Hayalet şehir ifadesi ile özdeşleşse de aslında Kıbrıs’ın gerçeklikten en fazla nasibini almış bir bölgesi Maraş ya da Varosha.

Politik hurafeler, siyaset ile harmanlanmış komplo teorileri, şehir efsaneleri arasında geçen koskocaman 46 yılın ardından Maraş yine tüm gerçekliği ile bugün yine politik tartışmaların odak noktasında.

Ve nedense Kıbrıs Türk solu ile Kıbrıs sorununa göbekten bağlı çıkar odaklarının uzantıları olan kanaat önderleri, bazı profesörler ve üniversite hocaları, medya mensupları Maraş’ın açılmaması gerektiği yönünde psikolojik engelleri Kıbrıs Türk’ünün zihnine ekme telaşında.

Geçmişte yapılan resmi açıklamaları yapısalcı perspektiften değerlendiremeyen entelektüel çevrelerin ütopik çözüm modellerinin ötesinde diğer bir deyişle örneğin 25 yıl önce o dönemin uluslararası ve ulusal siyasi konjonktürüne göre yapılan bir açıklamayı tek genel geçer doğru olarak kabul edip 20 yıl boyunca tek bir cümlecik üzerinden Maraş siyasetini belirlemek en basit bir ifade ile geri kalmış bir zihniyetten başka bir şey değil, olamaz.

Tarih tekerrürden ibarettir sözünü ispatlarcasına her gündeme taşındığında benzer romantik hikayeler ve/veya siyasi tehditlerle toplumsal gündemden düşürülen bir olgu olmaktan öteye gidemeyen bir gerçeklik Maraş.

Ve Maraş bugün gerçekliğini tüm siyasi tehdit ve politik hurafeler ile siyasi komplo teorilerine inat yeni bir dönemin arifesinde.

Maraş açılımı ile bugün Kıbrıs sorunu ve Doğu Akdeniz denklemi de bir kırılma noktasına çok yakın.

Ve kim ne derse desin Maraş, dün olduğu gibi bugün de Kıbrıslı Türklerin sahip olduğu Devletin bir parçası.

Maraş ya da Varosha gerçeği bundan ibarettir.

Ne Kıbrıs sorununa dair pusuda bekleyen uluslararası güç odakları, ne Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarından aslan payını kapmak için Yunanistan ve Rum Yönetimini piyon gibi kullanan AB’nin lider ülkeleri ne de mahalle baskısından dolayı ezberini bozamayan Kıbrıs Türk solunun duruşu bugün için Maraş’ı tehdit eden birincil tehlike olmaktan uzak.

Ve bugün Maraş’ı bekleyen bir o kadar büyük ve bir o kadar da sinsi bir tehlike var.

Kıbrıs Türk siyasetinin ve özellikle Kıbrıs Türk sağının Maraş gibi bir gerçekliğin siyasi derinliğini anlamaktan uzak olması ve böylesi bir derinliği algılayacak kadrolardan yoksun olmasının doğuracağı sonuçlar bugün Kuzey Kıbrıs ve anavatan Türkiye için birincil tehdit ve tehlike.

Maraş bugün popülist politikalar ile Cumhurbaşkanlığı seçim siyasetine oy devşirmek adına “araç” olarak kullanılma tehlikesi ile karşı karşıya.

Anavatan Türkiye Cumhuriyetinin geleceğe dair ortaya koyduğu her atılım, her ezber bozma, her kırılma noktası başlatacak adımını “slogan siyaseti” üzerinden bir çivi çaktırmadan Kıbrıs Türk’ünün geleceğini ipotek altına alma telaşında olan siyasi odaklar bir yana ortaya konan projeler ve geleceği inşa edecek iradenin derinliğini taşımaktan aciz Kıbrıs Türk sağı, bu toprakların kaderi artık olmamalı.

Kıbrıs davası da Maraş açılımı da unutulmamalıdır ki araç değil, amaçtır amaç.

Ve UBP-HP Hükümetinin Maraş gerçeğine ve açılımına geleceğin yeniden inşa edilmesi parametresi ile bir amaç olarak bakması olmazsa olmazdır.

Ve bu yönde ödev ile sorumluluk UBP-HP Hükümetinden başkasında değil.

Daha açık ve net bir ifade ile Maraş açılımının ve siyasi derinliğinin gerçekliğe kavuşmasında kilit rolü üstlenerek Maraş gerçeğini seçimlere yönelik bir araç noktasına gelmesini engellemesi gereken Başbakan Ersin Tatar ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’dan başkasında değil.

Ey efendiler Kıbrıs davası gibi Maraş gerçeği de “seçimlere meze yapılacak bir araç” değil, amaçtır amaç.

Unutmayın……

Editör: TE Bilisim