İşte Erhürman'ın yayınladığı açıklama;

Giriş:
Seçim bitti, koalisyon kurma çalışmaları tamamlandı ve bugün bakanlar kurulu listesi Meclis’te okunacak. Medyada, Kıbrıs Türk siyasi hayatının kangrenleşmiş birçok sorunuyla ilgili ciddi tartışmalar yaşanıyor. Sorunlardan ve tartışmalardan sıkılmış, yorulmuş insanlarımızın “ortalığın bir kez daha karışmış olmasından” dolayı huzursuz olmaları son derece anlaşılır bir şey. Ama bana kalırsa tam da “ortalığın karışmış olması” Kıbrıs Türk siyasi hayatına ilişkin sağlıklı bir işarettir. İşin spekülasyon boyutuna hiç girmeksizin, bu sorunları alt alta sıralamakta ve bunlarla ilgili görüşlerimi, kamusal bir görev üstlenmiş bir kişinin düşüncelerini kamuyla açıkça paylaşma yükümlülüğü çerçevesinde ortaya koymakta yarar görüyorum.

1. Vesayet:
Kıbrıs Türk siyasi hayatında vesayetin ciddi bir sorun olduğu bilinmeyen bir şey değildir. Sayın Atalay’ın hükümet kurma çalışmalarına müdahale ettiğine dair haberler doğrudan doğruya bu sorunla ilgilidir. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nden de, CTP-BG’den de resmi açıklama yapılmamış olması sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Aslında meseleyi en basit düzlemde ele almak, karmaşayı ortadan kaldırmak açısından önemlidir. Kıbrıs Türk halkı bir seçim yapmış ve bu seçimin sonucunda koalisyon ihtimalleri ortaya çıkmıştır. Bu koalisyon ihtimallerini değerlendirmek ve en uygun koalisyonu kurmak, doğal olarak Kıbrıs Türk halkının ve onun siyasi örgütleri olan siyasi partilerin karar vereceği bir şeydir. Kıbrıs Türk halkına ve onun örgütlerine “sen yanlış yapıyorsun, senin için doğrusu şu ama sen doğru değerlendirme yapamıyorsun” demek, yani Kıbrıs Türk halkının kendi haline bırakılırsa kendi kendisine zarar vereceğini düşünerek iradeye müdahale etmeye kalkışmak tam da “vesayet” adı verilen ilişki biçiminin en çıplak halidir. Bu ilişki biçiminin ortadan kalkması Kıbrıs Türk siyasi hayatının daha sağlıklı bir zemine oturabilmesi için birinci koşuldur ve bu koşulu hayata geçirmek yalnızca bir ya da birkaç siyasi parti için değil, KKTC’de faaliyet gösteren tüm siyasi partiler için olmazsa olmaz nitelikte bir görevdir. Bu görevden, aslında var olan sağlıksız durumu olduğu gibi devam ettirmekten başka hiçbir işe yaramayan “gerçekçilik” söyleminin bildik terminolojisini kullanarak kaçınmak mümkün değildir. Kıbrıs Türk halkı ve onun siyasi örgütleri, kendileri için önemi asla tartışılamayacak olan Türkiye Cumhuriyeti ve onun halkıyla ilişkilerini karşılıklı saygıya dayanan bir zemine oturtmak için çalışmakla yükümlüdür.

2. Erkek Egemen Zihniyet: Yalnızca kabinedeki on bakan arasında tek bir kadın bile bulunmaması değil, seçimler sonucunda Meclis’e dört kadın gönderilebilmiş olması da bir sorundur. Bu sorunlar, hem seçmenin hem de halkı temsil eden siyasi partilerin Kıbrıs Türk siyasi hayatında hakim konumda bulunan erkek egemen zihniyeti kıramadıklarını açıkça göstermektedir. Bu rakamlar ortadayken, hala kadınların siyasetle yeterince ilgilenmediklerini yada yeterince yetenekli olmadıklarını ve ortaya çıkan durumun bunun sonucu olduğunu ileri sürmek, deve kuşu misali kafayı kumun altına gömmekten başka bir şey değildir. Siyasi hayatımızda erkek egemen zihniyet hakimdir ve bu zihniyetin etkisinin kotalar ve benzeri düzenlemeler yoluyla zayıflatılmaması durumunda Kıbrıs Türk siyasi hayatı hiçbir zaman sağlıklı bir zemine oturamayacaktır.

3. Bölgecilik:
Bakanların atanması sürecinde bölgeciliğe ilişkin tartışmalar bir kez daha nüksetmiştir. Kimileri bakanlar atanırken bölgelerin dikkate alınmamış olmasından, kimileri de dikkate alınmış olmasından yakınmaktadır. Oysa sağlıklı ve modern bir siyasi yaşam, feodal ilişkilerin etkisini asgariye indirgemeyi gerekli kılmaktadır ve bu kadar küçük bir toplumda hangi ilçeden bakan atanıp hangisinden atanmadığını tartışmak dahi züldür.

Sonuç:

CTP-BG, DP-UG koalisyon protokolünde bu sorunların tümüyle ilgili çözüm önerileri vardır. Çözüm önerilerinin protokole yazılmış olmasını çok fazla önemsemek ne kadar yanlışsa, hiç önemsememek de o kadar yanlıştır. Elbette bunların yazılmış olması kendi başına sorunları çözmeyecektir, nitekim çözmeyeceği daha ilk günden görülmüştür. Çünkü mesele bir zihniyet meselesidir ve “yazılanlar başka, yapılanlar başkadır” anlayışı maalesef Kıbrıs Türk siyasi hayatında uzun yıllardan beri hakimdir. Ama bu konulara ilişkin çözüm önerilerinin protokolde yer almış olmasının bu sorunların aşılması için mücadele etmek isteyenler için önemli bir hareket noktası olduğunu da unutmamak gerekir. Zaman, tüm siyasi partileri ve tüm siyasetçileri verdikleri sözlerden hareketle sıkı bir denetime tabi tutma ve onların verdikleri sözlerin arkasında durmalarını sağlama zamanıdır ve hükümetteki siyasi partiler açısından da, muhalefette kalanlar açısından da bunun zemini vardır. Hükümete gelen siyasi partiler koalisyon protokolünde ve hükümet programında yazılanlarla, muhalefette kalanlar ise koalisyon görüşmeleri sırasında söyledikleri ve seçim bildirgelerinde açıkladıklarıyla bağlıdırlar. Dolayısıyla tüm siyasi partileri denetlemek ve sözlerini tutmaları için baskı altına almak mümkündür. Bugün yaşanmakta olan tartışmalar bana böyle bir sürecin ilk günden başladığını göstermektedir. Bu tartışmalardan dolayı rahatsız olmamamın, tam tersine mutlu olmamın, dahası umutlanmamın sebebi budur.  
Editör: TE Bilisim