Sendikal mücadele ve taleplerin arasında mutlaka olması gereken, değişmesi ve düzenlenmesi gereken haklar ve koşullar vardır ve olması da “işin doğası gereğidir” elbette.

Hiç itiraz yok.

Ancak itiraz, hala daha sendikaların uzlaşı kültürü yerine çatışma kültürü ile hareket ederek “bilindik oyunlar ve aktörler ile bilindik oyunları” sahneye koyarak toplumsal barışı bozma eylemlerinin sürmesine.

Ha bir de, gündüz sokakta başka, gece kapalı kapılar ardından yaşanan gel-gitlere var itiraz.

Çalışanlar ile sokakta devrimci(!) ruh ile yürüyüp de özel toplantılarda bambaşka karaktere bürünen “sendikacılara!”, var itiraz.

Hükümetler ve sendikalar arasında sürekli oynanan ve adı hak arayışı ve sendikal mücadele ! konulan  bir “al gülüm ver gülüm” oyunu olduğu da diğer bir gerçek.

Sendikal hakların değil ancak sendika-siyaset (Hükümetler) arasındaki çarpık ilişkilerin doğurduğu sonuçların Devlet ve Kıbrıs Türk toplumuna bir fayda sağlamadığı da ortada.

Her şeye karşı çıkmak da olmamalı, sendikacılık.

Sendikal çalışmalar, kamusal faydanın ötesine taşarak, ne iş takipçiliği, ne ihale fırsatçılığı/fesatçılığı, ne de siyasi şovlara alet de olmamalı.

Ve yine bilindik sloganlar ve üst perdeden bir bakış ile KTÖS yine sahnede.

Sahnelenen trajikomedi ise sloganlar ayni, aktörler ayni, sahne ayni.

KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil’in yaptığı açıklamalarının ise akıl ve vicdan tutulmasının gölgesinde talihsizlikten öte hadsizlik ve fırsatçılık olduğu da gün gibi ortada.

Cenevre görüşmeleri sürecinde, dünyaya Kuzey Kıbrıs’ın alt yönetim olduğu algısını yaratma gayesi ile “modası geçmiş ezberler ile” konuşanların da perde gerisinde Türkiye’den para gelmesini Hükümetlerden istemesinin ise ne anlaşılır ne de açıklanabilir bir yanı var.

Nakarat da ayni; “Ankara’nın parasına da, memurlarına da ihtiyacımız yok.”

 “Ankara’nın ne parasını ne memurunu ne de kendisini istemeyiz” sloganı üzerinden “solculuk!” oynayarak, maaşların ödenememesi riski doğduğunda ise kapalı kapılar ardında Hükümetlere “Ankara’dan para isteyin telkinleri ve baskıları” yapanların yine ayni sendikalar ve zihniyet olduğu gerçeğine ne demeli?

Perde gerisinde yaşananlara ne denir bilinmez ama bilinen tek şey biraz samimiyet, dürüstlük ve şeffaflık ile birlikte “haddini bilmek” gerek.

Sendikalar ve/veya KTÖS tarafından alternatif model, öneri, çözüm, yol haritası var mı önerilen, elbette yok.

Sloganlar üzerinden kuru gürültüye devam.

Devletin Devlet gibi yönetilmesi ve kamu maliyesini güçlenerek kendi ayakları üzerinde durması amacına yönelik imzalanan “TC-KKTC Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokollerine” karşı çıkan kim?

Yine ayni sendikalar ve ayni zihniyet.

Ve yine ayni sendikalar ve ayni zihniyetin karşı çıktığı mevcut durumun daha iyiye götürülmesi için öneri, çalışma, çözüm modelini ise ortaya koymakta geri durmaları ya da eksikliklerinin ise bir açıklaması yok.

Ayni “klikler”in, solculuk ve sendikacılığın “Türkiye düşmanlığı ve Ankara karşıtlığı” üzerinden kurgulanmasının Kıbrıs Türküne zerre kadar faydası olmadığını da bile bile “ayni dili” sürdürmeleri ise düşündürücü olduğu kadar da anlaşılmaz bir tutum.

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Şener Elcil’in ortaya koyduğu eleştirilerin ne samimi, ne şeffaf ne de gerçekçi bir yanı var.

“Ankara’da başka Lefkoşa’da başka konuşan politikacı” ile “sokakta başka perde gerisinde başka konuşan sendikacı” artık Kıbrıs Türk’ünün kaderi olmamalı.

Editör: TE Bilisim