu olduğunu söyleyen Hristodulidis, bunun devamının da olacağına inandığını belirtti.

Hristodulidis, Biden’in kamu oyu önündeki açıklamaları ve görüşmeleri süresince ele aldıklarının da çok önemli olduğuna dikkati çekti.

Doğal gaza ilişkin bir soru üzerine ise Hristodulidis, bu konuda iki bağımsız sürecin bulunduğunu ve bu iki konunun, doğal gazın, Kıbrıs sorununun çözümünden sonra kazanca ve bölge ülkeleriyle enerji ittifakına sahip olabilmesi için Türkiye’nin, Kıbrıs sorununa aktif bir derecede müdahil olması ve gerçekten çözümlenmesi için çalışmasına teşvik teşkil edebileceği durumuyla da bağlantılı olduğunu söyledi.
Editör: TE Bilisim