Eski görüşmeciler, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “ben” odaklı bir yaklaşımla yetkilerin sadece kendisine ait olduğunu iddia ederek, KKTC Hükümet yetkililerinin Rum tarafınca da muhatap alınmasını sağlamaya yönelik bir açıklamaya tepki göstermesinin kabul edilemez bir yaklaşım olduğunu savunarak, seçim mülahazalarıyla da yapıldığını düşündükleri bu açıklamayı “esefle” kınadı.

“Cumhurbaşkanı Akıncı kabul edilemez ve sürdürülemez statükonun devamını mı istiyor?” diye sorulan açıklama şöyle devam etti;

“Kıbrıs uyuşmazlığının çözüme ulaşamamasının önündeki iki temel neden, iki kurucu halk arasında 1960 Anlaşmaları ile sağlanan ortaklığın/statü eşitliğinin 1963’te hukuk dışı ve tek yanlı olarak Rum tarafınca silah zoruyla değiştirilmek istenmesi ve BM’nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararıyla bu hukuk dışılığa göz yumması, hatta bunu onaylamasıdır. Yani Kıbrıs’taki bu yetki gaspı ve hukuksuzlukta, Rum tarafının olduğu kadar Birleşmiş Milletler’in de sorumluluğu vardır.

Kıbrıs Türk tarafı bu hukuksuzluğa başından beri şiddetle karşı çıkmıştır ve bu güne kadar yapılan tüm müzakerelerde tarafların “eşit zeminde” (on an equal footing) görüşmeler yapmaları yanında eşit statüleri temel ilkeler olarak kabul edilmiştir. Ancak, Rum tarafına uluslararası alanda statü üstünlüğü sağlayan mevcut statüko devam ettiği sürece Kıbrıs’ta iki taraf arasında kapsamlı bir uzlaşıya varmanın mümkün olmayacağı on yıllardır sürdürülen başarısız müzakerelerde açık seçik ortaya çıkmıştır. Nitekim bunun son örneği, Temmuz 20017 sonunda Crans-Montana’da yapılan federasyon müzakerelerinin çöküşüyle yaşanmıştır. Bu statüko zorlanmadan değişmeyecektir.

Gerçek eşitliği sağlayarak içinde bulunduğumuz çıkmazın aşılıp Kıbrıs’ta iki taraf arasında eşit statü zemininde hidrokarbonlar konusunda iş birliğini başlatmaya yönelik olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu girişime bu pencereden bakmak gerekir. Bunun yerine Cumhurbaşkanı Akıncı’nın anayasal ve demokratik meşruiyeti olan KKTC Hükümeti’ni ve dolayısıyla tüm hükümetlerini yetkisiz göstermeye çalışan açıklaması ancak mevcut kabul edilemez statükonun devamına hizmet etmekte ve kendimizi, demokratik yollarla seçilmiş kendi Hükümetimizi inkar anlamına gelmektedir. Bu talihsiz açıklama, Rum tarafının çözümsüzlüğe hizmet eden uzlaşmaz tutumunu daha da cesaretlendimekten başka bir amaca hizmet etmez.

Rum yetkililer statü eşitliğini reddettiği için KKTC’deki karşıtlarını muhatap kabul etmiyorsa, bu ancak onların gerçek eşitliğe dayalı bir uzlaşıyı ve bu doğrultuda pratikte atılabilecek tüm adımları reddetmesi ve statükoyu sürdürmek istemesi sonucudur. Halbuki BMGS bile son raporlarında bu tür adımların atılmasında Kıbrıs Rum tarafının siyasi tanınma takıntısından kurtulması gerektiği şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Hatta 7 Ocak 2020 tarihli raporunda Genel Sekreter iki tarafın askeri yetkilileri arasında doğrudan temas mekanizması kurulmasını önermiştir”

Editör: TE Bilisim