Dün ülkenin büyük bir bölümünde  hissedilen depremle ilgili Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Serhan Şensoy,  Kıbrıs adasının  tarihsel veriler ve 1900’lü yılların başından itibaren alınan ölçümlerde görüldüğü üzere “Kıbrıs yayı” olarak bilinen ve Afrika plakası ile Anadolu plakalarını ayıran fay üzerinde ve ölü deniz fay bölgesinde oluşan depremlerden etkilendiğini vurguladı.

TARİHTE EN ŞİDDETLİ DEPREM 1222’DE 7.4 ŞİDDETİNDE

“Karada da oluşan faylar mevcut olup tarihsel deprem kayıtlarında karada da depremlerin olduğu bilinmektedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde dün olan deprem gibi depremlerin belli sürelerde tekrarlandığı biliniyor.” diyen Şensoy, bunun yanında   daha uzun sürelerde tekrarlayan daha büyük depremlerin de  mümkün olduğunu kaydetti.

Tarihsel veriler incelendiğinde Kıbrıs adasında 1222 yılında,   7.4 büyüklüğünde,  1940 yılında 7.1 büyüklüğünde ve 1996 yılında ise 6.7 büyüklüğünde depremlerin gerçekleştiğinin görüldüğünü belirten Şensoy, dün yaşanan depremden önce Rodos adası civarında 4.0 büyüklüğünde ve ayrıca Ege Denizi’nde 4.3 büyüklüğünde depremlerin  kaydedildiğine dikkat çekti.

Şensoy, “Bölgede devamlı surette depremlerin olduğu bilinmektedir. Bu nedenle paniğe kapılmamamız ancak tedbirli olmamız gerekmektedir”dedi.

“BU GİBİ DEPREMLER TSUNAMİ TEHDİDİ OLUŞTURMAZ”

Depremler gündeme geldiğinde özellikle bir ada ülkesi olunması nedeniyle akla tsunami riskinin  de geldiğini belirten Şensoy, “Dün yaşanan deprem sonrası da yurttaşlarımızın tsunami riski konusunda paniğe kapıldıklarını gözlemlemekteyiz. Öncelikle dün yaşanan depremin ve buna benzer kıyıya yakın depremlerin Kıbrıs adasında tsunami tehdidi oluşturmayacağını bilmemiz gerekiyor. Bu nedenle bu konuda halkımızın paniğe kapılmasına neden olacak bir durum yoktur. Çeşitli çalışmalarda Kıbrıs adasının geçmiş depremlerde tsunamiden etkilendiği yönünde bulgular belirtilmiş olsa da bu yönde kesin veriler mevcut değildir.” İfadelerini kullandı.

“DEPREM BÖLGESİNDE BU DEPREMLERİN OLMASI DOĞAL”

Kıbrıs adasında  depremlerin olduğu ve olacağının  bir gerçek olduğunu belirten Şensoy şöyle devam etti:


“Yakın zamanlarda Ege Denizi ve yine Akdeniz’de hissedilir büyüklükte depremler olmuştur. Bu nedenle bu bölgede depremlerin başladığı ve daha büyük depremlerin olabileceği yönünde çeşitli endişeler, söylentiler halkımız arasında konuşulmaktadır. Öncelikle, içinde bulunduğumuz bölgenin bir deprem bölgesi olduğunu dikkate aldığımızda bu depremlerin olması doğaldır. Bu konuda farklı senaryolar ve/veya bilim dışı gerekçeler üretmek doğru değildir. Bilmemiz gereken deprem bölgelerinde her zaman depremlerin olabileceği ve bu yönde tedbirli olmamız gerektiğidir.

“1990 ÖNCESİ YAPILAR DEPREM AÇISINDAN RİSKLİ OLABİLİR”

Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde olası depremlerin yapıları nasıl etkileyeceği yönünde yapılan araştırmalara ve yayımlanan bilimsel makalelere değinen Şensoy, şu bilgileri paylaştı:

 “Öncelikle yakın zamanda yaptığımız bir çalışmada deprem etkisinin dikkate alınarak tasarlanan yapıların yanında çoğunluğu 1990 yılı öncesi yapılmış çok sayıda deprem tasarımı dikkate alınmadan tasarlanan yapılar da incelenmiştir.

Bu yapıların yaşları ve betonarme elemanlarda gözlemlenen korozyon etkisi de dikkate alındığında riskli olabileceği yönünde veriler mevcuttur. Öte yandan 1992 yılı ve sonrasında yapılan yapıların projelerinde belli bir standart oluşturulmaya çalışılmış ve özellikle İnşaat Mühendisleri Odası tarafından ciddi çalışmalar yapılmıştır. “

Deprem riskinin, deprem tehlikesi ile birlikte yapıların durumu ile ilişkili bir kavram olduğundan yapıların güvenliği konusunun da dikkate alınması gerektiğine vurgu yapan Şensoy,  mevcut yönetmeliklerin dikkate alındığı ve yapım aşamasında gerekli kontrollerin yapıldığı yapılardan endişe etmemek gerektiğini vurguladı.

Usulüne  uygun yapılmayan yapıların doğal olarak riskinin  daha yüksek olduğuna işaret eden Şensoy, şöyle devam etti:
 

“Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bünyesinde yürütülen çalışmalarda çeşitli binalar incelenerek raporlar oluşturulmuş, önerilerde bulunulmuştur. İncelenen eski yapılarda gözlemlenen sorunların başında daha önce de belirtildiği üzere korozyona bağlı yıpranma, donatılarda fonksiyon kaybı, beton pas paylarının düşmesi gibi sorunlar ilk etapta göze çarpmaktadır. Ancak, bu yapıların birçoğu 1992 yılından önce yapılan yapılardır ve günümüz deprem yönetmeliklerine uygun tasarlanmış yapılar değildir. Gözlemlerimiz arasında özellikle 1990’lı yıllarda yapılan ve 20-25 yaşında olmalarına rağmen ciddi korozyon sorunları olan yapıların beklenenden önce yıpranmaları şaşırtıcıdır. Bu yapıların betonlarının maalesef bir dönem kullanılan deniz kumu ve çakılı ile yapıldığı bu nedenle de korozyonun hızlandığı tahmin edilmektedir.

DEPREMDE YAPILMASI GEREKENLER

Şensoy, depremler sırasında yapılması gerekenleri de şöyle sıraladı:

“Depremlerde genellikle ilk anda bir panik yaşanmaktadır. Deprem sırasında ilk yapmamız gereken olduğumuz yerde cenin pozisyonunda mümkünse dayanıklı bir mobilyanın yanında başımızı koruyarak beklemek ve deprem etkisi geçtiğinde panik yapmadan bulunduğumuz binayı terk edip açık alanda toplanmaktır.

Depremin ilk anlarında panik halinde bulunduğumuz alanı terk etmeye çalışmak daha büyük bir kargaşaya ve yaralanmalara neden olabilmektedir. Deprem öncesi yapmamız gerekenler ise mobilyalarımızı sabitlemek, deprem çantası diye bilinen ihtiyaçlarımızı içeren bir çantayı hazır tutmamız önemlidir. Özellikle sabit olmayan mobilyaların devrilmesi sonucunda çok şiddetli olmayan depremlerde bile yaralanmaların yaşanabileceği bilinmelidir.”

Depremlerin tek başına can kaybına neden olmayacağını vurgulayan Şensoy,  özellikle deprem yönetmeliklerine uygun yapılaşmanın önemini her zaman akılda tutmak gerektiğini  kaydetti.

Şensoy, “ Daha kötüsünü yaşamamamız dileğiyle tüm halkımıza geçmiş olsun.”dedi.

Haber: Yılmaz Yakar

Editör: TE Bilisim